Sayfalar

26 Ekim 2010 Salı

BEL FITIĞI

Sayın Manisalı Hemşerilerim,
Bu hafta sizlere çok önemli olduğuna inandığım bir konu hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Konumuz: BEL FITIĞI. Bu konuda muzdarip olan, sıkıntı çeken çok sayıda birey var aramızda. Toplumun çoğunda bir şekilde bel ağrısı tecrübesi var. Hepimiz ya ağır bir cisim kaldırdığımızda ya da ters bir hareket yaptığımızda bel ağrısı çekiyoruz. Bunların hepsine topluca BEL FITIĞI oldum, belim ağrıyor diyoruz.
Bu konu aslında beni de çok ilgilendiriyor. Çünkü yıllar önce Dokuz Eylül Üniversitesinde öğrenci iken, acil nöbeti tutuyordum. Sürekli koşuşturmaktan bel ağrılarım olurdu. O zamanlar çok spor yapıyordum ve buna rağmen ağrılarımın olması beni şaşırtıyordu. Sınıf arkadaşlarımdan birisi bel fıtığı tanısıyla ameliyat olup rapor olunca ben de kendimden şüphelendim. O yıllarda her yerde şimdiki gibi klima yoktu. Sadece bilgisayarlı tomografi odasında klima vardı. O da tomografi ısınıp zarar görmesin diye alınmıştı. Bizde, ne yalan söyleyeyim, vakit buldukça tomografi odasındaki sedyelerde 1-15 dakika uyur, dinlenmeye çalışırdık. Tam o sırada acilde birlikte nöbet tuttuğum Enis abi ile birlikte dinleniyorduk. Şimdi kendisi ultrason konusunda çok deneyimli bir radyologtur. “Abi benim hep belim ağrıyor,ne dersin?” dediğimde; zaten tomografi odasındayız yat hemen bir filmini çekeyim demiş ve çekmişti. Ardından bana “L3-4’te protrüzyon ve L5-S1’de herniasyon var; yani fıtıksın” demişti. Aldı mı beni bir korku! Ertesi gün hemen Prof.Dr.Emin Alıcı’ya gittim. Kendisini medyada hatırlarsınız, iki dönem üniversite rektörü oldu. Hiç unutmam; odasında filmimi aldı, şöyle bir baktı ve dedi ki “Talha! Yarın hemen yat, seni ameliyat edeyim”. Tabii ben herkesin yapacağı üzerine kaçtım. Çünkü daha yeni bir arkadaşım beyin cerrahisine ameliyat olmuş ve ağrıları tam geçmemişti. Ben de herkes gibi kortum ve ameliyattan kaçış aradım. Ortopedi, fizik tedavi uzmanları ve psikiyatristlere bile danıştım. Vücut hareketlerime, kiloma dikkat etmem gerektiğine inandım. Önce kilo vermeye; daha doğrusu sağlıklı beslenmeye yöneldim. Ardından tüm spor faaliyetlerini çıkardım hayatımdan. Fakat bir dönem sonra psikiyatri hocamız bu davranışın da normal olmadığını, yaşamda gerçeklerden asla kaçılmaması gerektiğini söyleyince, dikkatli olarak spor yapmaya başladım. Ama bu kez önce ısınma hareketleri, ardından dikkatli hareketler yapıyor ve kendimi çok hırpalamıyordum.
Uzun lafın kısası hala o ağrılarla birlikte yaşıyorum. Ameliyatta olmadım. Neden mi? İşte yanıtlarını çok güzel bir şekilde üniversitemizden, beyin cerrahisi uzmanı hocamız, Prof.Dr.Mehmet Selçuki veriyor. Her bel ağrısı tıbbi olarak bel fıtığı değil! İşte bu yüzden bel ağrısı çeken bazı kişiler halk tabiriyle “bel çekili”, “faytoncu”, “sanayideki bel çeken adam” dan fayda görebiliyor. Çünkü onlar gerçekten bel fıtığı hastaları değil. Bunları size gelecek haftalar da anlatmaya çalışacağım. Bel fıtığı ile ilgili genel bilgiler hakkında Manisa Devlet Hastanesi, Nöroşirürji (Beyin Cerrahisi) uzmanı Dr.Ercan Çakır ile görüştüm. Kendisi bize değerli bilgiler verdi. Daha çok tedavi ile ilgili kısımlar ise Prof.Dr.Mehmet Selçuki hocam ile görüştüm. Her iki meslektaşıma da çok teşekkür ediyorum. Konu çok önemli olduğu için haftaya da tedavisine ve fizik tedavi konusunda neler yapılabileceğine devam edeceğim.
Hafta sonu sayın İl Sağlık müdürümüz Dr.Ziya Tay, Manisa Aile Hekimleri Derneği başkanımız ve değerli meslektaşım Dr.Tayfun Çiğdem ile birlikte Antalya’da “Ulusal Aile Hekimleri Kongresi”ndeydim. Manisamızı en güzel şekilde temsil ettik. Hatta Denizli’li meslektaşlarımız “Manisalılara özeniyorum, sağlık müdürü ve üniversitesiyle, aile hekimlerinin yanında durduklarını görmek çok keyifli” dedi.
Manisaspor konusunda konuşmak istemiyorum. Şımarmak her zaman tehlikelidir. İstikrar önemlidir.
Sağlıkta Gündem’i okuyun sağlıklı yaşayın.

Manisa Devlet Hastanesi Beyin Cerrahisi Uzmanı Dr.Ercan Çakır: BEL FITIĞI

Bel fıtığı nedir?
Hemen hemen her insan hayatının bir bölümünde bel ağrısından yakınır. 45 yaş altı çalışanlarda fiziksel fonksiyonlarını kısıtlayan, sakat bırakan en sık neden bel ağrısıdır. Bel fıtığı, omurların arasındaki disk dediğimiz yumuşak kıkırdak kıvamındaki yapının taşmasına bağlı omurilik veya sinir köklerine bası yapmasıdır.

Halk arasında kullanılan bel kayması, bel ağrısı gibi terimlerin hepsi aynı hastalık mı?
Halk arasında tüm bel ağrıları bel fıtığı olarak değerlendirilir. Oysaki her yüz bel ağrısının 3-5 i gerçek bel fıtığıdır. Bel ağrısının en sık nedeni belin ve vücudun yanlış kullanımına ve kötü duruşa bağlı yumuşak doku zorlanmasıdır.

Bel fıtığının belirtileri nelerdir?
Bel fıtığının; bel ağrısı, sağ veya sol kalçada bıçak batması tarzı ağrı sağ veya sol bacağa yayılan ağrı, karıncalanma, his azlığı, ayağın yukarı aşağı hareketlerinde kuvvet azlığı veya tam kuvvet kaybı gibi belirtileri vardır.

Hangi belirtiler bel fıtığı ile karışır?
Bel adale ağrıları, fasya yırtıkları, ligaman dejenerasyonları da belde künt ağrılar oluşturduğundan bel fıtıkları ile karışır. Halk arasında bel kayması diye nitelenen listezis dediğimiz rahatsızlıkta benzer bulgular verir . Kesin tanı radyolojik tetkiklerle konulur.
Duruş bozuklukları ve yumuşak dokudaki zorlanmalar, kireçlenmeler, kanserler, iltihabi ve mikrobik hastalıklar, kemik hastalıkları ve kırıklar da bel fıtığı ile karışabilirler.

Bel fıtığı kimlerde görülür?
Bel fıtığı genel olarak ağır işlerde çalışan işçi sınıflarında daha çok görülür. Risk faktörlerini 3 gruba ayırabiliriz: işle ilgili, kişisel ve psikolojik nedenler.
İşle ilgili olanlar; ağır fiziksel aktivite ile çalışmak, uzun süre aynı pozisyonda çalışmak, öne eğilerek çalışmak, kalçalar sabitken beli gövdeyi döndürmek, ağır kaldırmak veya taşımak, tekrarlamalı iş titreşime maruz kalmaktır.
Kondisyon azlığı, sırt bel kaslarının güçsüzlüğü, şişmanlık, sigara içmek ise kişisel faktörlerdir.
Psikolojik faktörler de iş memnuniyetsizliği, monoton iş, aile ve iş hayatındaki sorunlar diyebiliriz.

Bel fıtığı teşhisi nasıl konur?Bel fıtığı teşhisi yukarıdaki bulguları mevcut hastalarda; düz bel grafisi ile yine lomber dediğimiz bel bölgesine çekilen bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans tetkikleri sonrası net olarak konulur.

Hamilelikte bel fıtığı nasıl değerlendirilmeli?
Hamilelikte bel fıtığı tesbit edilen hastalar zorunlu olmadıkça gebelik süresince konservatif yani koruyucu yöntemlerle takip edilmelidir.

Bel fıtığı olanlar hamile kalmadan önce nelere dikkat etmeli?
Bel fıtığı olan kadınlar hamile kalmadan önce mutlaka bir uzmana muayene olmalıdırlar. Eğer fıtık konservatif yöntemlerle giderilemeyecek seviyede ise hamile kalmadan önce ameliyat olmalarını öneririm. Koruyucu yöntemlerle düzelebilecek olan hastalarda ise karar doktorla birlikte alınmalıdır.

CBÜ Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi Uzmanı Prof.Dr.Mehmet Selçuki: Her bel ağrısı "BEL FITIĞI" değildir!

Bel fıtığı başlangıç aşamasında ise nasıl bir tedavi tercih edilir?
Bel fıtığının başlangıç aşaması diye bir aşama yoktur. Esas olarak fıtık, vücutta kendine ait bölgeyi terk ederek bir başka organa ait bölgeye tecavüz eden organa verilen addır. Bu ad bazen organ ismi ile bazen de fıtığın olduğu yer ile ilgili olarak anılır. Örneğin mide diyaframı açıp göğüs boşluğuna çıksa, buna mide fıtığı denir ve tamir edilir. Buna karşılık barsaklar içinde bulundukları torbayı yırtarak cilt atına çıksalar, bu kez bu duruma barsak fıtığı değil yeri itibarı ile kasık fıtığı adı verilmektedir. Buradan yola çıkarak bel fıtığını tanımlayacak olursak, omurlar arasındaki kıkırdak dokunun çevresindeki kılıfı yırtarak omuriliğin bulunduğu yere doğru çıkması olarak tarif edilebilir. Bu durum, tıbbi olarak “omurlar arası kıkırdak fıtığı” şeklinde adlandırılırsa da, herhalde daha kolay olduğu için olsa gerek, beldeyse “bel”, boyundaysa “boyun” fıtığı olarak ad verilmektedir.
Başlangıç konusuna gelince; bu durum esas olarak omurlar arasındaki kıkırdağın zedelenmesi ile başlar. Ağır kaldırma, beli zorlama gibi hareketler bu kıkırdakların zedelenmesine neden olmaktadır. Ancak bu durumda bel fıtığı söz konusu değildir, zira omurlar arasındaki kıkırdak içinde bulunduğu kılıfı yırtarak dışarıya çıkmamış, sadece bulunduğu yerde zedelenmiştir. Gerçi bu durum bel fıtığına giden yolun başıdır, ama, gerçek bir fıtıklaşma olmadığı için “bel fıtığı başlangıcı” şeklindeki bir tanımlama doğru olmaz. Bu duruma “omurlar arası kıkırdak zedelenmesi” demek daha doğru olur.

Öyleyse her bel fıtığı denilen kişide, gerçek yani tıbbi anlamda “bel fıtığı” yok mu?
Evet tam da anlatmak istediğim buydu. Buradaki en büyük talihsizlik, omurlar arası kıkırdak zedelenmesi durumunda da, bazen, aynı bel fıtığı gibi bulgular ortaya çıkabilmesidir. Bu durum, gerçek bir fıtıklaşma olmadığı için zaman içinde sakinleşir ve bir süre sonra ağrı ve yakınmalar geçer.
İşte tam bu sırada yapılacak olan, tıbbın tam olarak kabul etmediği bazı uygulamalar, bilinçsiz kişilerin yapacağı bel çekme, alabalık sarma, kuzu postuna sarınma gibi girişimler sonucu, zaten bir zaman sonra düzelecek olan hastanın düzelmesi ile bu girişimlerin bel fıtığının tedavisinde yeri olduğu yanlış düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştur. Bu düşünce, bu gibi girişimlerin, bel fıtığının adeta ameliyatsız tedavisi gibi algılamasına neden olmaktadır.

Aslında tıp dışı tedavi uygulatan kişiler bekleseler de zaten şikayetleri geçecek…
Evet. Her ne kadar zedelenen kıkırdağın bir süre sonra ağrısı geçse ve hasta kendisini iyi hissetmeye başlasa da, bu kıkırdak yavaş yavaş kurumaya ve sertleşmeye başlar. Bu sertleşme, omurlar arası kıkırdağın içinde bulunduğu kılıfın bir yerini daha fazla zorlamasına ve günün birinde kıkırdağın kılıf dışına çıkarak fıtık oluşturmasına neden olur. Yani, omurlar arası kıkırdak zedelendikten sonra neredeyse 15 yıl fıtık oluşturmak için hazırlanır, belindeki ağrıyı unutarak belini zorlayan kişide de bu durum 15 saniyede fıtık halinde dönüşür. Bu aşamadan sonra cerrahi girişim, eğer hastanın muayenesinde felç riski var ise kaçınılmazdır. Yukarıda sözünü ettiğim gibi tıbbi tedavi dışı girişimler, bel fıtığını ameliyatsız tedavi ettiği sanılan uygulamalar gerçek fıtık hastalarına uygulanır ise o zaman geriye dönülmesi mümkün olmayan omurilik yaralanmaları oluşur ki bunun tedavisi neredeyse imkansızdır.
Başlangıç aşaması diyebileceğimiz bu durumda, hekimin yazacağı bazı ilaçlarla birlikte, kısa da olsa bir süre dinlenmek yararlı olmaktadır. Burada önemli olan püf nokta, kıkırdak zedelenmesinin bir defa başlaması halinde, zedelenmenin geri dönmeyeceğinin ve zaman içinde daha da ilerleyeceğinin bilinmesi ve hastanın rahatlaması ile birlikte bel fıtığı ya da kıkırdak zedelenmesi rahatsızlığında “artık” kurtulduğunu düşünmemesidir. Yoksa ağrılar tabii ki geçer ve hasta, hasta olduğu günleri hiç hatırlamamacasına düzelir ve rahatlar.


Bel fıtığı nasıl tedavi edilir?
Aslında “bel fıtığının” tedavisi yoktur. Bu cümle biraz itici gibi görünürse de, şimdi açıklayacağım nedenlerle bel fıtığının tedavisinin olmadığı anlaşılacaktır. Biz hekimler, bir hastalığın tedavisinden, o hastalığın yok edilmesi ve tamamen ortadan kaldırılmasını anlarız. Halbuki, bel fıtığı cerrahisinde, fıtık yapmış olan kıkırdak parçasının içeriye itilmesi ve kıkırdak kılıfının dikilerek tamir edilmesi gibi bir işlem söz konusu değildir. Kılıfının dışına taşarak sinir kökünü sıkıştırmış olan kıkırdak parçasının oradan alınması ve sinir kökünün ya da sıkışık olan sinir dokusunun rahatlatılması bel fıtığı cerrahisinde yapılan işlemdir. Tüm vücudu bir makine ve beldeki arızalı yeri de bu makinanın arızalı parçası olarak kabul edersek, biz bel fıtığı cerrahisinde bozuk olan bu parçayı tamir etmek ya da yenisi ile değiştirmek gibi bir işlem yapmamakta, sinir dokusunu rahatlatarak söz konusu olabilecek bir felç durumuna mani olmaya çalışmaktayız.

Bel fıtığı tedavisinde ameliyat ne zaman şart olur?
Bel fıtığı olması halinde, sinir dokusunun sıkışıklığı, sıkışık olan sinirin görevlerini yapmasına mani olmaya başlamış ise cerrahi girişim yapmak gereklidir. Aslında cerrahi girişim en son çare olarak düşündüğümüz bir yoldur. Yapılan istatistikler, hayat kalitesi, işini yapabilme durumu gibi ölçütler göz önüne alındığında, ameliyat olan ya da olmayan hastaların 5 yıl sonra aynı çizgide buluştuklarını göstermektedir. Bu sonuca göre, sinir dokusundaki sıkışıklığın felce neden olma olasılığı ya da dayanılmaz ağrı durumunda cerrahi girişim yapmak uygun olur.

Bel fıtığı ameliyatında hangi yöntemler kullanılır?
Bel fıtığı ameliyatların halk arasında yaygın olarak bilinen açık ve kapalı diye tanımlanan yöntemleri vardır. Genel olarak bakıldığında, bel fıtığı nedeni ile sorun yaşayan hastaların %10 u cerrahi girişime aday hastadır. Bu hastaların da yine % 10 u, yani yüz hastadan sadece bir tanesi kapalı olarak tanımlanan cerrahi girişimden yarar görmesi beklenen hasta olmaktadır.
Kapalı olarak yapılan ameliyatlar, belden özel bir iğne ile girilerek omurlar arasındaki kıkırdağın lazer ya da radyofrekans enerjisi ile ısıtılarak “büzüştürülmesi” esasına dayanmaktadır. Kıkırdak kenidisini çekince, çevreye yaptığı bası azalmakta ve hastanın yakınmaları düzelmektedir. Ancak bu yöntem, etrafındaki kılıfı yırtmadan çevreye bası yapan, onurlar arası kıkırdak zedelenmesi durumunda ağrısı olan hastalar için geçerlidir. Bu nedenle de hasta seçimi çok iyi yapmak gerekir. Yukarıda da belirttiğim gibi cerrahi girişim gerekli olan hastalar arasında % 1 gibi bir sayıdaki hastaya bu sistem yararlı olmaktadır. Kliniğimizde de bu yöntemle de cerrahi girişim yapılmakta ve uygun olan hastalara uygulanmaktadır.
Yaygın olarak yapılan cerrahi girişim, açık cerrahi olarak tanımlanan, ancak cerrahi mikroskop yardımı ile yapıldığından “mikrocerrahi” olarak nitelenen yöntemdir. Önerdiğimiz, sağlıklı ve uygun olanın bu olduğunu düşündüğümüz bir yöntem olarak kliniğimizde kullanılmaktadır. Bu arada bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmek gereği vardır. Cilt dikişleri cildin içinden geçen, daha sonra alınmasına gerek olmayan ve kendi kendisine eriyen bir dikiş malzemesi kullanılarak yapılan dikişlerdir. Bu nedenle dışarında dikiş görülmemektedir. Ancak dışarıdan dikiş görülmemesi, bu ameliyatların ne kapalı yapıldığı ne de lazerle cildin kapatıldığı anlamına tabii ki gelmez.

14 Ekim 2010 Perşembe

Kilo Kontrolü Diyetle Olmaz; Sağlıklı Beslenmek Gerekir!

Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Bu hafta sizlere şişmanlık ve şişmanlık tedavisi için uygulanan ameliyatlar hakkında bilgi vereceğim. Aşırı şişmanlıkta uygulanan bu tür ameliyatlara BARİYATRİK cerrahi denilmektedir. Sıklıkla genel cerrahların konusudur. Ne ilgisiz bir isim barometre gibi demeyin tam da oradan köken alıyor. Yani Yunanca ağırlık anlamına gelen “baro” kelimesinden türemiştir. Bu konuda görüştüğüm konuğum, üniversiteden genel cerrahi uzmanı Doç.Dr.Aslan Sakarya. Kendisi bu tür ameliyatlarla yakından ilgilendiğini ve üniversitemizde yapıldığını söyledi. Bu tür ameliyatların çıkış noktası, yapılan her tür diyete rağmen bireylerin büyük çoğunluğunun 2 yıl içinde, hem de %10 daha fazla olarak, verdiği kiloları geri almaları. Bakınız uyarıyorum, diyetle kilo kontrolü olmaz! Sağlıklı beslenerek kilo kontrolü ve sağlıklı yaşam elde edilebilir. Sevgili meslektaşıma verdiği değerli bilgiler için çok teşekkür ederim.
Günümüzde genel sağlık konusunda en önemli konu egzersiz ve beslenme. Çünkü modern yaşam şekli bizleri hem daha hareketsiz hem de daha sağlıksız beslenmeye itiyor. Benim çocukluğumda, Akhisar’da doktor büyüklerimiz, hastayı muayene eder, tanısını koyar, ilaçlarını reçeteye yazar ve arkasını çevirip oraya da neler yenmeli nelere dikkat edilmeli onları not alırdı. Eski hekimlik buna değer verirdi. Sonra aradan geçen 30 yılda tıp bu tür uygulamalardan uzaklaştı. Benim görüşüme göre bu konular yine gündeme gelecek ve önem kazanacak. Kazanmalı da…
Uluslar arası yayınlarda sağlıklı beslenme ve egzersiz üzerinde çok duruluyor. Sağlıklı beslenme ile ilgili ben sizlere bu sayfa aracılığı ile sık sık uyarılar ve pratik bilgiler vermeye çalışıyorum. Egzersiz olarak her gün 10.000 adım öneriliyor. Bunu üzerine geçen gün kliniğimizin bulunduğu yeni hastane binasının 8. Katından yürüyerek indim ve basamakları saydım. Her kat 25’ten 8 kat 200 basamak, yani adım. Hadi inmesini hallettik, ama isteseniz de 8 katı çıkamazsınız, nefesiniz kesilir. Ayrıca yapsanız da etti 400 adım. Kaldı 9600 adım. Şunu anlatmaya çalışıyorum. Günlük modern yaşamda merdiven kullanarak, işe yürüyerek filan yeterli egzersiz yapılması mümkün değil. Demek ki günümüz koşullarında her gün en az yarım saat tempolu yürüme, yavaş koşu gibi bizleri hafif terletecek bir egzersize gereksinim var.
Evet gelelim keyifli konulara… Geçen hafta söylemiştim, Manisaspor havasını buluyor. Ancak benim en korktuğum şeylerden biri rehavettir. Zor bir lig bizi bekliyor. Ligin henüz başı. Geçen sezon ilk haftalarda Diyarbakırspor ilk 3-4’ün içindeydi ama ligten düştü. Onun için bizim puan kayıplarımız hiç önemli değil. Önemli olan bundan sonra bu yakalanan başarı çizgisinin korunması.
Pazartesi akşamı da Fenerbahçe maçını Fenerbahçe Derneğinde seyrettim. En son Şampiyonlar liginden elendiğimiz maçı, rahmetli Ahmet abi ve editörümüz Levent bey ve Tufan ile birlikte seyretmiştim orada. Okuyanlar hatırlar, ortamı da çok beğenmiş ve methetmiştim. Bu hafta aç gittiğim için yemek de yedim. Müthiş güzel ve lezzetliydi. Ortam yine güzel ve keyifli. Gençlerin arkadaşları ile rahatça gidebildikleri çok güzel bir mekan olmuş. Serkan’a da özellikle teşekkür ettim. Hafta sonu kızımı Bornova Forum’a götürdüm ve orada aynı yemeği yemiştim. İnanın dün akşamki daha lezzetliydi veya yanındaki alt gol sayesinde bana öyle geldi.
Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

CBÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç.Dr.Aslan SAKARYA: Şişmanlık İçin Yapılan Ameliyatlar Başarılıdır, Ancak Mucize Beklemeyin!

Obezite/şişmanlık ne demek?

Şişmanlık ideal vücut ağırlığına göre kişinin kilo fazlası olması ve bu fazla kilonun yağ dokusundan oluşmasıdır. Obezite yani şişmanlığa bağlı yandaş hastalıkların gelişmesi durumunda morbid obezite söz konusu olmaktadır. Obezite gelişmesindeki temel mekanizma alınan kaloriler ile harcanan kaloriler arasındaki uyumsuzluktur. İhtiyaçtan fazla kalori almak ve bunu yakmamak şişmanlık gelişmesindeki temel olaydır.

İnsan kaç kiloysa şişman kabul ediliyor?

Genelde ideal vücut ağırlığını Vandervael formülü dediğimiz bir denklemle hesaplarız:
Erkeklerde 50 kg + ( Boy – 150 cm ) X 0.7
Kadınlarda 50 kg + ( Boy – 150 cm ) X 0.6
Ancak biz obezitede sınıflandırmayı daha çok vücut kitle indeksi dediğimiz bir formüle göre yapmaktayız. Bu da kg olarak vücut ağırlığının metrekare olarak vücut yüzeyine bölünmesi ile elde edilir. 19 ile 26 arasındaki rakamlar normal olarak kabul edilir. 28–35 arası orta derecede, 36-40 arası ciddi derecede, 40 ve üstü aşırı obez olarak kabul edilmektedir.

Obezite Hayatı Nasıl Etkiler?

Obezite insan hayatını ciddi şekilde etkilemektedir. Şişmanlığa bağlı gelişen yandaş hastalıklar var demiştik. Gruplarsak;
1.Metabolik komplikasyonlar: Şeker hastalığı gelişimi, lipid ve kolestrolün yükselmesi, yüksek tansiyon gelişmesi
2.Karın içi basıncın artmasına bağlı gelişen komplikasyonlar: Bayanlarda stres inkontinans dediğimiz idrar kaçırma, gebelerde preeklampsi dediğimiz durum, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması dediğimiz reflü hastalığı
3.Solunum sistemiyle ilgili: Az ve yüzeyel nefes alma sonucu vücut oksijen miktarının düşük seviyelerde seyretmesi, uyku apnesi dediğimiz uyurken aralıklı olarak nefes alımının durması
4.Kalp ve damar sisteminde: koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, damar tıkanıklığı, bacak toplar damarlarında pıhtı oluşması
5.Eklemlerde özellikle bacak eklemlerinde ağırlığa bağlı olarak gelişen artroz dediğimiz eklemin bozulması
6.Kalın barsak ve meme kanseri oranlarının bu hastalarda normal kişilere göre daha yüksek oranlarda bulunması
7.Hormanal durumun etkilenmesi sonucu kadınlarda adet gecikmesi, düzensiz olması veya adet görememe. Erkeklerde cinsel fonksiyonlarda bozukluklar ve sperm sayısının azalması
8.Psikolojik olarak hastanın şişmanladıkça çevresinden kaçınması, daha fazla yemesi ve bunun sonucu olarak kısır döngüye girerek daha fazla kilo alması


Obezitede cerrahi tedavi yöntemleri nelerdir?

Öncelikle liposuction (liposakşın) dediğimiz yağların emilmesi ameliyatını bu grup ameliyatlar arasında saymadığımızı belirtmeliyiz. Liposuction bölgesel yağ fazlalıkları için uygulanan şekil verdirici bir ameliyattır. Bizim burada bahsettiğimiz ise genel vücut şişmanlığına yönelik ameliyatlardır.
Şişmanlık için başlıca 2 grup ameliyattan bahsedebiliriz
1.Gıda alımını kısıtlayıcı ameliyatlar
2.Alınan gıdanın emilimini azaltan ameliyatlar.
Çok değişik yöntemler olmasına karşın günümüzde 1. grup içinde mide balonu uygulaması, mide kelepçesi uygulaması, gastroplasti dediğimiz mide hacminin daraltılması, sleeve gastrektomi dediğimiz ince tüp gibi bir mide oluşturulması, Roux-en–Y gastrik bypass uygulaması. 2. grup içinde ise birbirine benzer yöntemler olan Duodenal switch ve Scapinaro ameliyatları sayılabilir.

Hocam bu değerli bilgiler biraz kafamızı karıştırdı. Kısaca şişmanlık ameliyatları kilo vermeye nasıl yardım ediyor?

Hastaların öncelikle şunu anlamaları gerekmektedir. Bu ameliyatlar mucize değildir. Ameliyattan sonra mutlaka bizim verdiğimiz diyet ve egzersiz programlarını uygulamak gerekmektedir. Yani ameliyat, diyet, spor ayrılmaz bir bütündür. Örnek vermek gerekirse, mide kelepçesi taktığımız bir hastaya daha çok katı gıdalarla beslenmesini öneririz ancak hasta kalorisi yüksek sıvı ve yumuşak gıdalarla beslenirse gıdalar kelepçenin üstünde kalan midenin küçük bölgesinden kolaylıkla alttaki büyük bölüme geçecek, bunun sonucu olarak hastada tokluk hissi oluşmayacak ve kilo kaybetmeyi bırakın bu tip beslenmeye devam ederse kilo bile alacaktır.

Kime hangi ameliyat?

Her tip ameliyat her hastaya uygun olmamaktadır. Hastanın beslenme alışkanlıklarını çok iyi değerlendirmek gerekmektedir. Fazla miktarda yemek yeme alışkanlığı olan hastalara kısıtlayıcı ameliyat, fazla miktarda yemek yemeyen ancak miktar az olmasına karşın kalorisi yüksek gıdalarla beslenen hastalara da emilimi azaltan ameliyat yapmak gerekmektedir.
Ameliyatların teknik detaylarına isterseniz burada girmeyelim ancak şunu söyleyelim, kısıtlayıcı ameliyatlar az gıda ile tokluk hissi yaratarak az kalori almanızı, emilimi azaltıcı ameliyatlar ise alınan gıdaların belli oranda emilmesini engelleyerek kilo verilmesini sağlar.

Önce ameliyat mı, yoksa ameliyat öncesi yapılacaklar var mı?

Öncelikle bu ameliyatların bir ekip işi olduğunu belirtmek durumundayız. Ekipte cerrah, endokrinoloji uzmanı, psikiyatri uzmanı, diyetisyen ve plastik cerrah yer almalıdır. Ameliyat öncesi hastanın tüm vücut taraması yapılır bunun içinde hormonal kökenli bir şişmanlığın olup olmadığı çok önemlidir. Örneğin tiroid bezinin az çalışması ya da çalışmaması söz konusu ise metabolizma yavaşladığı için kişi kilo alır. Böyle bir hastada ameliyata gerek yoktur. Gerekli tiroid hormonları hastaya verilerek metabolizma normale döndürülür ve hasta yavaşta olsa normal kilosuna geri döner. Böbrek üstü bezlerinin çeşitli hastalıklarına bağlı kilo alımı da olabilir. Bunların taramalarının yapılıp Endokrinoloji uzmanınca değerlendirilmesi gerekir. Hastanın diyetisyen tarafından beslenme alışkanlıklarının ve daha önce yapmış olduğu diyetlerin analizi önemli bir faktördür. Psikiyatri uzmanınca hastada aktif psikiyatrik hastalık olup olmadığı ve ameliyat sonrası takip ve diyet + egzersiz programına uyum sağlamakta ne kadar istekli olup olmadığı saptanır. Ayrıca gerekirse kalp uzmanları ve solunum hastalıkları uzmanınca hastanın kalp damar ve solunum sistemleri değerlendirilir. Hasta en son hastayı ameliyatta uyutacak olan Anesteziyoloyi uzmanı tarafından riskleri açısından değerlendirilir.
Tüm bunlardan sonra hasta ile son bir görüşme yapılır ve ameliyat kararı ve ne tip ameliyat gerektiği hastaya anlatılır. Tercihan ameliyat için 1-2 ay sonra yeniden bir görüşme yapılarak hastanın ameliyatı gerçekten isteyip istemediği değerlendirilip son karar verilir.

Bu ameliyatları kim yapıyor?

Elbetteki bu ameliyatların bu konuda eğitim almış cerrahlar tarafından yapılması uygundur. Ülkemizdeki obezite cerrahi derneği tarafından da sertifikasyon konusunda çalışmalar yapılmaktadır.

Bu ameliyatlar kapalı/anahtar deliğinden yapılabiliyor mu?

Ameliyatlar açık yöntemle yapılabildiği gibi kapalı yöntem dediğimiz laparoskopik yöntemle yapılabilmektedir. Ancak burada cerrahın ileri laparoskopik yöntemlerde de deneyimli olması gerekmektedir.

Obezite cerrahisinin riskleri nelerdir?

Tüm cerrahi girişimlerde olduğu gibi bu ameliyatlarında belli oranda komplikasyon gelişme ve hatta ölüm riski vardır. Ancak bu oranlar takdir edersiniz ki normal kilosu olan hastalara göre çok daha fazladır. Örnek verirsek ameliyat yerinde iltihap gelişmesi yada açık cerrahi uygulanmışsa kesi yeri fıtığı gelişme riski normal kilolu hastalara göre daha yüksektir. Ayrıca bacak toplardamarlarında ameliyat sonrası pıhtı gelişmesi ve bu pıhtının akciğer damarlarına gitmesi sonucu pulmoner emboli dediğimiz ölümcül olabilen solunum yetmezliği tablosu gelişebilir. Ancak bunu önlemek için ameliyat sırası ve sonrası kanı sulandıran ilaçlar ve bacak kan akımının geri dönüşü ve kanın bacaklarda göllenmesini önlemek için bacak pompaları kullanmaktayız.
Bu arada eğer ameliyatta protez kullandıysak, örneğin mide kelepçesi uyguladıysak buna özgü komplikasyonlar gelişebilir. Bir örnek vermek gerekirse kelepçe fazla sıkılırsa mide duvarında nekroz dediğimiz doku kaybına ve gıdaların karın içine akması sonucu peritonit dediğimiz karın içi iltihabına neden olabilir. Ya da kelepçe iyi tesbit edilmezse yerinden kayar ve işe yaramaz hale gelebilir.
Emilimin azaltlığı ameliyatlardan sonra kalsiyum, demir, yağda eriyen A , D, E ve K vitaminlerinin eksikliği görülebilmektedir. Hastaların rutin izlemleri sonucu bu eksiklikler muhakkak yerine konmalıdır

Hangi durumlarda ve kimlere cerrahi uygulamak gerekir?

Hastaları ameliyat etmek için belli kriterlerimiz var. Bunlar Amerika ve Avrupa Obezite cerrahi derneklerinin ortak kriterleridir.
1.Vücut kitle indeksinin (VKİ) 40’ın üzerinde olması
2.Vücut kitle indeksinin 35–40 arasında olması durumunda aşağıdaki yandaş hastalıklardan en az birisinin hastada bulunması
a.Diyabet (Şeker hastalığı)
b.Yüksek tansiyon
c.Eklem bozukluğu gelişmesi
d.Sosyal durumda aşırı kısıtlanma
3.14-79 yaş arasında bulunmak
4.Diyet, spor, ilaç, davranış düzenlenmesi gibi tıbbi yöntemlerle 2 yıl içinde sonuç alamamak
5.Tıbbi yöntemlerle kilo kaybına karşın bu kiloları 2 yıl içinde geri almak
6.Cerrahi riski kabul edilebilir düzeyde olmak ve ameliyat sonrası programa uyabilecek kriterlerde olmak.

Obezite cerrahisi hangi durumlardaki hastalara uygulanmaz?

Bunlara da kontrendikasyon demekteyiz.

1.Hormonal nedenli obezite
2.Aktif psikopatolojik hastalıklar
3.Psikolojik dengesizlik
4.14 yaşından küçük olmak ya da 79 yaşından büyük olmak
5.Büyük hiatus hernileri (Mide fıtığı)
6.Mide barsak sisteminin inflamatuar hastalıkları (Crohn, kolitis ülseroza)
7.Gebelik
8.Organ yetmezlikleri
9.Enfeksiyonu olan yada enfeksiyon gelişme riski yüksek olan hastalar


Aşırı kilo vermeden sonra oluşan sarkmaları da düzeltiyor musunuz?

Ekip çalışması önemli demiştik ve ekibin içinde plastik cerrahın olması gerektiğini belirtmiştik. Bu ameliyatlarda amaç kilo kaybı olduğu kadar hastanın estetik bir vücut yapısınada kavuşmasıdır. Ameliyattaki amacımız yaklaşık 1.5 ila 2 yıl içinde hastanın fazla kilosunun ortalama %70’ini kaybetmesi ve bu kilo kaybını korumasıdır. Doğaldır ki kilo kaybıyla vücutta sarkmalar oluşacaktır. Tüm bunlara karşın plastik cerrahi tarafından gerekli ameliyatlar yapılmaktadır.