Sayfalar

31 Mart 2010 Çarşamba

KANSERDEN KORUNMAK İÇİN: GALATASARAYI TUTMAYI BIRAKIN

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Yarından itibaren “Kanser Haftası” başlıyor. Bu nedenle erkeklerin ve kadınların en çok korktuğu meme ve prostat kanseri hakkında bilgi vereceğim sizlere. Ayrıca haftaya da yine sık görülen kanserlerden olan akciğer ve kalınbağırsak kanseri hakkında uzmanlarımız sorularımı yanıtlayacak. Bu ve diğer kanserleri daha ayrıntılı olarak ayrıca ele alacağım.
Genel olarak kanseri “terörist” hücreler olarak ele alıyorum. Yaşamda olduğu gibi bir yerde haksızlık, huzursuzluk, gelir dağılım bozukluğu, ekonomik sorunlar varsa o yerde terörizm ve anarşi olur. Ya da bunlar olmamasına rağmen bazen terörist yapıda da insanlar olabilir. Her şeye rağmen huzur bozan. Ancak sizin kolluk kuvvetleriniz sağlamsa onlar bertaraf edilir ve halka olaylar yansımadan geçiştirilir. İşte kanser de aynen böyledir. Bu nedenle sizlere her hafta sağlıklı beslenin ve yaşayın önerisinde bulunuyorum. Yalnız hem vücudunuzu hem de ruhunuzu sağlıklı besleyin! Böylece hücrelerimiz huzurlu bir ortamda yaşarlarsa niye kanserleşsinler. Her şeye rağmen terörist, kanser hücresi olabilir dedik. İşte siz sağlıklı besleniyorsanız sizin kolluk kuvvetleriniz de onları yakalar ve yok eder. Bu döngü vücudumuzda devamlı olagelmektedir.
Kanser konusunda bir diğer önemli uyarı da erken tanı! Artık pek çok kanserde erken tanı ile çok başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Seksenli yıllarda benim yengem meme kanserinden ölmüştü. O yıllarda tıp öğrencisi olduğum için yakından biliyorum. Geçen 25 yılda o kadar gelişti ki. Şimdi olsa belki hala yaşıyor olacaktı. Üniversitemizde özellikle meme kanserleriyle ilgilenen Prof.Dr.Teoman Coşkun bize kısa ama değerli bilgiler verdi. Ayrıca bir internet sitesi kurduklarını da bu vesile ile öğrenmiş oldum. Denedim site çalışıyor ve faydalı bilgiler var. Kendisine çok teşekkür ederim.
Bir diğer konuğumda yıllardır birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığım, asistanlığımda da hocalığımı yapan sevgili “Murat abim”. Kuruluşundan bu yana kliniğimizde ürolojik kanserlerden birlikte sorumluyuz. Bu haftaki konuğum olarak sizlere prostat kanseri hakkında bilgi veriyor.
Prostat kanseri ile ilgili kesin tanı prostat biyopsisi ile konulmaktadır. Prostat biyopsisi kliniğimizde 10 yıldır yapılmaktadır. Bu konuda da oldukça deneyimliyiz ve sonuçlarımız çok başarılı. Hatta yakın zamanda tüm Ege bölgesi ürologlarına da kurs vermeye başladık. Vaka sayımız 1500’ü geçti. Hiç bir hastamız şiddetli ve dayanılmaz bir ağrı tanımlamadı. Sonuçta bir iğne batmakta ve doğal olarak hafif bir ağrı olması normal. Ama kesinlik çok hafifbir ağrı olduğunu ben değil hastalarımız tanımlıyor. Bu nedenle korkulacak, çekinilecek bir işlem olmadığını hatırlatırım.
Her iki kanserde de erken tanı, hastalıktan tamamen kurtulma şansı demek. Erken tanı için yaş sınırları da birbirine yakın. Demek ki erkeklerde kadınlarda 35 yaşından itibaren sağlık kontrollerini aksatmamalı. Daha öncede söyledim bir sağlık gününüz olsun. Akşam bir hafif yemek sonrası sabah aç karnına bir genel dahiliye veya aile hekimine kontrol olun. Ardından erkekler üroloğa; kadınlarda kadın doğum uzmanına muayene olmalılar. Sağlıklı ve uzun yaşamak mümkün. Yeter ki bedelini ödeyin.
Bu arada hem Manisaspor hem de Fenerbahçe taraftarını ve beni sevindirmeye devam ediyor. Bu arada kanserden korunmak için Galatasaraylılara önerim başka bir takımı desteklemeleri...
Sağlıkta Gündemi okuyun sağlıklı kalın.
CBÜ Tıp Fakültesi Üroloji Uzmanı Prof.Dr.Murat Lekili

Prostat Kanseri Nedir?
Prostat kanseri prostat bezi içindeki hücrelerin büyüyüp kontrol edilemeyen bir şekilde çoğalmasıyla meydana gelen ve erkeklerde en sık görülen kanserdir. Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkmakla birlikte son yıllarda daha genç hastalar da görülebilmektedir. Eğer erken tanı konulursa sağ kalım oranı %100’lere yaklaşmaktadır.

Risk Faktörleri Nelerdir?Özellikle 50 yaş üzerindeki erkekler risk altındadır. Ailede prostat kanseri olan birisinin varlığı riski artırmaktadır. Diyetin oldukça önemli bir risk faktörü olduğu bildirilmektedir. Yüksek yağlı diyet prostat kanseri gelişme riskini artırmaktadır. Buna karşılık meyve ve sebzeden zengin diyet riski azaltmaktadır. Bunlar dışında kanıtlanmış kesin bir risk faktörü yoktur.

Erken Tanı Mümkün müdür?Evet! Hiçbir belirti olmadan bazı inceleme ve testlerle erkenden kanseri tanımak olasıdır. Tarama testleri 50 yaş civarında başlamalıdır. Ancak aile öyküsü gibi risk faktörü söz konusu ise taramaya daha erken, 40 yaştan itibaren başlamak gerekir.
Eskiden beri kullanılagelen en basit inceleme parmakla makattan muayenedir. Herhangi bir büyüme yada sertlik hissedilebilir. Şüphesiz ki kesin tanı koydurucu bir inceleme olmamasına rağmen özellikle belli aralıklarla yapılan bu muayene oluşabilecek değişiklikler bakımından oldukça fikir vericidir. Bu nedenle 50 yaşından itibaren her yıl bu muayenenin yapılarak prostat kanseri erken tanısı için uyanık olunmalıdır. Ayrıca PSA denilen kan testide yapılmaktadır.
Belirtileri Nelerdir?En sık görülen bulgular;
•Ağrılı ve yanmalı idrar yapma
•İdrar yapmada zorluk veya idrara başlamada güçlük
•Sık idrar yapma
•İdrar kesesini boşaltamama hissi
•İdrarda veya semende kan görülmesi
•Kemik ağrıları
Ancak bu bulguların hiçbiri kansere özgü bulgular değildir. Bu bulguların olması hastalığı düşündürür ve ileri incelemelere gerek duyulur hale gelir.

Nasıl tanı konulur?Tanı konulması için prostat biyopsisi yapılmalıdır. Rektal muayene ve PSA testi şüphelendiriyorsa mutlaka prostat bezinden parça alınarak mikroskopik olarak incelenmelidir. Prostat biyopsisi yaklaşık 10 dakika süren, ağrılı olmayan bir işlemdir. Ancak resmi prosedürler için doğal olarak daha fazla süre gerekmektedir. Alınan örneklerin mutlaka deneyimli bir patoloji uzmanı tarafından incelenmesi sonucu tanı konulur.

Tedavi nasıl olmalıdır?Erken evrede cerrahi olarak prostatın çıkarılması en tercih edilen tedavi yöntemidir. Son yıllarda tekniklerde ilerlemeler nedeniyle prostat ameliyatı oldukça etkin olmanın yanında hastanın yaşam kalitesini de en az etkiler hale gelmiştir. Ameliyatın yan etkileri olarak idrar kaçırma ve ameliyat sonrası erkeklik gücünün kaybı sayılabilir, ancak bunların tüm hastalarda olacağı anlamı çıkarılmamalıdır. Özellikle sinir koruyucu yapılırsa ameliyat sonrası cinsel güç korunabilmektedir. Ayrıca ameliyat sonrası cinsel güç için detekleyici bir takım tedavi yöntemlerinin varlığı da unutulmamalıdır.
Cerrahi dışında ışın tedavisi de bir tedavi seçeneği olarak bilinmelidir. Işın tedavisi 40 günlük olup her bir seans 30 dakika olacak şekilde her gün uygulanmaktadır. Işın tedavisinin de ameliyat sonrası olan yan etkilere benzer yan etkileri olabilmektedir. Ek olarak komşu organlar da ışınlandığı için bazen barsak ve idrar kesesine ait yan etkiler de olabilmektedir.
Eğer hastalık yayılmış ise o zaman hormon tedavisi uygulanmaktadır.

Kemoterapinin yeri var mıdır?Kemoterapi prostat kanserinin standart tedavisi kabul edilmez. Anacak çok ileri evrelerde, uzak organlara yayılım olan olgularda özellikle hormon tedavisi sonrası cevap alınamazsa bir seçenek olarak kullanılmaktadır.

NE OLUR MEMEMİ ALMAYIN!

CBÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Teoman COŞKUN
Meme kanseri nedir?
Meme kanseri memenin süt kanallarından köken alan, kadınlarda en sık görülen kötü huylu bir tümördür.

Meme kanserinin diğer kanserlerden farkı nedir?
Öncelikle yavaş ilerleyen bir kanserdir. Bir örnek vermek gerekirse, kanserin büyüyüp 1 cm boyuta ulaşıncaya kadar geçen süre ortalama 5 yıldır. Bu boyuttaki bir tümör erken evre meme kanseri sınıfına girer. Ayrıca meme organ olarak vücudun dışında yerleştiğinden muayene ve ultrason mamografi gibi yöntemlerle kolaylıkla erken dönemde yakalanabilir. Eğer meme kanseri erken safhada saptanırsa meme kaybedilmeden hastalık tamamen tedavi edilebilir.

Meme kanseri ne tür şikayetler yapar?
Meme kanserli hastaların doktora ilettiği en sık şikayet memede sertlik (kitle)dir. Her ne kadar memede ele gelen kitlelerin çok büyük bir kısmı iyi huylu olsa da, memede hissedilen her kitle mutlaka tam bir araştırmadan geçirilmeli ve tanısı konmalıdır. Meme kanseri nadiren ağrı yapar. Bunun dışında meme başında ya da cildinde çekilme, meme başından kanlı akıntı meme kanserinin habercisi olabilir.
Meme kanseri görülme olasılığını arttıran faktörler nelerdir?
Yaş ilerledikçe, özellikle 50 yaşından sonra, meme kanseri görüleme şansı artar. Sadece kadınlarda görülmez. Tüm meme kanserlerinin %1 i erkeklerde görülür. Yani kadın olmak başlı başına bir risk faktörüdür. İlk adet yaşı 12 den önce olanlarda 2 kat fazladır. Yine 55 yaşında menapoza girenlerde 45 yaşında girene göre 2 kat fazladır. Doğurmamışlarda 20 yaşından önce doğurmuşlara göre 2 kat fazladır ve şişmanlarda daha fazladır. Bu faktörler dışında sosyoekonomik düzeyi yüksek olanlarda ve akrabalarında meme kanseri olanlarda risk daha fazladır.
Meme kanserinin erken tanısı nasıl konmaktadır?
Bugün, meme kanseri konusunda belki de en iyi bildiğimiz nokta bu sorunun cevabıdır. Sorunun yanıtı basit, uygulaması kolaydır.
1.40 yaşından sonra her yıl bir genel cerrahi uzmanına muayene ol. Eğer ailede meme kanseri olan varsa kontrollere 35 yaşında itibaren başla.
2.Kendi kendine meme muayenesi yapmayı öğren ve hayat boyu her ay uygula.
3.40 yaşından sonra her yıl mutlaka meme ultrasonu ve mamografisi çektir.

Tedavide mutlaka memenin alınması gerekli midir?
10 yıl önce bu soruya “memenin tamamının alınması ve koltuk altı lenf bezlerinin temizlenmesi” diye yanıt vermekteydik. Bugün ise “tüm memeyi almadan sadece tümörün memeden çıkarılması ve eğer gerekiyorsa koltuk altı bezlerinin temizlenmesi” diye yanıt veriyoruz. Ancak bunu için bayanlarında yapması gereken bir şey var. Özellikle 40 yaş sonrasında düzenli olarak bir cerraha kontrole gitmek! Artık, düzenli kontroller ile memedeki kanser çok küçük boyutlarda yakalanabildiğinden memeden sadece tümörün çıkarılması ve radyoterapi verilmesi ile meme kanserini tedavi etmek mümkün. Küçük tümörlerde koltuk altına yayılım çok nadirdir. Bu nedenle tüm hastalarda koltuk altı lenf bezlerini ameliyatla temizlemek de gerekmemektedir. Koltuk altına tümörün yayılıp yayılmadığı “bekçi lenf düğümü incelemesi” ile anlaşılır. Eğer koltuk altına yayılım var ise bu bölgedeki lenf bezleri ameliyat ile temizlenir.

Meme kanseri ve meme hastalıkları için ayrıntılı bilgi almak isteyenlere önerileriniz?
Celal Bayar Meme Hastalıkları Çalışma Grubunun halkı bilgilendirmek için hazırladığı internet sitesinden (www.memekanserinedir.com) ayrıntılı ve resimli bilgilere ulaşabilirsiniz.

24 Mart 2010 tarihli Sağlıkta Gündem

EDİTÖR: YENİDOĞAN BESLENMESİ

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Hayatın ilk ayı olan yenidoğan dönemi, sağlıklı yaşam koşullarının temelinin atıldığı bir dönemdir. Beslenmenin sağlıklı bir yaşam sürmek için ne kadar önemli olduğunu her zaman vurguluyorum. Bu nedenle bu hafta sizler için yenidoğan beslenmesi hakkında bilgi vermeye çalıştım. Üniversite hastanemizde Yenidoğan servisinden sorumlu Doç.Dr.Nermin Tansuğ ve Moris Şinasi Çocuk Hastanesi uzmanlarımızdan Dr.Serap Nur Ergör sorularımı yanıtladı. Nermin hoca aynı zamanda benim kızımın da doktoruydu. Hala kontrollerini yapmakta. Her iki meslektaşıma da çok teşekkür ediyorum.
Zaman zaman sizlere bu sayfanın çalışma kuralları hakkında bilgi vereceğimi söylemiştim. Öncelikli hedefim sizlere Manisa’da hizmet veren hekimlerimizle birlikte sağlık alanında doğru bilgiler verebilmek. Maalesef toplumda sağlıkla ilgili çok yanlış uygulamalar ve bilgi kirliliği var. Yirmi yıla yakın deneyimim sonucu bunun tamamen bilgi eksikliğine bağlı olduğunu düşünüyorum. Bazı kanser hastalarım bir önerimden hemen sonra “ya doktorum ama şöyle yapmamı söylediler” gibi benim söylediğime karşıt bir şeyler söylüyor. Bunu kim söylüyor diye sorduğumda “kahvede arkadaşlar” veya “komşum” yanıtını alıyorum. Bakın böyle bir şey olması mümkün mü? Ben sadece son 10 yılını tamamen üroloji alanındaki kanserlere ayıran, bu konuda dünyadaki tüm yenilikleri takip eden biri olarak şöyle yapmalısınız diyorum; bunun karşılığında hastam beni değil kahvedeki arkadaşını dinliyor. Bunun sebebini anlayamıyorum. Eğer bilen varsa lütfen düşüncelerinizi aşağıdaki adresime gönderiniz. İşte bu düşüncelerle ben de böyle bir fırsatı kaçırmayıp sizlere doğru bilgi vermeye çalışıyorum bu köşeden. Umarım yararlı oluyordur.
Evet bazen “doktor bey ama bana falanca doktor tam tersini söyledi, biz nasıl bilelim hangisi doğru. Bizim de kafamız karıştı” diyen hastalarımda oluyor. Bu gibi durumların en önemli nedeni maalesef siyasi ve politik nedenlere bağlı ancak sayfamın kuralı gereği ben bunlara girmiyorum. Bizi ilgilendiren kısmı ise kısaca “işi uzmanına verin” ilkesidir. Ayrıca siz sağlığınız için ne yapıyorsunuz önce onu düşünün. Doğru besleniyor musunuz? Uyku saatleriniz düzenli mi? Beyninizi dinlendiriyor musunuz? Zararlı şeylerden uzak duruyor musunuz? Bu listeyi daha da uzatabilirim. Önce siz kendinizin doktoru olmalısınız. Buna rağmen hastalanıyorsanız işte o zaman bizlere başvuracaksınız. Hatta hasta olmadan önce kontrollere gitmelisiniz. Arabanızdan kötü bir ses gelmeye başladığında hemen tamire götürüyorsunuz. Yolda dağılmasını bekliyor musunuz? Benim sizlere tavsiyem şu: arabanızın sağlığına gösterdiğiniz kadar kendi sağlığınıza ilgi gösterin yeter. Çoğu hastam artık son aşamada, her şey bittikten sonra geliyor. Emin olun böyle durumlarda o kadar üzülüyorum ki! Kendi kendime “eh be amca keşke 6 ay önce gelseydin, keşke yılda bir kontrol olsaydın” diyorum; ama nafile.
Öncelikle sağlık kontrollerini aksatmayalım, hepimizin bir “sağlık günü” olmalı. Her yıl o gün akşam hafif bir yemek sonrası aç kalıp, sabah erkenden doktorumuza gidip kontrollerimizi yaptırmalıyız. Ardından hem ruhen hem de bedenen sağlıklı beslenmeliyiz. Nasıl mı? Sağlıkta Gündem’i takip edin yeter.
Bu hafta hem Manisa hem Fenerbahçe hem de Galatasaray beni sevindirdi. Eh üzülme sırası şimdi başkalarında. Hep biz üzülecek değiliz ya. Özellikle Trabzonsporu tebrik ediyorum. Ayrıca bir Fenerbahçeli olarak diğer üç büyüğün şampiyon olmasını tabii ki istemem ama bence bir Anadolu takımının şampiyon olma zamanı geldi artık. Keşke Manisaspor bunu yapabilse.
Gelecek iki hafta üst üste ülkemizde en sık görülen kanserler hakkında bilgi vermeye çalışacağım.
“Sağlıkta Gündem”i okuyun, sağlıklı kalın.

Moris Şinasi Çocuk Hastanesi Uzmanı Dr.Serap Nur ERGÖR: İLK 6 AY MUTLAKA ANNE SÜTÜ

Yenidoğan hangi yaş aralığıdır? Yenidoğan dönemi, doğumdan sonraki ilk 4 hafta olarak tanımlanır.
Yenidoğan beslenmesi ile ilgili karşılaştığınız en önemli sorun hangisi?
Son zamanlarda özellikle sezeryan doğumların giderek artması nedeniyle, annenin ilk günlerde sütünün yeterli miktarda gelememesine bağlı, bebeğin emme ve kilo alma problemlerini sık görüyoruz.

Bu gibi durumlarda ne öneriyorsunuz? Öncelikle; doğum olsun, sezeryan olsun oldukça ağrılı ve zor bir süreçten geçen anneye karşı eş dahil, tüm aile bireylerinin olabildiğince anlayışlı ve yardımcı olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Bu stresli dönemin ardından, sürekli emmek isteyen ve ağlayan bir bebeğe olabildiğince çabuk ve bol miktarda süt vermek isteyen anneler, bunun olmadığını görünce hayal kırıklığına uğruyorlar ve eksiklik duygusu ve eklenen ebeveyn baskısıyla şekerli su, mama gibi yöntemlerle bebeği beslemeye çalışıyorlar. Biz ailelere, özellikle de sezeryan sonrası, bu yaşananların normal olduğunu, doğum yapan birçok annenin başına gelebildiğini, anne sakin olup emzirmeye ısrarla devam ettikçe sütünün artacağını anlatmaya çalışıyoruz. Ağrısı azalan, bebeğin beslenmesi dışında kalan zamanda dinlenmesine izin verilen ve bol bol sıvı gıda tüketen, beslenmesine özen gösteren annelerin sütünün en kısa zamanda artacağını, bu en güzel ilk günleri kabusa çevirmek yerine, zevkini çıkararak, sabırla, mutlulukla geçirmelerini öneriyoruz. Ancak gerçekten sütü gelmeyen ve bebekte sarılık, düşük kan şekeri ya da hızlı kilo kaybı gibi bulgular oluşursa, doktor denetiminde ek beslenme tartışılmalıdır.

Yaz bebeklerinde yeterli anne sütü varsa yine de su verilmeli mi? Genel bilgi, anne sütü alan bebeğe, ek gıda alana kadar su verilmesine gerek olmadığı şeklindedir. Uygun olan annenin bol sıvı gıda tüketmesidir. Ancak, bölgemizin iklim koşulları nedeniyle, özellikle yaz dönemlerinde sıvı kayıpları çok artan bebeklere, yine doktora danışılmak kaydıyla, emme sonrası birkaç çay kaşığı kaynamış soğumuş su desteği verilebilir.

Yenidoğan bebeğe yoğurt veya kefir verilmeli mi? Hayır, yenidoğan bir bebeğe anne sütü dışında mecbur kalmadıkça hiçbir ek gıda verilmemelidir. Verilmek zorunda kalınırsa ilk tercih hazır mamalardır.

İlk ay ek gıda verilmesi hakkında düşünceleriniz? Değil İlk ay, ilk 6 ay mecbur kalınmadıkça, anne sütü dışında ek gıda kesinlikle verilmemeli. Halk arasında çok yaygın olarak yapılan bir yanlış bu. Geceleri ağlayan, sürekli emmek isteyen, anne memesinden ayrılmak istemeyen bebeklerin doymadığını düşünüp hemen ek gıda, özellikle mama başlanması. Oysa yenidoğan bebeğin ağlamasının altında çok farklı nedenler yatabilir, sürekli emme isteği ise bebeğin en doğal reflekslerinden biridir. Bebeğin doyup doymadığı ancak, haftalık ya da aylık kilo alımı veya günlük idrar çıkışının takibiyle anlaşılabilir. Ayda en az 500 gr alan ( haftada 130-150 gr), günde en az 5 adet idrar yapan bebek yeterli süt alıyordur. Yalnız burada bebeğin ilk haftalarda doğum kilosunun yaklaşık %5-10’unu kaybedeceği ve bu kaybı ilk 15 güne kadar telafi edip, 15. gün doğum kilosuna ulaşması gerektiği bilgisi gözden kaçmamalıdır. Bu doğal süreçlerin dışında gelişen problemler için ise mutlaka bir doktor ile görüşülmelidir.

Annenin grip olması durumunda emzirmeye ara verilmeli mi?
Hayır, kesinlikle ara verilmez. Ancak, anne bebeğe solunum yoluyla (nefes alıp vererek) virüsü bulaştırabileceğinden, mutlaka maske takmalı, maskeleri günlük değiştirmeli ve el temizliğine çok dikkat etmelidir. Yenidoğan bebek çok savunmasız olduğundan, bizim için basit bir rahatsızlık olan nezle bile bebeğin çok ciddi solunum yolu hastalıklarına yakalanmasına neden olabilir. Bu konuda tek anne değil, herhangi bir solunum yolu hastalığı olan herkes aynı titizlikle bebeği korumalı, bebeğe mümkün oldukça yaklaşmamalıdır.

CBÜTF Çocuk Hastalıkları ve Yenidoğan Uzmanı Doç.Dr.Nermin TANSUĞ Anne Sütü ve Beslenme Hakkında önemli bilgiler verdi:

Anne sütü hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bebeklerin normal büyüme ve gelişmelerini sağlayacak en uygun besin anne sütüdür. Anne sütü, hem bebeğin hem de annenin sağlığı için gereklidir. Anne sütü bebeğin fizyolojik ve psikososyal gereksinimlerini tek başına 6 ay süre ile karşılayan, sadece besin özelliği olmayan, kan gibi canlı bir vasattır. Özellikle doğumdan sonra gelen daha koyu renk ve kıvamda olan ilk ağız sütü, bebeği mikroplardan koruyucu özellikte ve bebeğin ilk aşısıdır. Bu sütün besleyici değeri de daha yüksek olup, az miktarda olmasına rağmen bebeğin ilk günlerdeki gereksinimlerini karşılar.
Anne sütünün bebek ve anne sağlığı açısından sayılamayacak kadar çok yararları vardır. Her bebek için en iyi besin kendi anne sütüdür. Anne sütü bebeğin gereksinimlerine göre değişim gösterebilir. Örneğin erken doğan bebeklerin anne sütü zamanında doğum yapmış annelerin sütlerinden daha farklıdır. Erken doğan bebeklerin gereksinimleri daha fazla olduğu için içerdiği kalori, protein ve mineraler daha fazladır.
Anne sütünün emzirme sırasında bile içeriği farklılaşır. Emzirmenin sonuna doğru içerisindeki yağ oranı arttığından bebek doyarak memeyi bırakır. Bu yüzden anne sütü alan bebekler mama ile beslenenlere göre daha az kilolu olurlar.

Bebekler için ne gibi faydaları var?
Anne sütü ile beslenen bebeklerde ishal, orta kulak, solunum yolu enfeksiyonları, diş çürükleri, alerjik hastalıklar, kabızlık, karın ağrısı daha az görülmekte ve ölüm oranları daha düşük olmaktadır. Anne sütü ile beslenen bebeklerin beyin gelişimleri daha iyidir. Erişkin dönemde de bu bebekler çok kilolu olmamakta ve damar sertliği, şeker hastalığı, kanser daha az görülmektedir.

Anne sütü anne sağlığı için de önemli dediniz!
Evet! Emziren anneler de daha kolay kilo vermekte, meme ve yumurtalık kanserlerine daha az yakalanmaktadır. Aynı zamanda emziren annelerde demir eksikliği anemisi ve osteoporoz az görülmektedir.

Anne sütünü arttıran doğal yollar var mı?
Süt yapımını belirleyen en önemli faktör sık emzirme ve memelerin boşalmasıdır. Annenin bebeğini görmesi, dokunması, sesini duyması yine bu süt salınımının artmasına neden olur. Doğumdan sonra bebeğin çıplak olarak annenin göğsüne konması, bebeğin anne memesini emmesi ile hem anne ve bebek arasında duygusal bağın kurulması sağlanır, hem de sütün gelmesi kolaylaşır. Aynı zamanda bebek ilk ağız sütünü emerek sütten aldığı koruyucu faktörler ile mikroplara karşı korunmuş olur. Bebeğin emmeye başlaması ile yapılan uyarılarla süt yapımı artar. Bebek ne kadar çok emerse bir sonraki emzirmede o kadar fazla süt olur.

Doğru emzirmeyi tarif eder misiniz?
Biberon ile beslenen bebek, sadece biberon emziğini emer. Şekli farklı olduğundan anne memesini tutmak istemez. Bebek anne memesine tutulduğunda bu şekilde emmeye çalışır, memeyi kavrayamaz, anne memesinde çatlaklar oluşur. Çatlakların oluşmaması için bebeğin, anne memesinin koyu renkli kısmını ve altındaki meme dokusunu ağız içine alması gerekir. Bebeğin dili önde alttan memeyi sarmalamalıdır.

Yenidoğan bebekler ne sıklıkta emzirilmeli?
Emzirme bebek istedikçe, gece gündüz sık aralıklarla yapılmalıdır. Yenidoğan bebekler genellikle 8-10 öğün emmek isterler. Öğün sayısı daha sonra giderek azalır. Sık emzirme bol süt gelmesini sağladığı gibi, göğüslerin şişmesini ve acımasını da önler.
Annenin emzirmesi için bebeğin ağlamaya başlaması beklenmez. Anne bebeğin aramasından emmek istediğini anlayabilir. Genellikle anneler, bebekleri ağladığında sütlerinin yetersiz olduğu kuşkusuna kapılırlar. Unutmayalım ki annelerin %99’unun sütleri iki bebeğe yetecek kadar fazladır.

Bebeğin ağlaması aç olduğunu mu gösterir?
Annelerin sütlerinin yetersiz olduğunu düşünmesine bir sebep de bebeklerinin aşırı ağlaması ve huzursuz olmasıdır. Oysa bebekler ilk 3 ayda gaz sancısı nedeniyle sıklıkla ağlarlar. Bu durumda, emzirme sonunda bebeğin yüzü omuza gelecek şekilde dik tutularak sırtına yapılan hafif masajla gaz çıkartmalarına yardım edilebilir. Bebekler büyümenin hızlandığı 3, 6, 8. haftalarda daha sık emmek isterler. Bu dönemlerde bebekler daha çok ağlayarak açlıklarını belli edebilirler.

Peki hangi hastalıklarda emzirmeye ara verilmeli?
Anne sütünün verilemediği durumlar çok nadirdir. Birçok hasta anne bebeğini emzirebilir. Üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren anneler ağız ve burunlarını maske ile koruyarak bebeğini emzirebilir. İshal durumlarında da rahatlıkla emzirmeye devam edebilirler. Ancak bulaşı önlemek için el yıkamak önemlidir. Verem tedavisi gören ve balgamında mikrop olmayan, hepatit B ve C enfeksiyonu olan anneler bebeklerini emzirebilir. Psikoz ve ağır depresyondaki annelerin gözlem altında emzirmesi uygundur. Gebelik ve mensturasyon sırasında da emzirebilir.
Hastalıklar sırasında kullanılan birçok ilacın da anne sütüne geçişi çok azdır. Sık olarak kullanılan çoğu antibiyotiklerin ve ağrı kesicilerin bebeğe zararı yoktur. Ancak, hekime danışılmadan ilaç kullanılmaması gerekmektedir.

Çay ve kahve içmeleri sakıncalı mı?
Çay ve kahve fazla alındığında bebeklerde aşırı hareketlilik ve uyku düzeninde bozukluklar görülmektedir. Bitki çaylarından papatya, zencefil, yeşil çay, kuşburnu, ahududu güvenle kullanılabilir. Alkol ve olumsuz etkileri olduğundan emziren annelerin bunları kullanmaması önerilir.
Hipokrat’ın “Yiyeceğiniz ilacınız, ilacınız yiyeceğiniz olsun” sözünü unutmayalım. Bebeğimiz için en uygun besin, aynı zamanda ilacı olan anne sütüdür.