Sayfalar

28 Nisan 2010 Çarşamba

28 Nisan 2010 tarihli Sağlıkta Gündem: İLİK NAKLİ

EDİTORYAL: Kemik İliği Nakli

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Bu hafta sizlerden gelen istek üzerine “kemik iliği nakli” hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Genel yayın yönetmenimiz sevgili Nihat Akyol aracılığıyla bu konuda bilgi almak isteyen okuyucularımız bana mesaj göndermiş. Aslında sağlık alanında hemen her konuda direkt olarak beni veya gazetemizi arayabilir veya sayfadaki internet adreslerime mesaj atabilirsiniz. Ayrıca internet ile aşina olan okuyucularımız eski yeni tüm “Sağlıkta Gündem” yazılarına kişisel blog/yayın sayfam olan www.sagliktagundem.blogspot.com adresinden de ulaşabilir.
Kemiklerin içinde bulunan “ilik”, kanımızdaki alyuvar, akyuvar gibi tüm hücreleri üreten fabrikalardır. Enfeksiyon, kanser, ışın tedavisi veya kansere bağlı kemoterapi gibi nedenlerle bozulabiliyor. Bunun sonucunda da iliklerimiz kan hücrelerini üretemiyor. Bildiğiniz gibi akyuvarlar mikroplara veya hasarlı bozuk hücrelere karşı en önemli savunmayı yaparlar. Alyuvarlar da her hücrenin temel gereksinimi olan oksijeni taşırlar. Bunların dışında da trombosit denilen kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücreler vardır. Bir yerimiz kanadığında oranın pıhtılaşarak kanamanın durmasını sağlarlar.
Kemik iliği nakli genellikle, lösemi gibi bir kan hücresi kanseri olan kişinin kanındaki kanser hücrelerini yok etmek için uygulanan, yoğun dozda kemoterapi veya radyasyon (ışın) tedavisinden sonra gerçekleştirilir. Kemik iliği naklinde temel prensip, kan hücrelerinin yapımını sağlayan ana-kök hücrelerin sağlam bireylerden (verici-donör) alınarak lösemi hastasına verilmesidir. Böylece normal kan yapımı sağlanmış olur.
Kemik iliği naklinde verilecek kök hücreler tedavi öncesi kişinin kendi kanından alınıp saklanarak yeniden kendisine verilir veya yakın akrabalarından alınıp verilebilmektedir. Buna uygun olmayan durumlarda da başka kişilerden veya verici bankasından alınan kök hücrelerde verilebilmektedir. İlik alınması ameliyathane koşullarında genel anestezi altında uyutularak yapılır. Özel iğneler kullanılarak kemik içine girilerek ilik enjektörlere çekilir. Belirli miktarda alınan ana-kök hücreler özel torbalarda, filtre edilerek bekletilmeden lösemi hastasına damar yoluyla verilir. Ana-kök hücrelerin çok çok az bir kısmı alındığından verici-donör için yapılan işlemin hiçbir sakıncası yoktur. Ancak bu sırada alıcı için ek bazı tedaviler verilebilmektedir. Bu gibi durumlarda dikkat edilmesi gereken konuları sizler için kırmızı sütunumuzda yazdım. Konu ile ilgili merak ettiğiniz soruları da üniversite hastanesi Çocuk Hastalıkları bölümü “hematoloji-kan hastalıkları” uzmanımız Doç.Dr.Hüseyin Gülen yanıtladı.
Maalesef şehrimizde nakil ünitesi yok. İzmir’de de Ege üniversitesinde mevcut. Sanırım burada ilik nakli gerektiği belirlendikten sonra randevu ve sıra işlemleri için kendi doktorunuz sizlere yardımcı olacaktır. Kendi başınıza gidilerek başvurulacak bir durum değil. Umarım kimsenin ve hiç bir çocuğumuzun buna ihtiyacı olmaz. Olmaması için de yapmamız gereken şeyleri her hafta yazıyorum. Sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenme; hem ruhi hem de maddesel olarak… Hazır, paketteki, boya içeren, bir sürü koruyucu içeren gıdalardan çocuklarımızı ve en azından hamilelik döneminde anneleri uzak tutmalıyız.
Buradan yöneticilere ve anne babalara sesleniyorum: Okul kantinlerinde satılanları denetleyiniz!
Son olarak ligde kalmayı başaran Manisasporumuzu kutluyorum. Gelecek yıl daha üstlerde, hatta liderliğe oynayan bir takıma sahip olmak istiyorum.
Sağlıkta Gündem’i okuyun sağlıklı olun.

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Pediatrik Hematoloji Uzmanı Doç.Dr.Hüseyin GÜLEN "ilik nakli" hakkında sorularımızı yanıtladı.

Kemik iliği nakli nedir?
Kemik iliği bilindiği gibi kanımızda bulunan bütün hücrelerin üretildiği, olgunlaştığı ve daha sonra kan dolaşımına salındığı kemiğin içinde bulunan dokudur. Kemik iliği de aslında görünüş olarak kana benzeyen ancak kandan daha koyu kıvamda ve kana göre içinde kat kat daha fazla hücre içeren kırmızı bir sıvıdır. Kemik iliği doğumdan itibaren tüm kemiklerin içinde bulunmasına rağmen, yaşlanmayla birlikte sadece yassı kemikler olarak bilinen omurga, göğüs kafesi kemikleri ve leğen kemiği gibi kemiklerin içinde bulunmaktadır. Kemik iliği naklinde; bu kemikler içine kalın iğnelerle girilerek sıvı şekildeki ilik toplanmakta ve daha sonra hastanın damarından aynı kan verir gibi verilmektedir. Bu işleme kemik iliği nakli denilmektedir. İçinde milyarlarca kök hücre dediğimiz kan yapıcı hücre içeren bu ilik hastaya verildikten hemen sonra kan yoluyla hastanın kendi kemiklerinin içine doğru yol alarak oraya yerleşmekte ve kısa sürede yeni yerinde kan yapımına başlamaktadır.

Hangi hastalıklarda uygulanıyor?
Kemik iliği nakli öncelikle kemik iliği kökenli kanserler dediğimiz lösemilerin tedavisinde kullanılmış ve hayat kurtarıcı alternatif bir tedavi olmuştur. Daha sonraları kemik iliği dışı bazı kanserlerde yüksek doz kemoterapi uygulamaları sonucu ortadan kalkan kemik iliğini yenilemek amaçlı uygulamalar başlamıştır. Bunun dışında kanser olmayıp kan yapımının bozulduğu kemik iliği yetmezliği sendromlarında kullanılmaktadır. Ayrıca bağışıklık sisteminin doğuştan eksik olduğu hastalıkların tedavisinde, bazı kalıtsal kan hastalıklarının örneğin Akdeniz Anemisinin tedavisinde ve çok ağır bazı romatizmal hastalıkların tedavisinde de kullanılabilmektedir.

Kemik iliği nasıl alınıyor?
Kemik iliği birçok kemikte ve belli miktarlarda bulunduğu için kalın iğnelerle birçok kemiğe girmek ve buralardan ilik toplanması gereklidir. Elbette ağrılı bir işlem olduğundan ve steril koşullar olması gerektiğinden, ameliyathanede genel anestezi uygulaması sonrası vericiden ilik alınmaktadır.

Kimler kemik iliği verebilir?
Sağlıklı, bulaşıcı hastalığı olmayan ve doğal olarak kemik iliği daha canlı ve çok hücre içeren daha genç kişilerin (özellikle 50 yaşın altı) hepsi kemik iliği verebilir.

Başarılı bir tedavi mi?
Çok başarılı bir tedavi yöntemi olmasına karşın uygun iliğin bulunması ve uygulama sonrasındaki takip süreci çok ağır ve uzun sürmektedir. Uygulama sonrası ilk 3 ay içinde hastaların %10 kadarı erken yan etkiler nedeniyle kaybedilmektedir. En iyi şartlarda lösemilerin bazı tiplerinde, kalıtsal bazı kan hastalıklarında başarı oranı % 90 ve üstüne çıkabilmektedir. Ancak bu başarıyı etkileyen çok faktör vardır. Hastalığın tipi, evresi, hastanın yaşı, genel sağlık durumu, alıcı ve verici arasındaki doku gruplarının benzerliği başarıyı etkileyen en önemli faktörlerdir.

Kemik iliği verenlerde yan etkisi var mı?
Genellikle ilik alınan yerlerde birkaç gün süren hafif ağrı dışında ilik vermenin ciddi bir yan etkisi yoktur. Ancak ilik verdikten sonra birkaç gün istirahat etmek, yoğun beden aktivitesi yapmamak tavsiye edilir. Bağışçının verdiği ilik hücreleri çok kısa sürede tamamen kendini yenilemekte ve bağışçıda hiçbir eksiklik durumu söz konusu olmamaktadır. Bu nedenle Kemik iliği vermiş olan bağışçı aynen kan bağışında olduğu gibi tekrar kemik iliği verebilmektedir.

Nakil için merkeze gidecek hastalara önerileriniz?
Kök hücre nakil merkezleri hastaları iki şekilde kabul etmektedir. Birincisi kök hücre merkezi kendi kurumu bünyesinde takip ettiği ve kök hücre tedavisi gereken hastaları nakil listesine alarak gerekli hazırlıklarını yapmaktadır. İkincisi ise farklı bir kurumda tedavi görüp kök hücre nakli gereken hastaların gerekli ön hazırlıkları kendi kurumlarında yapılarak ilgili hekim tarafından kök hücre nakil konseyine sunulmakta ve sonrasında kök hücre nakli kararı alınan hastalar merkeze yönlendirilmektedir. Nakil merkezlerinin sayıca azlığı, eleman eksikliği, hasta yoğunluğu ve diğer nedenlerden dolayı nakil gereken hastaların aciliyet durumları konseyde belirlenerek sıralama yapılmaktadır.

Nakil/tedavi süresi nedir?
Nakil yapılan hastanın durumuna göre hasta yaklaşık 1-2 ay kadar özel nakil odalarında izlenmektedir. Bu süre zarfında Kan ve kan ürünleri ihtiyacı çok yoğun bir şekilde gerekli olmaktadır. Hastalar nakil sonrası bu erken dönemde her türlü enfeksiyona karşı çok hassastır.

Tedavi sırasında hastaların dikkat edecekleri noktalar neler?
Doktorlarının tedavi ve yan etkiler açısından yaptıkları uyarıları çok dikkatli bir şekilde dinlemeli ve gereken işbirliğini göstermelidirler. Yeme içme alışkanlıklarını bu tedavi süresince değiştirmeleri gereklidir. Beklemiş, konserve edilmiş gıda tüketiminden kaçınılmalıdır. Sucuk, salam, sosis, pastırma, kuruyemiş çeşitleri vb. gibi içerisinde mikroorganizma bulunabilecek gıdalardan uzak durulmalıdır. Çiğ gıda tüketiminden kaçınılmalıdır. Sebze, et yemekleri iyi pişmiş ve günlük hazırlanmalıdır. Meyve kabukları soyularak tüketilmelidir.

Ev temizliği gerekli mi? Evet ise nasıl bir temizlik öneriyorsunuz?
Nakil sonrası eve gönderilen hastaların kan düzeyleri yükselmiş olmasına karşın kullandıkları ilaçlar nedeniyle bağışıklık sisteminin baskılanması hala yoğun bir şekilde sürmektedir. Bağışıklık sisteminin tamamen normale dönmesi iki yılı bulmaktadır. Bu nedenle evde mümkünse hastanın havadar, güneş gören, rutubetsiz ayrı bir odada kalması sağlanmalıdır. Odada mümkün olduğunca az eşya bulundurulmalı, toz tutacak halı, kilim vb. eşyaları en aza indirmelidir. Temizlik yaparken hasta başka bir odaya alınmalı, oda temizliği mutlaka toz kaldırmadan vakumlu süpürgelerle yapılmalı, yüzey temizliği de yapıldıktan sonra oda havalandırılmalıdır. Ayrı bir dezenfeksiyon işlemine gerek yoktur.

Enfeksiyon açısından hastalara önerileriniz?
Hastaların bağışıklık sistemlerinin iki yıl süreyle zayıf olduğunu belirtmiştim. Bu zayıflık ilk 6 ay süresince en belirgindir ve bu dönem nakil yapılan hastalar için özellikle enfeksiyon açısından son derece risklidir. Riskleri en aza indirmenin çeşitli yolları vardır. Birincisi doktorunuzun size tavsiye ettiği günlük alınması gerekli bazı antimikrobik ilaçlar vardır. Bunları doktorunuzun tavsiye ettiği doz ve süre boyunca uygulamanız gereklidir. Bunun dışında kişisel olarak almamız gereken çok basit tedbirler vardır. Yukarıda bahsettiğimiz beslenme önerilerine uymanız gereklidir. İnsan vücudun mikroorganizmalar en sık solunum ve beslenme sisteminden girmektedir. Bu nedenle her beslenme öncesi eller sabunlu suyla iyi bir şekilde temizlenmeli, beslenme sonrası da yumuşak bir fırçayla mutlaka dişlerimizi fırçalamamız gereklidir. Kalabalık ve hasta kimselerin bulunduğu ortamlardan uzak durmalı ve maske takmalıyız. Bu tür ortamlarda maske takılması faydalı olabilir. Hasta ziyaretini abartılı yapan bir toplum olduğumuzdan bu konuya özellikle dikkat etmemiz gereklidir. Mümkün olduğunca az sayıda ve hasta ile yakın temasta bulunmadan (sarılmak, öpüşmek vb.) ziyaret yapılmasını sağlamalıyız.

Ne tür şikayetlerde hemen doktora/nakil merkezine haber verilmeli?
Kök hücre naklinin erken dönemde görülen en önemli yan etkisi enfeksiyondur. Bu nedenle en ufak bir belirtiyi dahi doktorumuza bildirmemiz gereklidir. Enfeksiyonlara geç müdahale edilmesi hastanın hayatını tehlikeye sokar. Enfeksiyonlar dışında başka yan etkiler de olabilir. Hastanın her zamanki halinden farklı bir şey hissetmesi, bir yakınmasının ortaya çıkması örneğin basit bir kaşıntı veya döküntü dahi mutlaka doktoruna bildirilmelidir.

HASTALARIN İLİK NAKLİ OLDUĞU DÖNEMDE DİKKAT EDECEKLERİ NOKTALAR

1. Ağız Bakımı: Serum fizyolojik gargara ile günde 10 kez, Antifungal içeren bir gargara ile günde 4 kez ağzın her iki tarafına damlatılacak, ağız içi çalkalanacak ve yutulacak.
2. Diş bakımı: Her yemekten sonra ve uyumadan önce diş etlerini kanatmadan fırçalanacak.
3. Vücut bakımı: Kemoterapi ilacı aldığı her gün dezenfektan solusyon karıştırılmış suyla vücut silme banyosu yapılmalı. Bunun için 3 adet plastik küçük boy leğen, banyo havlusu, bolca iç çamaşırı ve pijama takımı bulunmalı.
4. Hasta tuvalete gittiğinde ve kusmuğu tuvalete döküldüğünde sifonu en az 3 defa çekilmeli.
5. El - Yüz bakımı: Her tuvalete gittiğinde, yemeklerden önce ve sonra eller mutlaka yıkanmalı. Kağıt havlu ve dezenfektan özellikte sıvı sabun ve ıslak mendil kullanılmalı. Tırnaklar düzenli olarak kesilmelidir.

TABURCULUK SONRASI EV TEMİZLİĞİ:

•Evin tavanları, duvarlar, radyatörler, döşemeler ve pencere iyi temizlenmeli.
•Yerler yıkanmalı ve elektrikli süpürge ile temizlenmelidir. Yer döşemeleri için halı şampuanı kullanılması gerekli değildir, ama kullanılmışsa da mutlaka 2-3 gün tam kurumaya bırakılmalıdır.
•Banyo, lavabo, banyo küveti, duş ve klozet gibi küflenen alanlar özellikle dikkat edilerek iyi temizlenmelidir.

EV HAYVANLARI VE BİTKİ/ÇİÇEKLER:

•Canlı bitki ve çiçekler odada bulundurulmamalıdır
•Transplantasyondan sonrası ilk 100 gün ev hayvanlarından mutlaka uzak durulmalıdır.
•Hasta akvaryumla dahi aynı oda da olmamalıdır.

İNŞAAT ALANLARINDAN UZAK DURULMALIDIR.

BİREYLERLE TEMAS

•Sarılma, öpüşme, el sıkışma gibi yakın temaslardan kaçınılmalıdır.
•Herhangi bir bulaşıcı hastalığı veya üst solunum enfeksiyonu olmayan kişiler ellerini yıkadıktan sonra ziyarete gelebilir.
•İlk 50 gün için en iyi korunma, kalabalık ortamlardan uzak durmak ve maske kullanmaktır.
•Enfeksiyon geçiren kişilerle temas olduğunda hemen sağlık ekibine bildirilmelidir, aile üyeleri en az 6 ay için canlı aşı yaptırılmamalıdır.

MAKYAJ

•Yeni alınmış HİPOALLERJİK MAKYAJ MALZEMESİ kullanılabilir.
•Makyaj malzemeleri kişiye özel olmalıdır.
•Maskara kullanımı ÖNERİLMEMEKTEDİR


GÜNEŞ BANYOSU

•Güneşlenme ve bronzlaşmadan kaçınılmalıdır, korunmak için uzun kollu giysiler ve şapka kullanılmalıdır.
•Kemoterapi veya radyoterapi sonrası cild güneş ışığına karşı hassas hale gelir. Kısa süreli de olsa güneşe çıkıldığında mutlaka koruma faktörü en az 20 olan ürün kullanılmalıdır.
•Bağışıkılık sistemi kendini yenileyinceye kadar göl, deniz ya da halka açık havuzlarda yüzülmemelidir.

GÜNLÜK EKZERSİZ MUTLAKA YAPILMALIDIR…

CİNSEL YAŞAM

•İlk 50-100 gün birkaç hasta için zor zamanlardır. Bu süre içersinde cinsel istek değişebilir. Birçok hasta kullandığı ilaçlara bağlı seks ilgisinin çoğunu kaybeder. Duygusal ve fiziksel değişiklikler yaşayabilir. Bu değişikliklerin birçoğu geçicidir ve ileriki 3-6 ay içinde düzelir.
•Öpüşme ve cinsel birleşme trombosit sayısı 50 bin ve nötrofil sayısı en az 500 bin oluncaya kadar önerilmez.
•Vajinal kuruluk olabileceği için kayganlaştırıcılı kondom kullanılabilir.
•Genital bölgede akıntı, cilt lezyonu, çatlak veya döküntü olduğunda doktor veya hemşireye iletilmelidir.
•Genellikle birkaç ay için normal menstürasyon gerçekleşmez. Jinekoloji-üroloji bölümü hormon destek tedavisi konusunda hastayı bilgilendirir.

SİGARA VE ALKOL KESİNLİKLE İÇİLMEMELİDİR

21 Nisan 2010 tarihli Sağlıkta Gündem Sayfası: SKOLYOZ-BEL EĞRİLİĞİ

27 Nisan 2010 Salı

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Bu hafta Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı! Hepimizin ama öncelikle çocuklarımızın bayramını kutluyorum. Onlar bizim, ülkemizin geleceği. Her açıdan sağlıklı bir toplum ve gelecek için çocuklarımızın sağlığına dikkat etmeliyiz. İlk yapmamız gereken onları sağlıklı beslemek. Sağlıklı beslenme ile ilgili bu sayfadan devamlı öneriler aktarıyorum sizlere. Ruhi beslenme için ise sadece sevmek yeterli. Dokunun, kucaklayın ve sarılın çocuklarınıza.
Bu hafta sizlere omurilik eğriliği yani “skolyoz” hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Skolyoz omurganın yana doğru eğriliğidir. Uzun süre oturma veya ayakta durma sonucunda omurgada yorulma olabilir. Bağların tahriş olması sonucu devamlı ağrı duyulabilir. Omurga yana doğru eğildikçe, dengeyi koruyabilmek amacıyla, ters yöne doğru ikinci bir eğrilik oluşabilir. Bu akşam çocuğu olanlar hemen kontrol etsinler. Ellerini dizlerine dayayıp eğildiklerinde sırttaki omur kemikleri enseden kalçaya ip gibi dümdüz olmalı değilse bir uzmana muayene olun. Çünkü her zaman uyarıyorum hastalık, bozukluk başta yakalanırsa kolay hallolur. Omurgadaki ilk eğrilik ne kadar büyük ise, büyüme tamamlandıktan sonra durumun daha da ilerlemesi olasılığı o kadar fazladır. Aşırı skolyoz solunum ve kalp problemlerine bile neden olabilir.
Üniversitemizin genç ortopedi uzmanı Yrd.Doç.Dr.Serkan Erkan özellikle bu tür operasyonlarla ilgileniyor. Skolyoz konusunda ve ameliyatı hakkında çok faydalı bilgiler verdi. Serkan benim gibi yine Celal Bayar Üniversitesinden uzmanlığını aldı. Sonuçta uzun yıllardır üniversitemizde sizlere sağlık hizmeti veriyor. Yine üniversitemizden, bu kez yıllar önce Ankara’dan transfer ettiğimiz, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanı Doç.Dr.Canan Tıkız’da skolyozun ameliyatsız tedavisi ve egzersizleri hakkında bilgi verdi. Her iki meslektaşıma da çok teşekkür ediyorum. Yapılacak egsersizlere ait şekilleri orta sütunumuzda görebilirsiniz. Unutmayın bu şekiller ve sayfamızda verdiğimiz bilgiler, bir farkındalık, bilinç oluşturmak içindir. Yoksa sadece bu sayfada okuduklarınızla, bir uzmana danışmadan hastalık tedavi olmaz.
Geçen hafta Avrupa Üroloji Kongresi nedeniyle Barselona’daydım. Barselona, havası ve genel haliyle İzmir’e benzeyen bir şehir. Tabii mimarisi ile öne çıkıyor. Hatta bazıları ona “Gaudi’nin Şehri” bile diyor. Bizim gibi “egeliler” için keyifli, yürüyüp gezebileceğiniz bir yer. Yine de şunu söylemeden edemeyeceğim. Hiç biri, ki buna Barselona’da dahil, bizim memleketimiz gibi değil. İzmir-Kordondaki restoran kalitesi, yiyeceklerdeki lezzet, masaların, sandalyelerin kalitesi ve tabii ki servis güzelliğini göremiyorsunuz. Maalesef reklam yapmayı ve marka olmayı beceremiyoruz. Manisa’da bir öğlen yemeği bolluğu var ve çok lezzetli yemekler sunan pek çok restoranımız var. Her hafta prostat kursu için gelen misafirlerim söylüyorlar. Şehir olarak marka olmalıyız, reklamımızı yapmalıyız. Ben umutluyum, çok iyi gelişmeler var. Örneğin kupa maçında Fenerbahçeli futbolculara Manisa bezinden yapılan atkı hediye edilmesi bence çok güzel bir davranıştı. Düşünen, yapan, emeği geçen herkese kendi adıma çok teşekkür ederim. Sizlere daha önce de söyledim “futbol sadece futbol değildir”. Gelelim kongreye… Üroloji alanındaki izlediğim son bilgileri ve yenilikleri sizlere aktarmaya çalışacağım. Manisa’da Gündem’in sağlık sayfasını özellikle bu günlerde, Çarşamba günleri dışında da takip ediniz.
Sağlıkta Gündem’i okuyun sağlıklı olun.

22 Nisan 2010 Perşembe

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Ortopedi ve Omurga Cerrahisi Uzmanı Yrd.Doç.Dr.Serkan Erkan: Skolyozu ameliyat ile başarıyla düzeltebiliyoruz

Skolyoz (Omurga Eğriliği) Nedir?Skolyoz diye adlandırılan durum, omurganın arkadan bakıldığında C ya da S şeklini almasıdır. Boy kısalığına, estetik görünüm bozukluğuna, akciğer kapasitesinin daralmasına, psikolojik bozukluklara, ileri yaşamda kireçlenme eklenince de bel ve sırt ağrılarına neden olmaktadır. Sırt ağrılarını sadece okul çantalarının yanda taşınmasına bağlamak doğru değildir; oturma alışkanlıkları, çocuğumuzun çalıştığı ev ve okuldaki masaların ve sandalyelerin yüksekliği omurga sağlığı açısından önemlidir.

Doğuştan mı oluyor?
Skolyozun pek çok nedeni vardır. Hastaların %80-85’inde idiopatik tip skolyoz mevcuttur. İdiopatik kelimesinin anlamı belirli bir nedene bağlı olmamasıdır. Skolyoz ailenin birden fazla üyesinde aynı veya farklı kuşaklarda ortaya çıkabilir. Skolyoz çocuğun veya ailesinin yaptığı veya yapamadığı bir nedene bağlı olarak gelişmez. Oturma ve duruş bozuklukları, ağır çanta taşımak skolyoza neden olmaz. Asıl anlaşılmayan konu eğriliği artıran faktörlerin bilinememesidir. Skolyoz tam anlamıyla sağlıklı çocuklarda gelişebileceği gibi, beyin felçli, kas hastalığı olan, ve çocuk felçli çocuklarda da oluşabilir. Doğumsal omurga anormallikleri ve bağ dokusu hastalıkları da sebepleri arasındadır. Down sendromu da neden olabilir

Çocuklarda omurga eğrilikleri nasıl fark edilir?
Omurga eğrililiklerinin en çok görülen bulgularından bir tanesi sağ tarafta belirginleşen kürek kemiği çıkıntısıdır. Bir omuz diğerinden daha yüksek olabilir ve çocuk bir tarafa doğru eğilmeye meyillidir. Kalça kemikleri simetrik olmayabilir ve biri diğerinden daha yüksekmiş gibi görünür. Omurga eğriliklerini bozuk duruş ile karıştırmamak gerekir. Sıklıkla omurga eğriliklerinin ilk belirtilerinden bir tanesi daha önce giyilebilen giysilerin vücuda tam olarak oturmamasıdır. Bu kızlarda eteğin veya giysilerin çizgilerinin asimetrik olması ile belirginleşir. İnce yapılı, hızla boy atan kız çocuklarında daha sık izlenir. En çarpıcı bulgulardan bir tanesi omurga eğriliği olan bir çocuğun öne eğilmesi ile ortaya çıkan kaburga çıkıntısının belirginleşmesidir. Esasen kozmetik bir sorundur. Gövde ve omuz dengesinde bozulmaya, sırtta kamburluğa neden olur. Otuzlu yaşlara kadar ağrı yapması beklenmez.

Akraba evliliğinin önemi var mı?
Akraba evlilikleri skolyozun oluşma riskini artırabilir.

Doğum travmaları neden olabiliyor mu?
Doğum travmalarının skolyozun nedeni olduğunu gösteren bir çalışma yoktur.

Sonradan gelişebiliyor mu?
Skolyoz doğumsalda olabilir yada ileri yaşlarda da görülebilir en sık görülen tipi adölesan idiopatik tipidir ve 12 yaşından sonra görülmeye başlar.

Skolyoz gittikçe artar mı?
Çocuk 18’li yaşlara gelene kadar yani diğer bir deyiş ile iskelet gelişimini tamamlayana kadar eğrilik ilerleyebilir. Bunun için düzenli aralıklar ile bu işte uzmanlaşmış hekimler tarafından takip edilmelidir.

Durdurmanın bir yolu var mı?
Eğriliğin 20-40 derece olduğu durumlarda Ortez (korse) eğriliğin ilerlemesini önler, ancak düzeltmez.

Milwaukee kuşağı nedir, tedavide yeri var mı?
Milwaukee kuşağı skolyoz tedavisinde kullanılan vücuda giyilen yardımcı cihazlardan bir tanesidir. Günde 16 veya daha fazla saat takılmasının eğriliğin ilerlemesini %90 dan fazla önleyebildiği gösterilmiştir. Erişkinde eğrilik, yıllar içinde yavaş ilerlediği için korse (ortez) kullanmak pratik çözüm olmaz.

Skolyozun tedavisi nedir?
Tedavi yaklaşımları yaşa göre değişse de esasen 3 ana başlık altında toplanabilir. İzlem, korse tedavisi ve cerrahi. Tedavi planlaması için kesin kullanılacak şablonlar yoktur. Tedavi eğriliğin boyutlarına, neden olduğu kozmetik soruna ve varolan büyüme potansiyeline göre değişir. Hastanın iskelet gelişimi yönünden hangi aşamada olduğunu, dolayısıyla var olan büyüme potansiyelini değerlendirmek için takvim yaşı yeterli değildir. Radyolojik olarak en sık kullanılan yöntem iliak apofiz ossifikasyonu (Leğen kemiğinin kemikleşme miktarı)dur. Diğer yöntemler ise, koltuk altı ve kasık bölgesi kıllanmasının başlaması ve kızlarda adet görmenin başlamasıdır. 20 derecenin altındaki eğrilikler hangi yaşta olursa olsun tedavi gerektirmez. Ancak bu derecede bir eğrilik gelişimine tamamlamamış bir çocukta takip gerektirir

Hangi durumlarda kesinlikle ameliyat öneriyorsunuz?
Teşhis yapıldıktan sonra hastalar 3-6 aylık aralarla izlenir. Hızlı ilerleme gösteren vakalar sık aralıkla diğer vakalar 6 aylık aralarla izlenir. Her kontrolde röntgen çekilerek eğriliğin derecesi ölçülür. İlerleme olup olmadığı tespit edilir. İzleme sırasında eğriliğin derecesi hızla artar, 40 dereceye ulaşırsa ve hastanın büyüme indeksi (Risser belirtisi) 1-2 ise ameliyat edilmesi gerekir. Hızlı ilerlemeyen dengeli eğriliklerde 40-45 derecelerde izlemeye devam edilebilir. Diğer önemli bir faktör gövde dengesinin bozulmasıdır. Denge bozulmuşsa hızlı ilerleme olmasa da 40 derecelerde ameliyat kararı alınabilir. Diğer önemli bir faktör eğriliğin yeridir. Özellikle aşağı bel bölgesini olumsuz etkileyen eğriliklerde ameliyat gerekebilir. Bunun dışında büyümesi durmasına rağmen erişkinlerde 50 derecenin üzerinde eğrilik, denge bozukluğu ve ağrı varsa yine ameliyat gerekir.

Ameliyatın riskleri var mı?
Ameliyat kararı, hasta ve ailesi ile birlikte alınır. Karar verildikten sonra ameliyatın, riskleri ve faydaları aileye izah edilir. Büyüme çağında veya genç hastalarda özellikle omurga esnekse tek seanslı arkadan yapılacak olan skolyoz ameliyatının riski oldukça düşüktür. Ancak ameliyatın bu konuda uzmanlaşmış kişilerce yapılması halinde risk düşüktür. Bugün artık skolyoz ameliyatları bu konularda uzmanlaşmış kişiler dışında yapılmamaktadır.

Ameliyat ne kadar sürer, hasta ne zaman iyileşir?
Ameliyat ortalama 3,5-4 saat süren ortopedik cerrahinin en uzun ameliyatlarından biridir. Ameliyattan sonra hasta 3. gün ayağa kaldırılır, oturma ve tuvalete gitmesine izin verilir. 7 veya 8’inci günlerde dikişler alınır. 1 ay süre ile ev içinde harekete izin verilir. Ameliyat sonrası cerrahın kararına göre bazı hastalarda 1-2 ay korse kullanılabilir. 2 senesi dolan hastalar takipten çıkarılır. 6 aydan sonra hasta şiddetli egzersizler dışında normal sosyal yaşama girmiş olur. Yüzme ameliyat sonrası faydalıdır. 6 hafta sonrasında yüzmeye izin verilir. Sert eğriliklerde ve erişkin hastalarda genellikle birincisi önden ve ikinci basamağı arkadan olmak üzere iki kademeli ve ortalama 8 saat süren bir ameliyat gereklidir. Önden yapılan ameliyatta omurga gevşetmesi yapılır. İkinci seansta metal çubuklarla düzeltme yapılır. Büyümesi durmamış olan çocuklarda ameliyat yapılacaksa erken yapılması gerekir. Doğuştan olan skolyozlarda ilk 5 yaş içindeki bazı düzeltici veya büyümeyi düzenleyici, implant kullanılmayan ameliyatlar yapılır. Bu çocuklarda dışardan alçı tespiti yapılır.

CBÜ Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç.Dr.Canan Tıkız: Bel eğriliğinde fizyoterapi çok önemlidir!

Bazı duruş bozuklukları ve hatalı hareketler skolyoza neden olur mu?
Skolyoz çocukluk ve gençlik döneminde daha çok kas ve sinir hastalıklarına (çocuk felci, kas erimesi), doğuştan olabilen ve omurganın gelişimi esnasındaki birtakım kusurlara bağlı olarak yada bilinmeyen nedenlerle ortaya çıkar. İleri yaşlarda ise kemik erimesine ve kireçlenmeye ikincil olarak meydana gelebilir. Tek başına duruş bozukluklarının skolyoza neden olması nadirdir, ancak skolyoz varsa eğriliğin artışına ve kifoz dediğimiz kamburluğa neden olabilirler. Özellikle gelişme çağındaki çocukların okul sıralarında yada uzun süre bilgisayar başında oturuş ve duruş bozuklukları, okul çocuklarında sırt çantalarının aşırı ağır olması, ergonomik olarak tasarlanmaması, doğru ve uygun şekilde taşınmaması, hem doğrudan mekanik yüklenme ile hem de duruşu bozarak bel ağrılarına ve skolyoza neden olur. Uzun süre örgü, dantel gibi el işi yapan bayanlarda da oturma bozukluğuna bağlı omurga da eğrilikler görülebilir.

Skolyozda Fizyoterapinin yeri var mı?
Özellikle tedavi edici skolyoz egzersizleri önemlidir. Eğriliğin derecesi düşükse (20 derecenin altında) ve eğriliğin hızla ilerlemesine neden olacak altta yatan kas ve sinir hastalığı yoksa egzersiz tedavisi tek başına yeterlidir. Ciddi eğriliklerde ise egzersizler, korse tedavisi ve gerekiyorsa cerrahi tedaviye yardımcı olarak önerilirler. Egzersizlerin amacı omurga esnekliğini arttırmak, kas ve bağların yorgunluğuna bağlı rahatsızlığı engellemek, kas gücünü, dayanıklılığını ve fonksiyonunu arttırmaktır. Son dönemlerde yoğunlaştırılmış Skolyoz Rehabilitasyon programları da uygulanmaya başlanmıştır. Kişiye göre düzenlenen bu özel egzersiz programında hastanın asimetrik duruşunun düzeltilmesi ve günlük yaşam aktiviteleri sırasında düzgün bir duruşa sahip olması hedeflenir. Hastalar 4–6 hafta süresince ve günde 4 saatlik yoğun bir egzersiz programlarına katılır. Egzersizlerin temelinde; solunum egzersizleri, proprioseptif uyarılar ile doğru duruşu öğrenmek ve korumak, farklı denge ve hareket egzersizleri ile eğrilik tarafını düzeltmek ve tekrar denge ve normal hareketi sağlamak vardır.
İlerleme gösterdiği saptanan ve 25 derecenin üzerindeki skolyozlarda korse tedavisi uygulanır. Korse kullanımı tercihen günde 22-23 saat olmalıdır. Korsenin takılmadığı saatlerde egzersizlere devam edilmelidir. Korse tedavisinde başarı oranı yaklaşık % 50’dir. Korse giymenin getirdiği sınırlamaları kabullenmek, ergenlik çağındaki gençler için zordur. Ancak fizik tedavi uzmanları ve ortopedistlerin, hastalara korse kullanımının önemini açıklamaları ve korsenin vücuda rahat oturmasını sağlamaları, hastaların tedaviye uyumunu arttırır ve hastanın zorluklarına alışmasına yardımcı olur. 40 derece veya üzerindeki skolyozlarda, eğrilik kemik büyümesi durduktan sonra da artmaya devam edebileceği için, genelde ameliyat ile düzeltme gerekir. Tedavi edilmeyen aşırı skolyozlar, azalan akciğer kapasitesine bağlı olarak kalp ve akciğer problemlerine, sırt ağrılarına, fiziksel bozukluklara, omurgada bozukluklara neden olabilirler.

Hangi yaş grubunda hangi hareketleri öneriyorsunuz?
Çocuk ve gençlerde karın ve kalça kaslarını güçlendirme egzersizleri, omurganın esnekliğini arttırıcı egzersizler yapılmalıdır. Bunun için yapılan başlıca egzersizler; postür egzersizleri , germe egzersizleri ve kas dengesini arttırıcı egzersizlerdir:
1-Postür egzersizleri: Postür için en önemli egzersiz pelvik tilt egzersizidir. Pelvik tilt sırasında karın kasları önemlidir. Bu nedenle karın kasları güçlendirilmelidir.
2-Fleksibiliteyi Arttırıcı Egzersizler: Bunlar germe egzersizleri olup asimetrik egzersiz grubu içinde yer alınır. Zeminde yapılan yüzme ve emekleme hareketleri omurgayı gerebilir. Kedi deve hareketleri ile sırt ve karın kasları güçlendirilerek esnekliğin arttırılmasına çalışılır.
3-Yana ağırlık aktarma egzersizleri: Aktif olarak postüral düzeltme yapılır. Hasta eğriliğin konveksitesinin tersi yönünde gövdesiyle ağırlık aktarımı yapar.
4-Solunum Egzersizleri: Solunum kaslarını güçlendirmek için göğüs kafesinin dirençli egzersizi uygulanır. Göğüs kafesinin alt yarısının hareketini arttırmak için, karın-göğüs solunumu öğretilmelidir .
5-Kas Dengesizliğinin Düzeltilmesi: Sinir-kas hastalıkların seyri sırasında skolyoz görülebilir ve etyolojisinde kas dengesizliği sorumlu tutulmaktadır. Bu durumda belli kas gruplarına yönelik dirençli egzersizler verilir .

Ameliyat olmayan/olamayan hastalara fiziksel hareket açısından önerileriniz?
Skolyoz daha çok gelişme çağındaki çocuklarda görüldüğü için skolyozun ilerlemesini ve neden olduğu rahatsızlıkları azaltmak için bir takım önlemler alınmalıdır. Çocuklara doğru duruş ve vücudu kullanış alışkanlıkları kazandırılmalı, uygun sırt çantası kullanımı sağlanmalı, taşınılan yük miktarını azaltmak için okulda dolaplar olmalı, bilgisayar kullanırken vücut doğru kullanılmalı, sandalye, monitörün yüksekliği, uzaklığı, klavyenin yeri kullanıcıya uygun olmalı, bilgisayar uzun süreli kullanılmamalı, okuldaki masanın, sandalyenin yüksekliği, ölçüleri çocuğa uygun olmalı. Bu önlemler dışında skolyoz egzersizlerinin düzenli yapılması ve hareketsiz bir yaşam tarzından ziyade düzenli spor aktivitelerinin yapılması önerilir. Ancak spor yapılırken aşırıya kaçılmamalı, aşırı fiziksel aktivitelerin omurgayı destekleyen yapılarda yıpranmaya neden olabileceği unutulmamalıdır.

Ameliyat sonrası ne tür hareketler yapılmalı?
Ameliyat sonrasında hastalar aktif yaşamlarına devam etmelidir. Ameliyatın 2-3. gününde basit bir korse yardımıyla hastalar hemen ayağa kaldırılarak yürütülmeye başlanır, uzun süreli yatırılmaz. Hastaneden çıkan hastalar belli kurallara uyarak günlük yaşam aktivitelerine eskisi gibi devam edebilirler. İlk haftalarda geçirilen ameliyatın etkisiyle halsizlik, yorgunluk olabilir, sık sık dinlenme molaları vererek aktivitelerine devam etmelidirler. Hastanın belden öne ve yana doğru eğilmemesi, yerden bir şey kaldırırken dizlerini bükerek kaldırması, eğilirken, sağa ve sola dönerken, oturup kalkarken belden hareket yerine vücudunu blok olarak hareket ettirmesi önerilir. İlk üç ayda bisiklet kullanma, 6 ayda yakın temas gerektiren futbol, basketbol, güreş gibi sporları yapmaları istenmez. Ameliyat sonrası tüm hastalara sırt ve bel kaslarının esnekliğini ve gücünü arttıran egzersizleri ve özellikle yüzme sporunu öneriyoruz.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Editör Yazısı: Kalp Krizi Hala En yüksek Ölüm Nedeni!

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Sağlığımızı korumak ve sağlıklı yaşayabilmek için yıllar içinde edindiğim deneyimlerimi sizlere aktarmaya çalışıyorum. Bunların en başında kalbimizi korumak ve ona iyi bakmak olmalı. Biliyoruz ki günümüzde en sık ölüme kalp hastalıkları yol açmakta; özellikle de bizim bölgemizde. Bu hafta “Kalp haftası” olmasını fırsat bilerek sizlere bu konuda bilgi vereceğim. Üniversitemiz kardiyoloji uzmanlarından Prof.Dr.Hakan Tıkız, kalp sağlığı nasıl korunmalı, risk faktörleri nelerdir konularında sorularımı yanıtladı. Merak edilen sorulara oldukça net yanıtlar verdiği için çok teşekkür ediyorum. Yine üniversitemizden bu kez kalp-damar cerrahı Prof.Dr.Hayrettin Şirin; kalp krizi sırasında neler yapabiliriz ve kalp ameliyatı ile ilgili bilgiler verdi.
Geçen yıl 48 yaşında çok sevdiğim kuzenimi ve biricik babamı bu hastalık nedeniyle aniden kaybettim. Daha öncede dayımı bu şekilde yitirmiştim. Söylemeye çalıştığım şu: bu bölgede yaşayanlar olarak hepimiz risk altındayız. Ben de gördüğünüz gibi kötü bir genetik mirasa sahibim. Ne yapacağınızı anlatacağıma ne yaptığımı anlatayım sizlere. Önce kendime bir kalp doktoru buldum; sevgili Hakan Tıkız. Ardından onun önerilerini dinlemeye başladım. Hemen hastane diyetisyenine gittim. 10 yıldır iştahımın %30-35’i ile yaşıyorum. Kilomu korumaya özen gösteriyorum. Ne kadar diyet yapsam da kötü kolesterolüm düşmediği için de yaklaşık 3 yıldır kolesterol düşürücü ilaçlar kullanıyorum; yine meslektaşımın önerisiyle. “Hem risk grubundasın hem de kötü kolesterolün yüksek, buna rağmen sigara içmen intihar etmen demek” dediği için geçen yıl içinde de sigarayı bıraktım. Canım sıkıldığında ya bahçe işleri ile uğraşıyorum ya da motoruma biniyorum, yani ruhumu dinlendiriyorum. Bazen de Türk Sanat Müziği dinliyorum. Yine de ne kadar yaşarız kimse bilmiyor, bilemez de. Biz üzerimize düşeni yapalım da… İşte böyle sevgili okuyucularım, sizlere de bunları öneriyorum. Uzmanlarımızın görüşleri de aşağıda. Hatta devlet hastanesi diyetisyeni sayın Teslime Bilgin hanımefendiden de sizlere beslenme önerileri yazmasını rica ettim, beni kırmadılar çok teşekkür ederim. Bu önerilere uyarsanız kalbinize iyi gelir.
Beslenme konusunda genel önerilerimi de aktarayım sizlere. Öncelikle doğal beslenmeye dikkat etmeliyiz. Pakette ki her şeyden uzak durmaya çalışınız. Bakmayın “kalbe dost” “terayağ tadında” yazan kutulara. Siz bol zeytinyağı ve doğal beslenmiş hayvan sütünden yapılan, ama az miktarda tüketeceğiniz doğal tereyağı tüketin. Midenizin üçte birini suya, üçte birini yemeğe ve içte birini de havaya ayırınız. Gün boyunca sağlıklı besleniniz ancak güneş battıktan sonra yemeği bırakınız ve yine gündüz saatlerinde en az 2,5-3 litre su tüketiniz.
Bana prostat için muayeneye gelenlere hemen soruyorum “hiç genel sağlık kontrolünden geçtiniz mi?” diye. Branşım, üroloji açısından cinsel güçsüzlük, isteksizlik yaşayanlara önerim önce bir kalp muayenesi olunuz. Kan yağlarınızı, şekerinizi, tansiyonunuzu ölçtürünüz. Çünkü kalp hastalığının ilk bulgusu bazen cinsel güçsüzlük olabiliyor. Bu şekilde uyardığım ve inat ettiğim, ardından da anjio ve hatta kalp ameliyatı olarak hala yaşayan çok sayıda hastam var. Eğer beni dinlemeseydiler şimdi aramızda olmayabilirlerdi. Özellikle genç yaşta geçirilen kalp krizleri ölümcül oluyor, dikkat ediniz.
Sonuçta Sağlıkta Gündem’i okuyun sağlıklı olun.

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Kardiyoloji Uzmanı Prof.Dr.Hakan Tıkız: Kalp sağlığında sigaranın yeri yok; az alkole de lafım yok!

Kimler kalp sağlığı açısından risk altındadır?
Risk faktörlerini bireysel olanlar (değişemez) ve bireysel olmayan (değiştirilebilir) faktörler şeklinde iki ana grupta toplayabiliriz. Değiştirilemez risk faktörleri erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaşın üstünde olmak veya erken menopoz; erkek olmak ve birinci derece erkek akrabalarında 55 yaşın altında kalp krizi veya ani ölüm olması olarak sayabilirim. 1. derece kadın akrabalarında ise 65 yaşın altında kalp krizi veya ani ölüm olması riski artırır. 20-34 yaşları arası Koroner Arter Hastalıklarından ölüm erkeklerde kadınlardan 3 kat daha fazla olmasına rağmen ileri yaşlarda bu oran gittikçe azalmaktadır.
Değiştirilebilir risk faktörleri ise stres, sigara, hipertansiyon, hiperlipidemisi olan bireyler (kan kolesterolu 200 mg/dl üzerinde kan trigliseridi 150 mg/dl üzerinde olan bireyler), şeker hastalığı, şişmanlık, fiziksel aktivite eksikliği, durağan yaşam tarzıdır. Sigara dışında bu sayılanlar son yıllarda ”Metabolik Sendrom” adı verilen ve gerçekten kardiyovasküler hastalık ve ölüm riskini arttırdığı gösterilmiş ve bir arada sıklıkla bulunabilen risk faktörleridir.

Kalp hastalıkları erkek ve kadınlar arasında farklılık gösteriyor mu?
Yukarıda sayılan hastalıklar açısında çok büyük bir farklılık yoktur. Ancak kalp krizi gibi damar hastalıkları kadınlarda erkeklere oranla 10 yıl daha geç ortaya çıkar. Ayrıca 20-34 yaşları arası koroner arter hastalıklarından ölüm, erkeklerde kadınlardan 3 kat daha fazla olmakla birlikte yaşla birlikte bu oran gittikçe azalmaktadır.

Kadınlarda doğumun kalp sağlığı üzerine etkisi var mı?
Doğumların kalp sağlığı üzerinde ciddi bir etkisi yoktur. Ancak mevcut kalp hastalıkları daha da ağırlaşabilir.

Doğum kontrol hapları kalbi etkiler mi?
Doğum kontrol haplarının içerisinde bulunan “Östrogen” hormonu kan pıhtılaşma faktörlerin karaciğerden salınımını arttırarak tromboembolik olay riskini arttırırlar. Bu tür emboli öyküsü olanların doğum kontrol haplarını kullanmaları önerilmez.

Günlük aspirin içmek kalp sağlığına etkili mi?
Normal bireylerde aspirin kullanımının ömrü uzattığı ya da kardiyovasküler olay riskini azalttığı gösterilememiştir. Günümüzde 2 ve daha fazla kardiyak risk faktörü olan bireylerde ve saptanmış kalp damar hastalığı bulunanlarda kullanılması (100-300 mg dozlarında) önerilmektedir.

Her gün alkol almak kalp sağlığını bozuyor mu?
Çok yakın bir zamanda yayınlanan 2 çalışmada orta düzeyde alkol tüketiminin (25 g/gün) kalp ve damar hastalığına yakalanma riskini yaklaşık % 30 oranında azalttığını gösterilmiştir. Ancak alınan alkol miktarının artması bu olumlu etkileri yok etmekte ve özellikle hipertansiyon, pıhtılaşma bozuklukları ve felç riskinde artış görülmektedir.
Ya sigara….
Sigara tüm önlenebilir ölümlerin % 50’sinden sorumludur. Bunların yarısı da kardiyovasküler nedenlidir ve içilen günlük sigara miktarına ve kullanılma süresine bağlı olarak zararlı etkileri değişmekle beraber, kadınlar üzerindeki zararlı etkisi daha fazladır. Sigarayı bırakanlarda risk, 3 yılda, hiç sigara içmemiş bir kişinin düzeyine düşmektedir. Özetle sigara sadece kalp için değil akciğerler, tüm damar hastalıkları, inme ve birçok kanser için alt yapı oluşturması nedeniyle son derece zararlı bir alışkanlıktır.

Kalp Sağlığımızı korumak için yapmamız gerekenleri sıralar mısınız?
•Düzenli egzersiz; Haftada en az 4 gün düzenli olarak, yarım saati aşan sürelerde, hızlı yürüme, merdiven çıkma, yüzme, bisiklete binme, dans etme ve benzeri, orta şiddette, büyük kas gruplarının ardı sıra kasılıp gevşemesini sağlayacak şekilde.
•İdeal kiloya inme ve meyve-sebze, balık ve tavuk eti ağırlıklı beslenme, haftada en fazla 1-2 yumurta tüketmek, sofrada ek tuz ekmekten kaçınmak. Kızartmalar yerine ızgara ve buğulama tercih edilmeli, kırmızı et haftada 1 kez tüketilmeli ve sakatattan kaçınılmalı.
•Yüksek tansiyon ve şeker kontrolde olmalı
•Kolesterol ölçümlerini 40 yaşından sonra yakın takip etmek ve kötü huylu kolesterolü (LDL- Kolesterol) 100-130 mg/dl aralığında tutmak. Eğer kişide saptanmış kalp damar hastalığı mevcut ise bu değer 100 mg/dl altında olmalı.
•Sigarayı kesinlikle hemen bırakmalıdır
•Eğer kulanılmak isteniyorsa kırmızı şarap başta olmak üzere günde 1 bardak alkol,
•Mümkün olduğu kadar stresten kaçınmak ve düzenli uyku,
•Aile öyküsü olanlarda çok daha yakın takip gereklidir

Manisa Devlet Hastanesi Diyetisyeni Teslime Bilgin'den Kalp Hastalarına Öneriler

By-pass veya kalp krizi geçirenlerin ameliyattan önce beslenme konusunda nelere dikkat etmesi gerekir?
By-pass veya kalp krizi geçiren hastalar ameliyattan 12 saat öncesine kadar yağsız, sindirimi kolay, kalbi fazla yormayacak şekilde beslenmelidir. Bu dönemde az yağlı süt, yoğurt ,et ve az yağlı peynirler, az yağlı sebze yemekleri,yağsız salatalar, çorbalar, kepekli ekmek ve bitki çayları tüketilebilir. Ameliyattan sonra ise hastanın durumuna göre ilk 1 veya 2 gün hafif ve sulu gıdalar tüketip takip eden günlerde yanlış olan beslenme alışkanlıkları değiştirilip yeni bir beslenme tarzı geliştirilmelidir. Kalp sağlığını korumanın temeli Akdeniz diyeti diye tabir edilen zeytinyağı ve sebze yemekleri ağırlıklı olan beslenme şeklidir.
Bu hastalar bundan sonraki yaşamlarında nasıl beslenmeliler?
*Kişi boyuna ve yaşına göre uygun ağırlıkta olmalıdır.
*Öğün sayısı arttırılmalı, 4-6 öğün olarak beslenmelidir.
*Ara öğünlerde meyve, ayran gibi yiyecek ve içecekler tüketilmelidir.
*Sebze yemekleri zeytinyağı ile pişirilmeli,1kg sebzeye 2y.k.dan fazla yağ kullanılmamalıdır.
*Diyette posa miktarını arttırmak kolesterol yapımını azaltır. Bu nedenle her öğünde sebze yemeği ve salata tüketilmeye dikkat edilmelidir.
*Ekmek mutlaka kepekli olmalıdır.
*Günde en az 2-4 porsiyon meyve tüketilmelidir.
*Haftada 2 gün kurubaklagiller(kuru fasulye, nohut, mercimek)tüketilmelidir.
*Fazla kahve tüketimi kolesterolü yükseltir ve kalbi yorar bu nedenle günde 1fincandan fazla tüketilmemelidir.
*Yeşil çay kötü kolesterol diye tabir edilen LDLyi düşürür, bu nedenle günde 1-2 fincan tüketilebilir.
*Tuz tüketimi azaltılmalıdır. Günde 1 çay kaşığından fazla tuz kullanılmamalıdır.
*Ca minerali kolesterol ve trigliserit düzeyini azaltır, günde 3 su bardağı az yağlı süt veya yoğurt, 50–60 gr yağsız beyaz peynir ihtiyacı karşılar.
*Fiziksel aktivite arttırılmalı, her gün yarım saat fazla yorulmadan yürüyüş yapılmalıdır.
*Kek kurabiye gibi hamur işleri azaltılmalıdır.
*Etli yemeklere yağ ilave edilmemelidir.
*kızartmalardan kaçınılmalıdır.
*Yağlı et, peynir, süt, yoğurt tüketilmemeli.
*Sakatatlar(karaciğer, dil, dalak, işkembe vb.)tüketilmemeli.
*Cvit. Kolesterolü düşürür bu yüzden günde 5 porsiyon taze sebze meyve tüketilmelidir.
*Avit. Kanın pıhtılaşmasını önlediği için koruyucu etki gösterir, havuç, yumurta balık iyi birer Avit. Kaynağıdır. Haftada 2 kez tüketilmesi önerilir.

Kalp hastalarımız için birörnek menü verebilir misiniz?
SABAH:
60 gr yağsız beyaz peynir. 5-6 tane tuzsuz zeytin veya 2-3 tane ceviz, 2 dilim kepekli ekmek, yeşillik, domates, salatalık vb. Taze sıkılmış meyve suyu, bitki çayları.
ARA: Meyve
ÖĞLE:
3 ızgara köfte, 4–5 kaşık sebze yemeği, 1 kase çorba, 1 su bardağı az yağlı yoğurt, yağsız salata, 2 dilim kepekli ekmek.
ARA: Meyve
AKŞAM:
Zeytinyağlı sebze yemeği, 4–5 kaşık pilav veya makarna, 1 su bardağı yoğurt, yağsız salata, 2 dilim ekmek.
ARA: Meyve

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof.Dr.Hayrettin Şirin: Günümüzde kalp ameliyatı rutin bir operasyondur

Kalp krizinin belirtileri nelerdir?
Kalbi besleyen damarlardan birinin ya da birkaçının ileri derecede daralması veya tıkanması halinde bu damarların beslemekte olduğu kalp bölgesinde bir hasar ortaya çıkar. Bu olay kalp krizi olarak isimlendirilir. Kalp krizi geçirmekte olan kişi genellikle göğüs ön bölgesinde şiddetli bir ağrı hisseder. Bu ağrı sol kola veya boyna yayılabilir. Kalpteki hasarın yeri ve büyüklüğüne bağlı olarak kalpte atım düzensizlikleri veya tansiyon değişiklikleri de ortaya çıkabilir. Hasta çarpıntı hissedebilir, bazen bayılma görülür. Kalpteki hasarın büyüklüğüne göre ani ölüm ile hastanın kısa bir süre içinde kaybedilmesi de mümkündür.
Ülkemizde ve dünyada koroner kalp hastalığı ve buna bağlı ölümler yaygın ve ciddi bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır. Asıl önemli olan, bu hastaların kalp krizi geçirmeden teşhis edilebilmesi, yani kalpteki bu koroner damar hastalığının kalpte önemli bir hasara yol açmadan önce saptanabilmesidir. Bu dönemde kalpte genellikle daralmış ama tam tıkanmamış damarlar söz konusudur ve hastalarda buna bağlı kısa süreli göğüs ağrıları ve çarpıntılar ortaya çıkabilir. Bu belirtiler genellikle kalbin kan ihtiyacının arttığı egzersiz, efor veya heyecanlanma sırasında ortaya çıkar, dinlenmeyle düzelir. Bu dönemde bize başvuran ve yapılan değerlendirmeler (koroner anjiografi) sonucu koroner damar hastalığı saptanmış hastalarda cerrahi girişim (koroner bypass) veya diğer uygun tedavilerin uygulanması, yaklaşan bir kalp krizini ve sonuçlarını önleyebilmektedir.

Kriz anında yanındakilere pratik önerileriniz var mı?
Kriz geçirmekte olan hasta dinlenme pozisyonuna alınmalı ve kısa süre içinde bir sağlık kurumuna ulaştırılmalıdır. Bu sırada su, kolonya gibi uygulamaların, hastayı öksürtmenin vb. bir yararı yoktur. Eğer şuur kaybı ve bayılma varsa başın hafif geriye ve yana dönük tutulması nefes almayı kolaylaştırır. Eğitimsiz kişilerin daha ileri düzeyde müdahalelerde bulunması zararlı da olabilir.

Kalp krizi geçiren kişinin dil altı hapı, aspirin alması veya kuvvetli öksürtülmesi faydalı mı?
Göğüs ağrısı hisseden ve kriz şüphesi olan kişilerde dil altı hap veya spreyleri kullanılması ve aspirin verilmesi yararlıdır. Öksürtmenin bir yararı yoktur.

By-pass (açık kalp ameliyatı) zor bir ameliyat mı?
Koroner kalp hastalığı olan hastaların büyük bölümünde kalp damarlarındaki, darlıklar ve tıkanıklıklar yaygındır, tek bir damarda değildir. Böyle hastaların büyük bir bölümünde cerrahi girişim yani koroner bypass gerekir. Koroner kalp hastalığının tedavisi ve kalp krizinin önlenmesinde halen en etkili yöntem koroner bypass operasyonudur. Bypass ameliyatları Kalp Cerrahisi Merkezlerinde en sık uygulanan rutin bir ameliyattır. Bu ameliyat ne hasta ne de cerrah için zor bir ameliyat değildir.

Bu ameliyattan önce hastalarımıza dikkat etmesi gereken önerileriniz var mı?
Hastalarımıza bypass ameliyatından korkmamalarını öneriyoruz. Hekimlerine ve kendilerine güvenen hastalarda en iyi sonuçları almaktayız. Koroner bypass gerektiren durumlarda ameliyatsız çözümler için ısrar edildiğinde çok daha olumsuz sonuçlar gözlemlediğimizi burada belirtmek isterim.

Ameliyat sonrası ne kadar yatırıyorsunuz?
Zamanında ve başarılı şekilde uygulanmış bir koroner bypass sonrasında hastanede kalış süresi ortalama 5-7 gündür. Kişiler genellikle operasyonun ertesi gün ayağa kalkarlar ve günlük olağan işlerini görebilir duruma gelirler.

CBÜ Hastanesinde her türlü kalp ameliyatı yapılıyor mu?
Celal Bayar Üniversitesi Kalp Merkezi’nde her türlü kalp ameliyatı başarıyla yapılmaktadır. Sonuçlarımız ulusal ve uluslararası düzeylerde oldukça iyidir.

12 Nisan 2010 Pazartesi

3 Şubat 2010 tarihli Sağlıkta Gündem

EDİTÖR YAZISI: SİGARA İLLETİ !

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Bu haftaki konumuz SİGARA İLLETİ!
Sanıyorum “illet” terimi yerel bir kullanım. Büyüklerimiz hep söylerdi: Bırak şu illeti! Kurtul şu illetten!
Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktım ilk kez: Hastalık derecesine varan alışkanlık anlamındaymış. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz meğer…
Ben de bir sigara bağımlısıydım. Hala severim sigarayı, içenleri. Daha doğrusu “sigara içme halini” severim. Sigarayı değil….
Neden mi?
Maalesef ağzımın tadını bozuyor da ondan. Ayrıca bunca yıldır ürolojik kanserler üzerine çalıştığım için biliyorum, zararları da ortada. Ama o içmenin verdiği hava… Sinirlenirsin yakarsın bir cigara. Keyiflenirsin yine yakarsın bir cigara. Bazen sigara ile tanışırız insanlarla. Hatta şu son yasaklardan sonra insanlar kapı önlerinde sigara içerken tanışıyorlarmış. Adına da flört etme ve sigara içmenin ingilizce karışımından oluşan “smörting” koymuşlar.
Yıllar önce Akhisar seyahat otobüsleriyle her hafta İzmir Atatürk Lisesine gelir giderdim. Bilirsiniz o dönemi. Tabiri caiz ise otobüsler “leş gibi” sigara kokardı. Çok rahatsız olurdum o kokudan. Gel zaman git zaman bir gün yanımda oturan bir “abi” yak bir cigara dedi, lise 2’deydim, sene 1983. Bilemiyorum neden aldım ve yaktım. Belki büyük olmak, belki hava atmak için. Nedeninin ne önemi var. Zaten beyinlerimiz hazırdı ki… Her filmde, her evde ve her gezide hep bu ortamda büyüdük…
Çektim bir fırt. Öksürmemek için zor tuttum kendimi. Bozuntuya vermedim. Ağzım leş gibi olmuştu ama otobüsün o kötü kokusu da kaybolmuştu. İşte buydu çözüm: büyüklere çaktırmadan bir paket taşırsın ve sadece otobüste gelir giderken içersin. Böylece leş gibi kokuyu duymazsın…
Uzun bir dönem böyle gitti doğrusu. Ama hiç durur mu durduğu yerde… Aldı başını gitti. Yıllarca da hep mücadele ettim. Önce piyasada bulunan sigaraları içmedim. Sırf çok içmemek için. Arkadaşlarım hep hava atmak için farkı sigara içtiğimi söylediler. Olsun varsın önemli olan az içmekti. Doğrusu ben sigarayı istediğim zaman içmeliydim. Sigara beni içmemeliydi!
Sonra baktım doktor olacağım dedim ki ben içerken hastama nasıl içme diyeceğim. Bıraktım 4 yıl. Yine biri kanıma girdi: “amaann n’olcak, öğlenleri yak bir cigara, keyif yapalım karşılıklı” dedi.
Ah! Durur mu durduğu yerde illet!
Bu kez dedim ki bari öğlen 12 den önce hiç içmeyeyim. Yine böyle gitti bir dönem. Manisa’da Lalelideki bahçeli evlerde oturdum hep. Cigaramıda hep bahçemde içtim. Misafirlerime de hep yere atın izmariti, özgür hissedin kendinizi burada dedim. Ben de hep yere atar sonra toplar atardım onları. Bahçede kullanılmayan bir yerde birikmiş hepsi. Aman Allahım! Ben şekerli “Kaptan Bilek” içiyorum ya hepsi ayırt ediliyor. İzmaritler benim boyuma ulaşmış. Oturup düşündüm. Aradan 20 yıl geçmiş. Derler ki meslektaşlarım 2o paket/yıldan sonra her şikayette önce kanser arayacaksın! Ayrıca bu bölgede erkekler daha çok kalp krizinden ölüyor. Kalp doktorum da dedi ki: hem kolesterolün yüksek hem de sigara içiyorsun; buna biz intihar diyoruz.
İşte dedim ki, dostum ayrılma vaktimiz geldi. Önce beynimi hazırlayacağım bir süre tanıdım kendime. Önümüz ramazan. Hazır gün boyu içmeyeceğiz. Zaten aramız açılacak biraz. Dedim ki fırsat bu fırsat! Bayram tatili de bitsin ben de bırakayım. Her gece yatarken ve her sabah banyonun aynasında kendime bakarak “Dostum seninle ayrılacağız” dedim iki ay boyunca. Hazırladım hem kendimi hem de dostumu. Son gece çıktım bahçeme ve son kez birlikte olduk. Dostça ayrıldık. O da beni sever ben de onu. Ama ikimizin de iyiliği için ayrılmalıydık. Ve öyle de oldu.
Sizde bakın kendi yaşamınıza ve birlikte geçirdiğiniz yıllara. Artık ayrılmak vakti gelmedi mi?
Zamanı geldiyse “şu illetten kurtulmanın”; uzmanlarımız sizlere yardımcı olmak için yanıtladılar.
Haftaya okul çocuklarımızın sağlıklı beslenmesi için çok yararlı bilgiler bulacaksınız.
“Sağlıkta Gündem”i takip edin, sağlıklı kalın.

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç.Dr.Ayşın Şakar Coşkun: Sigaradan her yıl 100.000 kişi ölüyor.

Sigara bırakma polikliniğinden sorumlu öğretim üyesisiniz. Polikliniğinizin çalışma şekli hakkında bilgi verebilir misiniz?
Sigara Bırakma Polikliniğimiz Eylül 2002’den itibaren Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı bünyesinde ve Psikiyatri ile işbirliği içinde, Perşembe günleri öğleden sonra, randevulu olarak hizmet vermektedir. Başvurmak isteyen kişiler 2323133 -254 nolu telefondan randevu alabilirler. Randevu tarihinde ilk başvuruda sigara bağımlılarına sigara içme davranışları ve genel sağlık durumları ile ilgili sorular yöneltiyor ve bir test ile nikotin bağımlılıklarını ölçüyoruz. Ardından sigara ile ilişkili sağlık problemlerinin erken tanınması açısından kan testleri, akciğer grafisi, kalp grafisi ve solunum testlerinden oluşan mini bir genel kontrol yapıyoruz. Hasta sonuçlarını toplayıp bir hafta sonra tekrar polikliniğimize geliyor. Sigara bırakma gününe karar verdikten sonra poliklinikte uygulayacağımız tedaviye karar vererek sigara bırakma girişimine başlıyoruz. İşimiz burada da bitmiyor. Sigara bıraktıktan sonraki, özellikle iki aylık dönemde daha da sık olmak üzere, bir yıl kadar hastalarımızı izlemeye devam ediyoruz.

Polikliniğinizin başarı oranları hakkında bir veriniz var mı?
Polikliniğimize 2002 yılından itibaren 797 kişi başvurdu. Yakın zamanda Eylül 2002-Mayıs 2008 tarihleri arasında polikliniğimize gelen hastalar arasında yaptığımız bir çalışmada sigara bırakma oranları altı aylık %34.5, 12 aylık %25.5 olarak bulunmuştur. Bu çalışmamız yakın zamanda bir tıp dergisinde basılacaktır.

Sigara gerçekten kötü bir şey mi? Hiç faydası yok mu?
Sigara vücuttaki tüm organ ve dokuları etkileyen, üstelik sadece içeni değil, içenin yanında bulunanı da hasta eden bir madde. Üstelik yasal, ulaşılması ve kullanımı çok kolay. Tek faydası çok uluslu sigara tekellerine kazandırdığı maddi güç. Sigaranın yanı sıra özellikle gençlerimizi etkileyen nargile gibi tütün mamülleri de aynen sigaranın zararlarını taşımaktadır.
Tütün bağımlılığı ülkemizde yılda 100.000 kişinin ölümüne neden olan bir hastalıktır. Günümüzde aynen esrar, eroin bağımlılığı gibi, hatta onlardan 8 kat daha güçlü bir bağımlılık, yani bir hastalık olduğu kabul edilmektedir.

Peki bırakmak isteyenler için önerileriniz nedir?
Tütünü deneyen her 4 kişiden 3’ü bağımlı hale gelir. Tütün bağımlısı 10 kişiden ancak 1 kişi yardımsız sigarayı bırakabilir. Sigara bırakmak isteyen kişi eğer günde 1 paketten fazla sigara içiyorsa ve sabah uyandıktan sonra yarım saat içinde ilk sigarasını yakıyorsa nikotin bağımlılığı yüksek anlamına gelir. Bu kişilerin çoğu kez tıbbi yardım almaları gereklidir. Çünkü bu kişilerde sigara bırakma döneminde huzursuzluk, uyku problemleri, dikkat eksikliği, çabuk sinirlenme gibi nikotin yoksunluk şikayetleri olur, tedaviyle ortadan kaldırılabilir.

Hiç sigara içtiniz mi?
Ben hiç sigara içmedim.

Eşiniz veya anne babanız içiyor mu?
Şu anda ailemde sigara içen kimse yok. Eşim ve babam daha önce sigara kullanmışlardı.

Onlara sigarayı bıraktırabildiniz mi?
İkisi de bıraktı. Bir kişiye “sigara bıraktırmak” deyimini pek tercih etmiyorum. Kişi sigarayı bırakmaya kendisi karar verir. Biz hekimlerin görevi bağımlıya sigaranın zararlarını, bırakmayla edineceği yararları gösterebilmek ve sigarayı bırakma kararını almasına yardımcı olmaktır. Bu aşamadan sonra sigara bırakma döneminin daha konforlu, sorunsuz geçmesini sağlayacak, kişinin yoksunluğa girip tekrar sigaraya başlamasına neden olabilecek şikayetleri ortadan kaldırabilecek ilaç tedavilerimiz devreye girer. Nikotin bantları, sakızlar veya sigara bırakmada kullanılan hap şeklindeki ilaçlarla bunu sağlarız.

Sigaraya düşman mısınız?
Tütün karşıtı hareketin bir neferi olduğumu söyleyebilirim. Birçok hastam sigaranın zararlarının bu kadar iyi bilinmediği yıllarda sigaraya başlayıp, bir bağımlılık olması nedeniyle kendi başlarına tütünden kurtulamayan kişiler. Onların sigara nedeniyle yemek bile yiyemeyecek kadar nefes darlığı çekerek hayatını sürdürmek zorunda olmalarını izlemek veya 40 yaşında bir hastaya sigara ile ilişkili akciğer kanseri olduğu haberini vermek bile insanı sigaraya düşman etmeye yeter. Ancak en çok üzüldüğüm nokta ilköğretim çağında çocukların sigara içmesi ve sigaraya başlama yaşının bu kadar düşmesi.
Son olarak sigara kullanan kişileri polikliniğimize davet ediyorum. Sigarayı bırakmayı düşünmeseler bile gelsinler. Tütünle ilişkili bir hastalıkları olup olmadığına bakalım ve onlara bırakmayla kazanacaklarını anlatalım. Bizim için bir kişinin bile sigarayı bırakması ya da başlamaması çok önemlidir. Ülkemizdeki 17 milyon sigara bağımlısı düşünüldüğünde daha yapacak çok işimiz var.

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Psikiyatri Uzmanı Doç.Dr.Artuner Deveci: Sigarayı Bırakmak İçin KARAR, EYLEM ve SÜRDÜRME gerekli!

Sevgili meslektaşım, siz aynı zamanda Türkiye Psikiyatri Derneği, Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi Eşkoordinatörüsünüz. Bu yönünüzü de düşünerek soruyorum "sigara gerçekten kötü bir şey mi? Hiç faydası yok mu?"
Sigara içmek bir hastalıktır. Dolayısı ile hangi hastalık insana faydalı olabilir ki? Tüm madde bağımlılıkları arasında en yaygın, en ölümcül ve maliyeti en yüksek bağımlılık maddesi olan nikotin sigara ile alınmaktadır ve önlenebilmektedir. Ancak nikotin bağımlılığı çeşitli yönleri ile diğer bağımlılıklardan ayrılmaktadır. Birincisi, davranışsal yakınmalar yapmaz ve bu nedenle kişiler genellikle yardım aramazlar. İkinci özellik ise nikotin kullanımının diğer insanlara zarar vermediğinin düşünülmesidir. Bu yanlış bilgi yüzünden toplumsal maliyeti çok olmasına karşın uzunca bir süre toplumsal tepki oluşmamıştır. Nikotinin tütün içinde alınmasının yasal olması bağımlı kişilerin maddeyi bulmak için yasadışı yollara başvurmak zorunda kalmaması üçüncü ayırt edici özelliktir.

Sigara bırakılabilir mi?
Alkol ve yasadışı maddelerin aksine nikotin bağımlılarının çoğu sigarayı tedavi gerektirmeden bırakabilmektedir. Sigarayı bırakmayı planlayan kişinin geçirdiği 4 evre vardır. Bunlardan birincisi kişinin ciddi olarak sigarayı bırakmaya henüz karar vermemiş olduğu ilk düşünme aşamasıdır. İkinci evre kişinin ciddi olarak sigarayı bırakmaya karar vermesidir. Bundan sonraki adım düşünceyi eylem haline dönüştürmek ve bırakmak için harekete geçme dönemidir. Son dönem ise sürdürme dönemidir. Bir kişinin sigarayı bıraktığını söyleyebilmek için en az bir yıl süreyle hiç sigara içmemesi gerekir.

Sizce sigarayı bırakmak için en önemli gördüğünüz 10 taktik nedir?
1. Bırakmak istediğinizden emin olun.
2. Bırakma nedenlerinizi belirleyin ve bunların sizin için önemli olduğuna emin olun.
3. Kendinize sigarayı bırakmak için bir gün belirleyin ve bu takip eden 1 veya 2 hafta içinde olsun.
4. Karar verdiğiniz günde sigarayı bırakın; daha önceden sayıyı azaltmayı denemeyin.
5. Arkadaşlarınızdan size sigara vermemelerini isteyin.
6. Eğer içkiyle sigara içiminiz arasında ilişki varsa ilk birkaç hafta içki içilen yerlerden uzak durun.
7. Tekrar başlama genellikle 4-6 haftada görülmesine rağmen ilk 6 ay boyunca iradenizi güçlü tutmaya çalışın.
8. Karşılaşacağınız kesilme belirtileri hakkında bilgi edinin ve bunlarla baş etme yollarını önceden belirleyin.
9. Sakinleştirici ilaçlar kullanmayın, çünkü faydası olmaz.
10. Sigara için harcamış olacağınız parayı biriktirin ve kendinizi ödüllendirin.

Başarılı olamayanlar için önerileriniz var mı?
Nikotin bağımlılığı tedavisinde kişi tek başına başarılı olamadıysa bir uzmana başvurmalıdır. Danışmanlık, öneri, eğitim, bilişsel davranışçı tedavi ve bunlarla birlikte ya da bunlardan bağımsız uygulanan ilaç tedavileri kullanılır.

Hiç sigara içtiniz mi?
Yirmili yaşlarımda içtim, fakat toplasam yaşamımda on adeti geçmez.

Eşiniz veya anne babanız içiyor mu?
Babam yaklaşık 50 yıl içti, fakat 5 yıl önce akciğer kanseri teşhis edildikten sonra bırakmak zorunda kaldı, şanslıymış ki sadece ameliyatla sağlığına kavuştu. Bu durum çok etkili bir sigara bırakma yöntemi oldu. Aslında, sigara gibi bağımlılık yapıcı maddelerin olumsuz tıbbi ve psikolojik etkilerini erken yaşlarda bilip önlemimizi alabilsek.

Peki sigaraya düşman mısınız?
Benim gibi bağımlılık tedavisi ile ilgilenen bir kişinin alkol ve madde bağımlısının tedavisi sırasında sabırlı olması gerekir. Bu tedavi sürecinde hastada sigara-alkol-madde kullanımı tekrarlayabilir, sadece sigaraya düşman birisi olarak yaklaşırsam hastayı biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan ele almakta ve tedavi konusunda desteklemekte zorlanabilirim. Dünya’da Adsız Alkolikler, Adsız Narkotikler gibi alkol ve maddeyi zamanında kullanmış, sonradan tedavi olup bırakmış, bir nevi düşman olmuş insanların birlikte kurdukları yardım grupları gibi sigarayı bırakmış kişilerin kurabileceği gruplar olabilir diye düşünüyorum. Bu gruplar sigara ile mücadelede önemli işler yapabilir.

Merkez Efendi Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz uzmanı Dr.Osman Himmetoğlu: Sigaraya Eğitim bütçemiz kadar para harcıyoruz!

Sigarayı bırakma polikliniğiniz hangi günler hizmet veriyor?
Her gün hizmet vermekteyiz, tabii mesai saatleri içinde.

Başvurmadan önce sigarayı bırakmak isteyenlere önerileriniz var mı?
Başaramam gibi negatif düşüncelerden arınıp ilk adımı atmalarını öneririm.

Sizce sigara bırakılmalı mı?
Kesinlikle

Neden?
Sağlıklı nesiller için
yıllık yaklaşık 25 milyar TL’yi çöpe atmamak için
2. sınıf vatandaş olmamak için
sağlıklı ve uzun yaşamak için

En çok başarı sağlayan yöntem hakkında bilgi verir misiniz?
Sigara içmeyi bir hastalık olarak ele almalıyız, çünkü sigaradaki nikotin esrar ve kokainden 8 kat daha fazla bağımlılık yapmaktadır. Dolayısı ile nikotin eksikliğini yerine koyma tedavileri (nikotin bantları, sakızları ve pastilleri) ve nikotine benzer etkileri olan ilaçlar oldukça başarılıdır. Ancak en önemlisi kişinin kendisinin sigaradan kurtulmak istemesidir.

Hiç sigara içtiniz mi? Evet

Hala içiyor musunuz? Hayır

Nasıl bıraktınız?
Sigara içindeki nikotin ile bağımlılık yapar. Sigara bırakıldığında nikotin yoksunluk semptomları denilen baş ağrısı, sersemlik, sinirlilik, kilo alma gibi belirtiler ortaya çıkar. Tüm bu belirtiler bağımlılık düzeyi arttıkça artar. Hekim olduğum için sigaranın nasıl bir illet olduğunu zaten biliyordum. Sigarayı bir ramazanda gündüz içmiyorsam gecede içmem dedim ve bıraktım. Kendimi oyalayacak bir uğraş (saz çalmaya çalışma) buldum ve sorunsuz bıraktım. Gerçekten de bana dost olmadığını 20 yıllık arkadaşlığımızın çok kolay bittiğini gördüm.

Ailenizden içen var mı? Babam içerdi.

Bıraktırabildiniz mi?
Ne yazık ki babam 54'ünde kalp krizi geçirdi ve bu sayede kendiliğinden bıraktı.

Peki sigaraya düşman mısınız?
Evet düşmanım. Çünkü her yıl ülkemizin 100.000 vatandaşını sigaraya bağlı hastalıklardan kaybediyoruz. Yılda yaklaşık 25 milyar TL Amerika gibi sigara üretici ülkelere hibe ediyoruz. Bu para milli eğitim bakanlığının bütçesine eşittir.

8 Nisan 2010 Perşembe

7 Mart 2010 tarihli Sağlıkta Gündem

KANSER HAFTASI'na Devam: Akciğer ve Kolon Kanserleri

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Bugün “Kanser Haftası”nın son günü. Geçen hafta sizlere meme ve prostat kanseri hakkında kısa bilgiler vermiştim. Bu hafta da yine en sık gördüğümüz kanserlerden olan akciğer ve kalınbağırsak yani kolon kanserleri hakkında bilgi vereceğim.
Bildiğiniz gibi sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyanın en büyük sorunlarından biri Akciğer kanseridir. Bu sorunun da en başta gelen nedeni SİGARA’dır. Benim gördüğüm bir diğer ve bölgemize ait neden ise tarımsal ilaçlamalar sırasında kimyasal maddelere maruz kalma. Tarım ilaçları aynı zamanda benim konum olan idrar kesesi yani mesane kanserine de yol açabilmektedir. Bu konuyu daha sonra sizlere anlatmaya çalışacağım. Sizlere önerim bırakabiliyorsanız sigarayı bırakınız. Yok bırakamıyorsanız azaltınız. Ancak birinci derece akrabalarınızda akciğer, idrar kesesi gibi bir kanseri olan varsa hala sigara içmenizin rus ruletinden farkı yok bilesiniz. Manisa, sanayisi ile büyümekte olan bir şehir. Her geçen gün fabrika ve işçi sayısı artmakta. Sanayide çalışanların çeşitli kimyasal ajanlara maruz kalması da bir diğer sorun. Bu tür maddelere maruz kalanların sigara içmeleri aynı şekilde kanser olma riskini çok artırıyor. Bu bireylerin daha sık doktor kontrolüne gitmelerini öneririm. Yine çiftçilikle uğraşan halkımız da ilaçlamalar sırasında kesinlikle çok dikkatli korunmalıdır. İlaç hazırlama aşamasında eller eldiven ile ve atım aşamasında ise maske ile korunmalıdır. Bu konuda sorularımı yanıtlayan üniversitemizden Prof.Dr.Pınar Çelik’e çok teşekkür ederim.
Bir diğer önemli kanser konusu da kalınbağırsak kanseridir. Kalınbağırsaklar oldukça uzun bir organdır ve dahili hastalıkları ile Gastroenteroloji bölümü, cerrahi hatalıkları ile de genel cerrahi bölümü ve uzmanları ilgilenmektedir. Daha düne kadar gastroenteroloji uzmanı sayısı yeterli olmadığı için bu organ hastalıkları ile dahiliye hekimleri veya genel cerrahlar ilgilenirdi. Ancak şehrimizde hem devlet hastanesinde hem de üniversitede değerli uzmanlarımız var. Hepsini sizlere tanıtmaya çalışacağım ve bizlere değerli bilgiler verecekler. Ancak bu hafta üniversitemiz gastroenteroloji uzmanı Doç.Dr.Ender Ellidokuz, kolon kanseri ve tanısı hakkında değerli bilgiler verdi. Kolon kanserinde eğer ameliyat ile tedavi yapılacak ise bu ameliyatı genel cerrahi uzmanları yapmaktadır. Yine hocalarımızdan Doç.Dr.Eray Kara kolon kanserinin tedavisi ve ameliyatı hakkında bilgi verdi.
Kolon kanseri konusunda da benim önerim yine “Sağlıklı Beslenme”. Siz bıkacaksınız okumaktan ama ben bıkmayacağım bunları sizlere yazmaktan. Merak etmeyin benim ailemde dedemin tabiriyle “dağ kadar sabır” vardır. Hekimliğin en önemli kısmının koruyucu hekimlik olduğuna inanıyorum. Yine bir hekimin asli görevleri arasında halkı bilgilendirmek olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle yazılarımla 1-2 kişide bir farkındalık, bilinç oluşturabilirsem; gerçek anlamda hekimlik yaptığıma inanacağım. Umarım sizlere, memleketime sağlık konusunda bir katkım oluyordur.
Bu kadar sıkıcı konulardan sonra gelelim Manisaspor’a! Arkadaşlar kelimenin tam anlamıyla maçı “idare ediyor”lar. Denizli maçında ve bu hafta 3 puan alınsa idi şuan çok rahatlamış olacaktık. Neyse Allahtan Fenerbahçe beni sevindirmeye devam ediyor. Hele şu voleybolcu kızlarımız da Avrupa Şampiyonu olsalardı tam süper olacaktı. Pazar akşamı Fenerbahçe lokalinde seyrettim Kayseri maçını. Bu yıl ilk defa gururlandım takımımla. Benim görüşüme göre top göstermediler ve sezonun en iyi maçını oynadılar. İşte seyircinin istediği de bu zaten. Yenilse de maçın hakkını vermeli futbolcular. Bu arada Fenerbahçeliler Derneği çok keyifli bir mekan olmuş. Emin olun kışın bile dışarısı içeriden daha sıcak. Atmosferi çok güzel, kendinizi zaman zaman statta hissediyorsunuz. Emeği geçen herkese ve başkanımız Ahmet abiye çok teşekkürler.
Gazetemiz kısa süre içinde internette de yayınlanacaktır. Ancak bu sırada Sağlıkta Gündem’i takip etmek veya eski yazılara ulaşmak isteyenler blog sayfam olan http://sagliktagundem.blogspot.com/ adresini ziyaret edebilirler.
Sağlıkta Gündemi okuyun sağlıklı kalın.

CBÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr.Pınar ÇELİK: Sigara en önemli akciğer kanser nedeni!

Akciğer Kanseri Nedir?Akciğer dokusu ve hava yollarında başlayan ve buralarda kötü huylu (kanser) hücrelerinin bulunduğu bir hastalık olarak tanımlayabiliriz.

Risk Faktörleri Nelerdir?En önemli risk faktörü SİGARAdır. Akciğer kanserlerinin %85´inden sigara sorumludur. Günlük tüketilen sigara miktarı ve sigara içme süresi ne kadar fazla olursa akciğer kanserine yakalanma riski o kadar artmaktadır.
Sigara dışında bazı metal ve kimyasal maddelerle mesleksel maruziyet, asbest (beyaz toprak) teması, radon gazı, genetik bazı faktörler, radyasyon, önceden geçirilmiş bazı akciğer hastalıkları ve beslenme alışkanlıkları da akciğer kanseri için risk faktörleri olarak sayılabilir. Öyküsünde ailesinde akciğer kanseri olan kişilerde akciğer kanseri gelişme riski biraz daha fazladır. Özellikle aile öyküsü olan kişilerde sigara kullanımı riski daha da arttırmaktadır. Yine geçirilmiş akciğer tüberkülozu, interstisyel fibrozis ve kronik tıkayıcı akciğer hastalığı (KOAH) akciğer kanseri gelişimi için bir zemin oluşturabilir.

Erken Tanı Mümkün müdür?Sigara içen, 40 yaş üzerindeki erkekler akciğer kanseri açısından risk grubunu oluşturdukları için herhangi bir solunumsal yakınma olduğunda mutlaka hekime başvurmalıdırlar. Son zamanlarda riskli gruplarda yapılan akciğeri içeren düşük doz bilgisayarlı tomografi tetkikleri gündeme gelmiştir. Ancak henüz bu tarama çalışmalarının akciğer kanserinden ölüm oranlarını düşürdüğüne dair net sonuçlarına ulaşılamamıştır.

Belirtileri Nelerdir?Öksürük, balgam, kanlı balgam, göğüs ağrısı, akciğer iltihabı, göğüs kafesi içine sıvı birikmesi, ses kısıklığı, tümörün damar basısı nedeniyle göğüs üst bölümünde boyunda ve başta ortaya çıkan ödem (şişlik), iştahsızlık, zayıflama, ağrı ve ateş görülebilir. Hiçbir bulgu vermeyen hasta grubu da az değildir ve bu sinsi karakter, akciğer kanserinin ne yazık ki geç dönemde saptanmasına yol açmaktadır.

Tanı Nasıl Konur?
Ayrıntılı bir öykü ve fizik muayenenin ardından tanı için atılacak ilk adım standart akciğer grafisi (2 yönlü) çekilmesi ve ardından 2. adım genellikle akciğerin bilgisayarlı tomografisinin çekilmesidir. Ancak kesin tanı biyopsi ile parça alınarak mümkündür.

Nasıl Tedavi Edilir?
Küçük hücreli akciğer kanserine evresine göre ya eşzamanlı ışın tedavisi ve kemoterapi ya da sadece kemoterapi yapılır. Diğer tiplerde yaygınlığına göre ya cerrahi tedavi veya ışın tedavisi ile kemoterapi yapılır.

CBÜ Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç.Dr.Ender ELLİDOKUZ: 50 yaşından sonra kontrol şart!

Kolon Kanseri Nedir? Kalın barsağın en uzun kısmında oluşan kanserlere kolon kanseri denilmektedir. Rektum (kalın barsağın birkaç santimetrelik son kısmı) bölgesinde oluştuğunda ise rektal kanser deniliir. Bu kanserler batı toplumlarında 3. en sık görülen fakat 2. en sık öldüren kanserlerdir. Ülkemizde kesin veri yoktur.

Risk Faktörleri Nelerdir?
Kolorektal kanserlerin nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak emin olduğumuz, bir kişiden diğerine bulaşma olmadığıdır. Hastaların %90’ı 50 yaşın üzerindedir. Ailesinde kolon kanseri olanlarda, özellikle genç yaşta hastalananların 1. derece akrabalarında risk çok artmıştır. Ailevi kolon kanseri ve ailevi polip (barsaktan köken almış iyi huylu tümörler) sendromu olan kişilerin ailesi ve akrabalarında risk çok artmıştır. Beslenme önemli bir risk faktörüdür. Özellikle lif içermeyen rafine besinler tüketmek, yetersiz folat ve kalsiyum tüketmek kolon kanser riskini arttırmaktadır.

Erken Tanı Mümkün müdür?
Hastada belirtiler ortaya çıktıktan sonra genellikle erken tanıdan söz etmek pek mümkün değildir. Bu nedenle erken tanı ancak tarama programları ile mümkündür.
Belirtileri Nelerdir?
En sık görülen belirtisi hastanın büyük tuvalet alışkanlığında oluşan değişimdir. Dışkılama sıklığı azalır ya da artabilir. İshal ve kabızlık diğer sık görülen belirtidir. Hastalar dışkılamasının tam olmadığından ya da karnında gaza bağlı ağrı şişkinlik ve dolgunluk hissinden yakınırlar. Dışkı çapı azalmış olabilir ve dışkıda kan olabilir. Aşırı yorgunluk, nedensiz kilo kaybı ve bulantı kusma da hastalığın ileri dönemlerinde tabloya eşlik edebilir.

Tanı Nasıl Konur?
Bu belirtileri gösteren hastalar ya da risk fatörleri taşıyan hastalar öncelikle doktor tarafından değerlendirilir ve tanıyı koymak yada hastalığın olmadığını saptamak için kolonoskopi (kalın barsağı değerlendirmek anüsten girilerek yapılan endoskopi işlemi) ya da kolon grafisi ile değerlendirilir. Kesin tanı ise kolonoskopi sırasında alınacak biyopsi ile konulur.

Kolon Kanserinden korunmak mümkün mü?
50 yaşın üzerinde herkes yılda bir dışkıda gizli kan testine tabi tutulur. Bu test ülkemizde KETEM (Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi) tarafından ücretsiz olarak yapılmaktadır. 10 yılda bir kolonoskopi yapılarak bu kanserden korunulabilir. Birinci derece yakınlarında kolon kanseri olanlarda ise bu tarama yetersizdir. Bu grup hasta yakınlarına erken yaşta başlayan özel tarama programı uygulanır.

CBÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç.Dr.Eray KARA: HAYVANSAL GIDA KOLON KANSERİNİ TETİKLİYOR!

Kolon kanserinden korunmak için sizin önerileriniz nedir?
Evet, birçok kanser türünde olduğu gibi kolon kanserinden korunmak da mümkündür. Bunun için:
•40 yaş üzerinde en az bir kere kolonoskopi yapılmalı ve her iki ya da üç yılda bir tekrarlanmalı
•Kanser öncüsü oluşumların (polip vb.) varsa çıkartılarak histopatolojik değerlendirme yapılmalı
•Kolon kanserine neden olabilecek kalıtsal hastalıkların (İltahabi bağırsak hastalığı, Ailesel Adenomatöz Polipozis Koli Hastalığı vb.) erken yaşta tanınmalı, hastalıkla mücadele ve önlem protokollerin profesyonel ekiplerce uygulanmalı
•Yüksek hayvansal yağ ve kırmızı etin, et içeren diyetlerin kolorektal kanser riskini arttırdığı saptanmıştır. Diyet önlemleri içerisinde az yağlı ve bol lifli (sebze, meyve, tahıllar gibi) gıdalar alınmalı, günde en az 2, 2.5 lt su içilmelidir. Özellikle yeşil çayın (epigallocatechin adlı aktif madde içerir) kanserden koruyucu etkisi üzerinde güncel çalışmalar mevcuttur.
•Diyete selenyum, omega-3 yağ asidi ve kalsiyum eklenmesi ile kolon, akciğer ve prostat kanseri görülme oranlarını azaldığı bildirilmiştir.
•Aspirin, İbuprofen, Naproksen ve Proksitam gibi özellikle romatizma hastalıklarında kullanılan non-steroid antiinflamatuar (NSAİ) grubu ilaçların kolon kanserinde koruyucu etkisi olduğu gösterilmiştir.
•Düzenli egzersiz yapmanın da bağırsak çalışmasını düzenleyerek kolon kanseri görülme oranını azaltmaktadır.

Kolon kanserinin Tedavisi var mı?
Kolon kanserinin temel tedavisi cerrahidir. Radyoterapi ve kemoterapi bazı hastalarda cerrahiye ek olarak ameliyat sonrasında uygulanmaktadır. Erken tanı ve tedavi durumunda %80-90 olguda hastalar normal sağlığına kavuşarak uzun bir süre hastalıksız yaşam yaşayabilirler. Tanı geç evrelerde konursa şifa şansı %40-50’ye kadar düşer. Kolon kanserinin cerrahi olarak tam şifa ile (kür) tedavisi için onkolojik cerrahi prensiplere titizlikle uyulmalıdır.

Ameliyatı kısaca anlatabilir misiniz?
Ameliyatın tipi hastalığın yerine ve büyüklüğüne bağlı olarak değişir. Hastaların çoğunda bağırsakların bir kısmının alınması (kısmi kolektomi) şeklinde bir yöntem uygulanır.

Kolostomi hakkında bilgi verir misiniz?
Çoğu vakada kolonun tümörlü kısmı çıkarıldıktan sonra geri kalan hastalıksız kısımlar birbirine bağlanarak (anastomoz) normal fizyolojik bütünlük sağlanır. Eğer kalın bağırsakların sağlam kısımları birbirine radyoterapi, hastalıklı dokunun tam olarak çıkartılamaması veya güvenli bir anastomozun sağlanamaması gibi nedenlerden ötürü bağlanamazsa “kolostomi” denilen bir işlem ile karın duvarı ile kalın barsağın uç kısmı ağızlaştırılarak dışkı içeriğinin buradan dışarı atılması sağlanabilir. Karın duvarındaki bu alana bir torba takılarak dışkının bu torbada birikmesini sağlanır. Kolostomi geçici veya kalıcı (%10-15) olabilir.
Kolostomi hem fikren hem de fizik açıdan hastada hastalığından öte psikolojik travma yaratmaktadır. Bu nedenle ameliyat öncesi özellikle hastaların bu konuda bilgilendirilmesi, gereğinde bir psikiyatristten yardım alarak hazırlanmaları özellikle önemlidir.

Ameliyat sonrası yapılması gerekenler nelerdir?
Ameliyat sonrası tekrarlayan kanserler en sık ilk 2-2.5 yıl içinde tesbit edilir. Takip bu dönemde daha sık olmakla birlikte en az 5 yıl yakın izlem gereklidir.

Kemoterapi hakkında bilgi verir misiniz?
Diğer kanser türlerinde olduğu gibi kolon kanserli hastaların da tanı, tedavi ve takip süreci başta cerrah olmak üzere, radyolog, psikiyatrist, hemşire, radyasyon onkoloğu ve medikal onkolog olmak üzere birçok hekimden oluşan bir ekip tarafından yönlendirilir. Bu ekipteki her hekimin rolü farklıdır ve birbirinden daha az önemli değildir. Hastalığın tanı, tedavi ve takip sürelerinde farklı hekimler farklı zamanlarda tedaviye önderlik edebilirler. Ameliyat sonrası dönemde uygulanacak ek tedavi protokollerinde onkologların yönlendiriciliğinde aynı ekip sorumluklarını icra etmeye devam eder.

6 Nisan 2010 Salı

10 Şubat 2010 tarihli Sağlıkta Gündem: OKUL ÇOCUĞU BESLENMESİ

OKUL ÇOCUĞU BESLENMESİ

Fransız Atasözü: “Kahvaltını kendin yap, öğle yemeğini dostunla paylaş, akşam yemeğini düşmanına ver!

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Okullardaki ara tatil bitiyor. Çocuklarımız yine okula gidecekler ve beslenme sorunları yine başlayacak. Bu nedenle bu hafta okul çağı çocuklarımızın sağlıklı beslenmeleri ile ilgili merak edilenleri ve uzmanlarımızın önerilerini yayınlıyoruz. Önümüzdeki hafta yine sağlıksız beslenme ile ilgili olan ancak başka durumlarda da görülebilen “Boy Kısalığı”nı araştıracağım.

İyi bir gelecek, ülke ve dünya için yapabileceğimiz en önemli katkının sağlıklı nesiller yetiştirmek olduğuna inanıyorum. Sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için de sağlıklı beslenmek çok önemli. Daha önceki haftalarda da vurgulamıştım: Sağlıklı bir yaşam için bağışıklık sistemimizi güçlü tutmalıyız. Bağışıklık sistemi hem sağlıklı beslenerek fiziksel hem de mutlu ve pozitif yaşayarak ruhsal yollarla güçlenmektedir. Maalesef pozitif bilim ikinci konuya çok fazla girmiyor. Bu nedenle bende sizlere ilki hakkında bilgi vermeye çalışıyorum. Tabii ki uzman olarak değil ama bu konulara meraklı bir hekim olarak, dost meclislerinde mutlu yaşamak ile ilgili bazı önerilerim olabilir…

Bu haftaki yazımızın başlığı okul çocuklarında beslenme olmakla birlikte uzmanlarımızın önerileri biz yetişkinler için de geçerli; hatta daha önemli. Çünkü siz anne baba olarak kahvaltı yapmadan evden çıkıyorsanız çocuğunuza nasıl kahvaltı yaptırabilirsiniz ki? Veya bütün gece televizyon karşısında oturup cips, bisküvi gibi hazır yiyeceklerle besleniyorsanız çocuğunuza nasıl ceviz, bal, fındık yedirebilirsiniz? Sağlıklı bir nesil için çocuklarımızın sağlıklı beslenmesi çok önemli. Bunun içinde önce farkındalık gerekiyor. Yani sizler ebeveyn olarak önce kendinizi kontrol etmelisiniz. Bana prostat kontrolü veya başka nedenlerle başvuran hastalarımda, önce kalp sağlığını araştırıyorum. Aslında onlar prostat kanseri korkusuyla, erken tanı olsun, varsa da kurtulabilsinler diye geliyorlar. Ancak hala bu yörede erkeklerde en çok ölüm kalp hastalıklarından görülüyor. Siz midenizde veya damarlarınızda bomba taşıyorsanız, kanserden korkmanıza gerek kalmıyor ki! Ürolojik yakınmalarla başvuran ama kan testlerinde risk gördüğüm ve hemen bir kardiyoloji uzmanına yönlendirip olası bir kalp krizinden kurtardığım çok hastam oldu. Hatta dinlemeyip kriz geçirenler bile oldu. İşte çocuklarımızı bu kötü gelecekten kurtarmak istiyorsak lütfen sağlıklı beslenmeleri için elinizden gelen her şeyi yapın, onlar bizlerden daha sağlıklı ve güzel bir dünyada yaşasınlar…

Gelecek haftalarda diğer yaş grupları için beslenme konularını da araştıracağım. Ancak daha ayrıntılı bilgi verebilmek için yaş gruplarına böldüm. Bu hafta 7-12 yaş yani okul çağı çocuklarında beslenme ile ilgili sorularımızı Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı Uzmanı Prof.Dr.Erhun Kasırga yanıtladı. Ayrıca yeni adıyla Merkez Efendi Devlet Hastanesi Çocuk Hastalıkları uzmanı Dr.Cenk Atman’da sağlıksız beslenme sonucu olan büyük tehlike şişmanlık konusunda bilgi verdi ve sizlerden gelen soruları yanıtladı. Yine üniversite hastanesi diyetisyeni Hale hanım da annelerimize kolaylık sağlayacak örnek bir menü hazırladı. Rahmetli babamdan aldığım bir özellik olarak sağlıklı beslenmeye hep önem verdim. Tüm sebze ve meyvelerimizi o yetiştirirdi. Bu nedenle orta sütunda sağlıklı beslenme konusunda kendi düşüncelerimden oluşan bir bölüm bulacaksınız. Umarım yararlanırsınız.
Yakın gelecekte yenidoğan beslenmesini araştıracağım. Bebeği olan veya bebek bekleyen anneler, merak ettiğiniz soruları talhadr@hotmail.com adresine veya gazetemiz faksına gönderebilirsiniz. Ayrıca bu sayfada sizlerden gelen yorum, öneri gibi her türlü düşüncenizi yayınlayabiliriz. Sağlık konusunda düşünceleriniz, tecrübeleriniz veya yorumlarınız varsa yazın, ister yayınlayalım ister yanıtlayalım.
Sağlıkta Gündemi takip edin sağlıklı kalın…

Editörden Kahvaltı Önerileri:

En Önemli Öğün “Kahvaltı”da Olması Gerekenler:
•Süt, peynir, yumurta çocukların büyüme ve gelişmesinde en iyi kalitede protein içeren kaynaklardır.
•Yağlı tohumlardan ceviz içeriğindeki yağ asitleri ile beyin gelişimine yardımcıdır. Başlıca badem, fındık, ceviz olmak üzere yağlı tohumları çocuklar kolaylıkla ara öğünlerinde tüketilebilirler.
•Pekmez, bal, fındık ezmesi veya reçel de çocukların günlük enerjilerine katkıda bulunabilecek karbonhidratlı besinlerdir. Anemi oluşumunu önlerler, konsantrasyonu arttırırlar.
•Kahvaltıda içecek olarak yapılması gereken 2 sağlıklı tercih vardır: taze sıkılmış meyve suları ve süt. Çocuklarınıza kahvaltıda çay içme alışkanlığı kazandırmayın, veya ıhlamur başta olmak üzere bitki çayları içirin.
•Çiğ sebzelerden domates, salatalık, maydanoz, biber gibi yeşillikler ile dilimlenmiş taze meyveler muhakkak kahvaltıda mevsimine uygun olarak bulundurulmalıdır.
•Kahvaltı öğününde her çocuğun 2- 3 dilim ekmek tüketmesi gerekir. Tahıllı ekmekler, cevizli, zeytinli ekmekler de çocukların büyümesine katkı sağlayan lif içeriğine sahip olup sağlıklı seçimler olarak tercih edilebilir. Benim önerim tam buğday unundan yapılan ekmekleri tüketiniz.
•Bazen daha pratik ve aperatif olması açısından çocuklara kahvaltılık gevrekler de verilebilir. Veya tam tahıl içeren ekmekten yapılan peksimetleri de verebilirsiniz. Yanında taze sıkılmış meyve suyu veya taze dilimlenmiş meyve ya da ceviz fındık koyulursa kahvaltı daha yeterli hale gelir.
•Sıkılmamaları ve çeşitlilik açısından çocuklara bazen kahvaltıda peynirli veya sebzeli gözleme, börek veya simit de verilebilir.

CBÜ Tıp Fakültesi Diyetisyeni Sayın Hale Aslantaş'tan okul çocuklarımız için örnek liste:

ÖRNEK MENÜ
(BU MENÜ 1800 KCAL-50 gr. PROTEİN İÇERİR)

SABAH:1 su bardağı süt ya da taze sıkılmış meyve suyu
1 yumurta ya da 1 kibrit kutusu kadar peynir
2 tatlı kaşığı bal veya reçel ya da fındık ezmesi
5-6 tane zeytin veya yumurta
1 tatlı kaşığı tereyağ
2 ince dilim ekmek

KUŞLUK:
1 orta boy meyve,10-12 adet fındık, ceviz


ÖĞLE:
7-8 yemek kaşığı kıymalı mantı
3-4 yemek kaşığı zeyinyağlı sebze
1 ince dilim ekmek (kahvaltıda 1 dilim yenmişse)

İKİNDİ:
1 kase sütlü tatlı veya 1 su bardağı ayran
1dilim börek

AKŞAM:
1 kase mercimek çorbası
1 kase sebzeli tavuk
1 ince dilim ekmek

YATSI:
1 orta boy meyve,1 su bardağı süt