Sayfalar

16 Aralık 2010 Perşembe

VERTİGO-BAŞ DÖNMESİ

Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Tıp dilinde VERTİGO dediğimiz baş dönmesi olayı pek çok hastalıktan olabilir. Ani tansiyon düşmesi nedeniyle olan ve ardından bayılma ile sonuçlanabilen baş dönmesi farklı bir durumdur. Bu sırada gözlerde de bir kararma olur ve bu aslında gerçek bir baş dönmesi değildir. Bizim tıp dilinde bahsetmeye çalıştığımız baş dönmesinde ya siz dönersiniz; etrafınız duruyor gibidir, ya da siz duruyorsunuzdur, etrafınız dönüyordur. Bu hafta baş dönmesi konusunda bize bilgi verecek olan meslektaşım, üniversitemiz Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları uzmanı Prof.Dr.Asım Aslan hocamız. Kendisi vertigo-baş dönmesi ve bununla ilgili hastalıklar üzerinde ihtisaslaşmıştır. Değerli meslektaşıma verdiği bilgiler ve ayırdığı zaman için çok teşekkür ediyorum. Bu hafta ayrıca “kırmızı sütun”umuzda, baş dönmesi olan kişilerin bir doktora başvurmadan önce nelere dikkat etmesi gerektiği hakkında önemli bilgiler bulabileceksiniz.
Biz hekimler bir hasta ile karşılaştığımızda önce olayı anlamaya çalışırız. Bunun için bizce önemli gördüğümüz bazı sorular sorarız ve işin bu kısmına “anamnez” alma diyoruz. İşte bu kısımda hasta da hekim de çok sıkılır. Çünkü hastanın değer verdikleri ile bizim değer verdiğimiz şeyler farklılık gösterebilmektedir. Hasta illa ki daha önce kime gittiğini, mutlaka o doktorun adını, hatta onu tanıyıp tanımadığımızı merak eder ve bizler için “lüzumsuz” diyebileceğimiz ayrıntılara girer. Biz ise yoğun iş temposu içinde bir an önce ana temaya ulaşıp hastalık hakkında bir ipucu yakalamak peşindeyizdir.
Bu sıkıntılı kısım aslında 90 saniye içinde çözülüyor. Ben öğrencilerime hep söylerim; bırakın önce hasta istediklerini anlatsın, rahatlasın, müdahale etmeyiniz. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki hasta ortalama 90 saniye içinde tüm istediklerini anlatıyor. Eteğindekileri döküyor. Bizler o sırada içinden seçip, konuyla ilgili olanları alıp sonraki süre içinde onlarla ilgili ayrıntıya girmeliyiz. Ancak doktor-hasta ilişkisinde hastaya da bazı görevler düşüyor. Bir şikayetiniz olduğunda öncelikle kendinizi düşünün, gözlemleyin. Bu yakınmanız ne zamandan beri var, daha önce oldu mu? Herhangi bir ilaç veya tedavi yöntemi uyguladınız mı? Veya eşlik eden başka özel bir durum var mı? Aynı polisiye filmlerde polisin görgü tanığıyla yaptığı sohbet gibi… Sizin için önemli olmayan bir ayrıntı bizim için çok önemli olabilir. Aslında bu ilişkide bizim için diye bir şey yok. Bu çabaların hepsi sizi iyileştirmek, hastalığınızı tanıyıp onu en iyi tedavi etmek için yapılıyor. Unutmayın biz hekimlerin size yardım edebilmesi için önce sizin bize yardım etmeniz gerekli. Bu yardım da mevcut durumunuzu en iyi anlatarak sağlanıyor.
Bu hafta bu konuda sizler için bir kontrol listesi oluşturdum. Bundan sonra bazı hastalıklar hakkında bilgi verirken bu şekilde yardımcı bilgiler vermeye çalışacağım. Eğer baş dönmesi yakınmanız varsa, kırmızı sütunumuzda verdiğimiz soruları yanıtlamanız ve o şekilde doktorunuza gitmeniz sizi doğru yönlendirecek, doktorunuza yardımcı olmanızı sağlayacaktır. Böylece o da sizin hastalığınızı daha hızlı ve kolaylıkla tanıyıp tedavi edebilecektir.
Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

CBÜ Tıp Fakültesi Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof.Dr.Asım ASLAN: VERTİGO-BAŞDÖNMESİ

Vertigo nedir?
Vertigo tıp dilinde baş dönmesini tarif etmek için kullanılan bir terimdir. Kişinin kendisini veya etrafındaki cisimleri dönüyormuş gibi algılamasıdır. Çoğu kişi baş dönmesi deyince dengesizlik veya sersemlik hissini ifade etmektedir. Ancak bu şikayetler baş dönmesinden farklı durumlardır. Şunu da ifade etmek gerekir ki, vertigo bir hastalık olmayıp pek çok hastalıkta ortaya çıkabilen bir şikayettir.

Öyleyse vücudumuzda denge nasıl sağlanır?
Vertigonun neden meydana geldiğini anlamak için öncelikle dengenin nasıl sağlandığını anlamak gerekir. İnsan vücudunda dengenin kontrolünde 3 sistem görev alır: Gözler, kulaklar ve tüm kas-iskelet sistemi vasıtasıyla sinir sistemi. Bu 3 sistemin vücudun pozisyonu hakkında topladığı veriler beyinde işlenir ve kişinin pozisyonunu koruması için gerekli kasların kasılması sağlanarak denge kurulmaya çalışılır.

Vertigo nasıl gelişiyor? Neden olur?
Dengeyi sağlamada görevli 3 sistemin herhangi birisinde bir bozukluk olması durumunda beyine eksik veya fazla bilgi gideceğinden vertigo şikayeti ortaya çıkar. Bu 3 sistem içinde en büyük pay kulağa aittir. Pek çok kulak hastalığı vertigoya neden olabilir. Bu nedenle vertigosu olan kişide öncelikle kulaklardan incelemeye başlamak daha doğru bir yaklaşım olur.

Vertigoya eşlik eden belirti ve bulgular nelerdir?
Vertigonun süresi, ataklar halinde olup olmaması, baş hareketleriyle ortaya çıkıp çıkmaması vertigoya sebep olan hastalığın teşhisinin konmasında önemli ipuçları vermektedir.
Bunun yanı sıra eşlik eden şikayetlerin varlığı da tanıda önemlidir. Vertigoya eşlik eden pek çok şikayet vardır. En sık görülen şikayetler bulantı ve kusmadır. İşitme kaybı, uğultu, çınlama, kulakta dolgunluk gibi şikayetler kulak hastalığının neden olabileceğini düşündürür. Bunun dışında vertigosu olan kişide beraberinde konuşma güçlüğü, yürüme problemi gibi nörolojik şikayetlerin olması sinir sistemini ilgilendiren bir hastalıkla karşı karşıya olunduğunu akla getirir. Yine migren tipi başağrısı olan hastalarda vertigonun ortaya çıkabileceği de unutulmamalıdır.

Nasıl tanı koyuyorsunuz?
Vertigoya sebep olan hastalıkların ayırıcı tanısında yukarıda bahsettiğimiz eşlik eden şikayetlerin varlığı oldukça yönlendirici olmaktadır. Bunun dışında öncelikle iyi bir kulak, burun ve boğaz muayenesi gerekir. Fizik muayene esnasında yapılacak bazı basit testler de bize vertigoya neden olan hastalığın kulak kaynaklı bir hastalık mı, yoksa sinir sistemini ilgilendiren bir hastalık mı olduğu yönünde bilgi verebilir. Muayeneye destek olarak özellikle iç kulak fonksiyonlarının incelemeye yönelik işitme testleri ve elektrofizyolojik testler kullanılabilmektedir. Özellikle sinir sistemini ilgilendirdiğini düşündüren bulgular varsa bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans incelemesi gibi ek tetkikler de kullanılabilmektedir.

Araç tutması da bu hastalıkla ilgili bir durum mu?
Araç tutması da bir çeşit denge bozukluğudur. Ancak her vertigosu olanda araç tutması da olur gibi bir durum söz konusu değildir. Kişinin kulaktaki denge organının hareket esnasında gelen uyarıları algılarken görme sisteminin buna ayak uyduramamasından kaynaklanır. Otomobil, gemi, asansör gibi değişik araçlarda ortaya çıkabilir. Şikayetler kişi araca binip hareket başladıktan sonra ortaya çıkar. Bu hastalar zaten deneyimli oldukları için araç içinde taşıt tutmasını başlatabilecek kitap-gazete okuma, başı geriye çevirip bir şey alma veya konuşma gibi hareketlerden sakınırlar. Ayrıca araç içinde görüş alanının geniş olduğu ön kısımda oturmaları şikayetleri azaltır. Yine yolculuğa çıkmadan önce alınabilecek bazı ilaçlar faydalı olabilmektedir.

Vertigo başlangıç aşamasında ise nasıl bir tedavi tercih ediyorsunuz?
Şiddetli baş dönmesi atağı ile gelen hastada öncelikle santral sinir sistemi üzerinde etki göstererek gelen uyarıların şiddetini baskılamaya yönelik ve eşlik eden bulantı-kusmayı önlemeye yönelik ilaç tedavisi uygulanır. Mümkünse hasta daha az gürültülü ve ışık uyaranının az olduğu loş bir odaya alınarak sakinleştirilmeye çalışılır. Bu hastaların önemli bir kısmında teskin edici ilaçların da eklenmesi gerekebilir.

Nasıl tedavi edilir?
İlk atağı kontrol altına alınmış olan hastada neden yönelik yukarıda bahsedilen incelemeler yapıldıktan sonra uzun dönemli tedavilere başlanır. Bazı hastalar basit bazı vücut manevraları ile tedavi edilebilirken bazıları uzun süreli ilaç tedavisine alınır.

Hangi durumda ameliyat gerekiyor?
Vertigoya sebep olan hastalık bir tümör ise veya kronik bir kulak iltihabı ise bu durumda tedavi yöntemi bu hastalıklara yönelik cerrahi tedavidir. Bunun dışındaki nedenlerden kaynaklanan vertigo hastalarında ise vertigo ilaç tedavisiyle kontrol altına alınamıyor ve yaşam kalitesini tamamen bozarak kişiyi yatağa ve başkalarının yardımına bağımlı hale getiriyorsa, denge sinirinin kesilmesi gibi cerrahi işlemler uygulanabilir.

Vertigo tedavi edildikten sonra tekrar edebilir mi?
Baş dönmesine neden olan hastalığa bağlı olarak tedaviye rağmen tekrarlama gösteren hastalar olabilmektedir.

Vertigo tedavi edilmezse ne olur?
Vertigo kişinin yaşam kalitesi üzerine etkili olabilen bir hastalıktır. Yeterli kontrol sağlanamayan hastalarda kişi sosyal ortamlara girmekten kaçınmaya başlar. İşini olumsuz etkileyebilir. Tedirginlik ve güvensizlik gelişerek eve bağlı hale gelebilir. Hatta en ileri durumda başkalarının desteği olmadan yaşamını sürdüremez olur.

Vertigo hastaları nelere dikkat etmeli?
Vertigosu olan hastaların öncelikle vertigoyu ortaya çıkarabilecek ses ve ışık gibi uyaranlardan mümkün olduğunca uzak kalmaları önerilir. Her türlü stres faktörleri vertigoya sebep olan hastalıkta bu durumu tetikleyebilmektedir. Burada sadece üzüntü, kızgınlık, endişe gibi duygusal faktörler değil aşırı çalışma, yorgunluk gibi fiziksel faktörler de söz konusu olabilmektedir.

Vertigosu olanlara özel bir beslenme öneriniz var mı?
Vertigosu olan hastalar için özel bir beslenme uygulaması vertigoya sebep olan hastalığa bağlılık gösterir. Vertigo sebebi Meniere hastalığı denilen özel bir iç kulak hastalığı ise hastaların az tuzlu diyet uygulamaları, kafein içeren özellikle kahve, çikolata gibi yiyeceklerden uzak durmaları ve günde aldığı su miktarını da arttırması önerilir.

5 Aralık 2010 Pazar

YENİ REKTÖR, YENİ UMUT, YENİ HEDEF...


Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Bu hafta konuğum yine üniversitemiz Beyin Cerrahisi bölümünden, çok sevgili hocam Prof.Dr.Mehmet Selçuki! Kendisi özellikle çocuk sinir hastalıkları ve doğumsal anomaliler konusunda deneyimli bir hocamızdır. Gelecek haftalarda da kendisi ile diğer doğumsal beyin ve sinir hastalıkları ile ilgili söyleşilerimiz olacak.
Bu hafta nispeten daha sık görülen bir hastalık olan omurga dediğimiz bel kemiğinin, kuyruk sokumu üzerindeki kısmının tam kapanmaması olarak açıklayabileceğim “spina bifida” hastalığı.
Spina bifida, yeni doğanlarda gözlenen bir hastalık olup, omurilikte meydana gelen bir gelişim bozukluğudur. Hamileliğin ilk ayında oluşur. Sonradan meydana gelen bir hastalık değildir. Bazı kaynaklarda bel açıklığı olarak da geçer. Omurilikteki gelişim bozukluğu nedeniyle, omurilik görevini tam olarak yerine getiremez. Omurilikteki hasara bağlı olarak bazı organlar görevini tam olarak yerine getiremez. Spina bifidalı hastaların bir bölümü yürüyebilirken bir bölümü yürüyemez. İdrar ve dışkı kontrolünü sağlayan sinirler hasarlı olduğu için buna bağlı sekonder hastalıkların gelişmesi muhtemeldir.
Bu konuda sizler için internette bir araştırma yaptım. Çok sayıda web sayfası var ve konu ile ilgili bilgi alınabilecek dernek mevcut. Yeni doğan bebeğinizde bel bölgesinde bir değişiklik, olmaması gereken bir yapı, morluk, şişlik görüyorsanız hemen hocamıza danışınız. Hastalıkla ilgili bu haftaki söyleşimden umuyorum faydalanırsınız. Hocama katkıları için çok teşekkür ediyorum.
Bu hafta benim açımdan en önemli değişiklik üniversitemiz ile ilgiliydi. Rektörümüz değişti ve Prof.Dr.Mehmet Pakdemirli yeni rektörümüz olarak görevine başladı. Kendisine başarılar diliyorum. Üniversitemizi Manisa için büyük bir şans olarak görüyorum. Bu nedenle de üniversite Manisalıya, Manisalı da üniversiteye sahip çıkmalı. Üniversite ile özellikle sanayimiz arasında daha önce kurulan ilişkiler artırılmalı, geliştirilmeli. Bizler de üzerimize düşeni yapmalıyız.
Bu hafta dokunmak istediğim son konu yine Manisaspor!
Aslında fark ettiyseniz uzun süredir bu konu hakkında yazmıyordum. Baktım alınanlar oluyor, dedim ki sen bildiğin konuda yorum yap. Ama ben de bir Manisaspor taraftarıyım. Takımımız yenildiğinde üzülüyorum. Öyleyse yorum yapma hakkım doğuyor. Yaklaşık 10 yıldır hem doktor hem de üroloji uzmanı yetiştiren bir eğitimciyim. Aynı oyuncu, ligin en kuvvetli takımlarını hem de evinde yeniyor ama kalkıp kendi eş kuvvetindeki takımlara yeniliyor. Ben bunu kabul edemiyorum. Yöneticiler oyuncu transferi yaptılar, sahamız güzel, hoca yetersiz görüldü (ki bence de öyleydi) değiştirildi. Değişmeyen bir şey kaldı o da beyin, yani algı. Benim önerim takıma psikiyatri desteği ve eğitimi gerekiyor. Bu konuda gerek Akıl Hastalıkları hastanesi ve gerek üniversite psikiyatristlerinden destek alınabilir diye düşünüyorum.
Dün gece Barselona ile Real Madrid maçını izleme fırsatım oldu. Şunu anladım ki futbolda çok basit 3 kural var: Koşacaksın, top sana değil sen topa gideceksin ve topu ayağında tutmayacaksın. Ha çalışmak mı? Onu saymıyorum. Çalışmadan olan bir şey var mı yaşamda?
Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

CBÜ Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof.Dr.Mehmet Selçuki: Spina bifidalı hasta 48 saatte tedavi edilmelidir!

Konjenital Anomali ne demek?
Konjenital anomali, bebeğin anne karnında gelişmesi sırasında oluşan ve çocuk doğduğunda mevcut olan “gelişim kusuru” anlamına gelmektedir. Biz kendi aramızda bu terimi kullanıyor olmakla birlikte “doğumsal anomali” terimini de kulanmaktayız.

Sizin uzmanlık alanınız olan beyin cerrahisinde en sık görülen doğumsal bozukluklar nelerdir?
Beyin ve sinir cerrahisi alanından görülen konjenital anomalileri, anomalinin nerede görüldüğü ile ilgili olarak ayırmak uygun olur. Söz gelimi, omurilik ve beynin gelişmesi çok farklı ve önemli aşamaları kapsamaktadır. Omurilik gelişiminde önceleri bir tabaka halinde olan sinir dokusu daha sonra katlanarak kıvrılmakta ve orta hatta birleşerek bir boru oluşturmaktadır. Örneğin bu kapanmanın olamaması orta hat kapanma anomalileri gibi bir gurubun oluşmasına neden olur. Beyinin gelişimi sırasında görülen sorunlar da daha farklıdır.

İzninizle bugün sizinle Spina Bifida hakkında konuşmak istiyorum. Spina Bifida neden olur?
Spina bifida, omurgaların ayrık olması ve arka ortada birleşmemiş olması anlamına gelir. Spina bifidanın oluşmasında birçok farklı neden vardır, ancak bu nedenlerden hangisinin esas suçlu olduğu henüz belirlenememiştir. Bilinen en önemli suçlu, folik asit yetersizliğidir. Folik asit bir tür B vitaminidir ve yeşil yapraklı bitkilerin yapraklarında bulunur. Yapraklarda bulunuyor olması nedeni ile yaprak anlamına gelen “folia” bu maddeye ismini vermiştir. Folik asit denildiği gibi folat adı da kullanılmaktadır. Ayrıca, hamilelik sırasında maruz kalınan röntgen ışınları, kullanılan bazı ilaçların da spina bifidaya neden olduğunu bilmekteyiz. Burada özellikle belirtilmesi gereken önemli husus, spina bifida ile ilgili gelişim kusurunun hamileliğin 28. gününde oluştuğunun bilinmesidir. Yani bebekte spina bifida oluştuğunda, nerdeyse anne hamile olduğunu bile daha farkında değildir. Bu nedenle hamile kalma olasılığı olan kadınların bu konuda dikkatli olmaları ve sanki her an hamileymiş gibi önlem almaları uygun bir davranış olacaktır.

Genetik mi?
Genetik mi, sorusuna yanıt verirken eğer hücre içindeki genlerle ve DNA ile ilişki var mı diye soruluyorsa, tabii bir ilişki var demek gerekir. Ama soru esas olarak bu gelişim kusurunun kalıtsal olup olmadığı ise, kalıtsal olmadığını söylemek mümkündür. Spina bifidalı bazı aileler vardır. Bizler de bu tip aileleri izlemekte ve genetik haritalar çıkararak sorunun kaynağına inmek üzere çalışmalar yapmaktayız. Birinci bebekte spina bifida var ise, aynı ailenin ikinci bebekteki kötü şansı 30/1000 olmaktadır. Halbuki normal toplumda bu tip sorunların ortaya çıkma yüzdesi 1/1000 civarındadır. Spina bifidalı bir annenin aynı tip sorunlu bir bebeğe sahip olma olasılığı da yine 30/1000 civarındadır. Bu sonuçlara çerçevesinde bir kalıtımdan söz etmek mümkün olabilir.

Spina bifidalı bebekte ne yapılmalıdır, bulgular nelerdir?
Spina bifidayı, görünen yarası olanlar ve farklı belirtileri olanlar olarak ikiye ayırmak doğru olur. Zira her ikisinde de yapılması gereken işlemler farklı farklıdır. Eğer açıkta bir yara var ise bunun üzerinin hemen örtülmesi, bir sağlık kuruluşuna başvurulması ve daha sonra mümkün olan en kısa zamanda cerrahi girişimin yapılabileceği bir sağlık kuruluşuna gidilmesi gerekir. Eğer ciltte yara yok ama, gamze, kızarıklık, kıllanma gibi belirtiler var ise, bu takdirde olay acil olmamakla birlikte fazla uzatmadan cerrahi girişimin yapılabileceği bir sağlık kuruluşuna gidilmesi uygun olur. Ciltte açıklık ve yara olmaması, hasta yakınlarının rehavete kapılmalarına neden olmamalıdır. Zira ciltte bu tip belirtilerin olması, omurilik gelişiminde bir sorun olduğunun ipucudur ve mutlaka araştırılması, gerekiyorsa da, hiçbir sorun varmış gibi görünmemesine rağmen gerekli cerrahi girişim yapılmalıdır.

Spina bifida ile doğan bir bebeğin yaşamı boyunca karşılaşabileceği sorunlar nelerdir?
Bu sorunlar çok çeşitli ve spina bifidanın ciddiyeti ile doğrudan ilişkili sorunlardır. Eğer ağır bir spina bifida, myelomeningosel gibi bir gelişim kusuru ile sonuçlanmış ise bu bebeğin yürümesi, yaranın olduğu yerin alt tarafını idare edebilmesi, idrar ve büyük abdestini tutabilmesi ile ilgili önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır. İdrar sorunları eğer layıkı ile eğilinmez ise böbreklerin zarar görmesine kadar varan bir sorunlar yumağı oluşturabilir. Bu nedenle bu tip hastaların ele alınmasında her ne kadar beyin cerrahi uzmanı öncelikle işin içinde gibi görünüyorsa da, üroloji uzmanı, ortopedi uzmanı, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarından oluşan bir ekibin birlikte hareket ettiği bir ekip tarafından ele alınması hem gerekli hem de önemlidir.

Hastalık tek bir tip mi?
Hastalık doğal olarak gelişim kusurunun derecesi ile ilgili olarak bir çok tiplere ayrılıyor. Biraz önce de sözünü etmeye çalıştığım gibi açık olup görünen tipi olduğu gibi, kapalı olup bazı ipuçlarından kuşkulanarak araştırmamız gereken tipi de mevcut.

Önlenebilir mi?
Folik asid (folat) ilaçlarının spina bifidayı %72 nisbetinde önlediği bilinmektedir. Ancak, bebekte böyle bir sorunu olmaması çok önemli olduğundan, sadece folat alınarak, yeterli önlemin alındığını düşünmek doğru olmaz. Folat tabii alınmalı ancak, hamilelik sırasında ultrasonografi ile bebeğin gelişimi izlenerek bir sorun olup olmadığı araştırılmalıdır. Birinci bebekte sorun olduğunda ikinci bebek için bu tip önlemler daha kolay akla gelmekle birlikte, birinci bebek, böyle bir sorun düşünülmediği için biraz daha tehlike altındadır. O nedenle tüm hamileliklerin yakından izlenmesi ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Hekiminin özellikle spina bifida yönünden bebeği ultrasonografi ile izlemesi gerekmektedir.

Gebelik esnasında fark edilebilir mi?
Evet, spina bifida, eğer bir kese içeriyor ise ki buna myelomeningosel diyoruz, gebelik sırasında ultrasonografi ile fark edilebilir. Ancak fark edilebilmesi için önce böyle sorunun olabileceğinin düşünülmesi ve özel olarak araştırılması gerekmektedir.

Gebelikte dikkat edilmesi gereken önlemler var mı?
Gebelikte dikkat edilmesi gereken hususlar, hamileyi izleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı tarafından kendisine belirtilir. Doğal olarak, sigara ve alkolün gelişmekte olan bebek üzerinde olumsuz etkisi vardır. Alkolün spina bifida oluşturduğunu biz, tavuk yumurtasında yaptığımız embriyo deneylerinde göstermiştik.

Akraba evlilikleri Spina bifida oluşumunu arttırıyor mu?
Akraba evliliği ile spina bifida arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Ancak akraba evliliği, başka nedenlerden dolayı genetik olarak tehlikeli bir birleşme olduğunda mümkün olduğu kadar yapılmamalıdır. Bir istisna olarak, spina bifidalı iki kişinin evlenmesi, genetik yükü arttıracağından bebeğin hamilelik sırasında daha yakından ve dikkatle izlenmesi gerekli olur.

Nasıl tedavi ediyorsunuz?
Aslında spina bifidanın tedavisi yoktur. Yapına girişimler, açıkta bunan ve dış ortam ile ilişkili omuriliğin olması gerektiği yere yerleştirilmesi ve orada gelişmesine devam etmesinin sağlanmasından ibarettir. Eğer yapılmaz ise, hastanın enfeksiyon ve menenjitten kaybedilme tehlikesi çok büyüktür.
Açık spina bifidaların mümkün olduğunda çabuk, en geç doğumu takip eden 48 saat içinde bize ulaşması gereklidir. Erken müdahale her zaman daha yararlı ve olumlu sonuçlar vermektedir.
Hastanın ameliyat sonrasında sakat kalması diye bir durum söz konusu değildir. Şimdiye kadar yaptığımız girişimlerde, hasta bize nasıl geldi ise ek bir sorun oluşmadan aynı durum içerisinde hastaneden gönderdik. Ancak, eğer kuvvet kaybı var ve bacaklarda hareketsizlik söz konusu ise ameliyat bacakların tekrar oynamasını sağlamaz ama hastanın mikrop kaparak menenjitten ölmesini engelleyebilir.

3 Aralık 2010 Cuma

24 Kasım 2010 Tarihli Sağlıkta Gündem: Bel Kayması-Spondilolistezis

Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Geçen hafta Kurban Bayramı tatili nedeniyle sizlerle birlikte olamadık. Umuyorum bayramınız iyi geçmiştir. Kurbanlarınız kesilmiş, akrabalar ziyaret edilmiş ve büyüklerin elleri öpülmüştür.
Çocukluğumdan kalan en güzel hatıralar hep bayramlara ait. Ben maalesef bu bayramda da tatile çıktım. Maalesef diyorum çünkü örflerimizi, geleneklerimizi yaşamadığım, çocuğuma, yeğenlerime, kuzenlerime yaşatamadığım için üzüldüm gerçekten. Ama yakınlarıma söyledim, bana bu bayramda da izin verin. Babacığımı kaybettikten sonra, henüz onsuz bir Kurban Bayramına gönlüm hazır değildi. Bu nedenle Kurban Bayramı adeti olmayan bir yere kaçtım.
Bu haftaki konuğum üniversitemizin Beyin Cerrahlarından Doç.Dr.Cüneyt Temiz. Kendisi bel kaymaları, bel fıtıkları konusunda uzmandır. Yıllardır Manisamıza hizmet veren uzmanlarımızdan. Kendisiyle bel kayması konusunda görüştüm. Verdiği değerli bilgiler için çok teşekkür ederim.
Geçen haftalarda da bel fıtığı hakkında söyleşimiz oldu hatırlarsanız. Bu konu istismara çok açık olan bir konu. Dışarıda atçısı, otçusu ehliyet sahibi olmayan pek çok kişi rahatsızlığı olanları tedavi etmeye kalkıyor. Bazılarımızda çözüm buluyor bu yöntemlerden, bunu da biliyorum. Ama bakınız biz tüm bel ağrılarına, kas tutulmalarına, kramplara “bel fıtığım var” diyoruz. Bir defa eğer gerçekten bel fıtığınız varsa, bu tomografi gibi tanı yöntemleri ile kesin ise ve ayrıca sinirlere bası yapıyor yani his ve güç kaybı yapıyorsa; bu ancak ameliyatla düzeltilebilir. Bu haftaki konumuzda da Cüneyt hocamızın anlattığı bel kayması varsa söyleşimizde okuyabilirsiniz. Fakat bazılarımızda bel ağrıları oluyor ve bu genelde kas kramplarına bağlı gelişiyor. İşte o zaman ovma, çekme, kaplıca gibi yöntemler faydalı olabiliyor. Bunlar yerine de Ağrı Polikliniğinde yaptıracağınız “kuru iğne” tedavisi hem daha hızlı hem daha çabuk ve de risksiz bir yöntem. Bunu da sizlere 3 Kasım tarihli yazımızda anlatmıştım. Bel, boyun,omur ağrıları ile ilgili benim sizlere kısaca aktaracaklarım şimdilik bu kadar.
Peki bu tür hastalıklardan nasıl korunabiliriz?
Her zaman anlatmaya çalıştığım gibi yine sağlıklı beslenme ve yaşama alışkanlıkları ile mümkün. Öncelikle uzun boylu ve göbekli olmak önemli bir risk faktörüdür. Bu nedenle ister kanser olsun ister bel fıtığı olsun ilk kural: ideal kiloda olmak. Bunu sağlayabilmenin yegane yolu da sağlıklı beslenmek. Bakınız diyet yapmaktan bahsetmiyorum. Kibrit kutusu peynir de değil anlatmak istediğim. Doğal, sağlıklı beslenmek ve yaşamaktan bahsediyorum. Pakete veya kutuya girmiş şeylerden uzak duracağız. Katı yağlardan kaçınacağız. Eğer özel bir rahatsızlığınız yoksa az miktarda tereyağ tüketebilirsiniz. Hergün bir dilim ekmeğe sürülmüş bir miktar tereyağın, sağlıklı bir kişiye zarar vereceğini düşünmüyorum. Bildiğiniz gibi gün aşırı yumurta yemenin de zararlı olmadığını söylüyor uzmanlarımız artık. Eğer yazılarımı takip ederseniz sizlere her hafta sağlıklı beslenme ve yaşama ile ilgili önerilerimi bulabilirsiniz.
Sonuçta Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

CBÜ Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Doç.Dr.Cüneyt Temiz: SPONDİLOLİSTEZİS-BEL KAYMASI

Bel kayması nedir?
Bel kayması; bel omurgamızı oluşturan omurlarımızın birbiri üzerinden öne veya arkaya kaymasıdır. En sık 4. ve 5. bel omurları ile 5. bel ve kuyruk sokumu omurları arasında görülür. Tıp dilindeki ismi “spondilolistezis”tir.

Nasıl gelişiyor? Neden olur?
Bel kayması bel omurlarını belli bir düzen içinde bir arada tutan eklem ve bağların zedelenmesi ile oluşur. Kazalar, düşmeler gibi travmatik, omurga tüberkülozu gibi enfeksiyöz, çeşitli tümörlerin bel omurlarına atlamasına bağlı tümöral nedenlerle oluşabildiği gibi, yaşla birlikte artan bel omurgasında kireçlenme ve kemik erimesi ile birlikte de görülür. En önemli neden omurganın doğal yaşlanma süreci ve fazla kilodur.

Mutlaka bel kemiklerinde mi olur?
Spondilolistezis, en sık bel omurları arasında görülür çünkü bu bölge vücudun yükünü en çok taşıyan bölgedir. Fakat sırt ve boyun omurlarında da görülebilir. Bu bölgelerde görülenler ise daha çok kazalar veya düşmeler sonucu oluşan omur kırıkları ile birliktedir.

Belirti ve bulguları nelerdir?
En önemli belirti, hastanın ayağa kalktığında artan, yatmakla azalan bel ve bazen de her iki bacak ağrısı olmasıdır. Hastalar çoğunlukla uzun yol yürüdüklerinde veya uzun süre ayakta kaldıklarında dayanılmaz bel ağrılarından yakınırlar. Olayın ciddiyetine göre, bacaklarda güçsüzlük, öne doğru kamburlaşma ve son dönemlerde idrar ve büyük abdest tutamama veya yapamama gibi şikayetler de başlar.

Nasıl tanı koyuyorsunuz?
Tanının ilk aşaması her branşta olduğu gibi hastayı dinleme ve muayene etme ile başlıyor. Ağrının niteliği, bacaklarda güçsüzlük olup olmaması bizim için önemli noktalar. Bundan sonra genellikle düz bel filmleri çekiyoruz. Bu filmlerde kayan omurlar görülür. Ayrıca hasta öne ve arkaya eğilmişken yapılan düz filmler, bize fazla hareketli omur olup olmadığını da gösteriyor. Daha sonda bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans incelemeleri yaparak hem kemik ve hem de sinir dokularının ayrıntılı incelemelerini yapıyoruz.

Bel kayması başlangıç aşamasında ise nasıl bir tedavi tercih edilir?
Başlangıç aşamasında, bel kaslarını güçlendiren egzersizler, çeşitli fizik tedavi yöntemleri, korse kullanımı ve ilaç tedavisi uygulanır. Hastaya omurgasını doğru kullanması öğretilir ve diyet ile kilo vermesi sağlanır.

Bel kayması nasıl tedavi edilir?
İkinci dereceden, yani bir omur alttakinin yarısından fazla öne kaymışsa, düşük olan bel kaymaları genellikle ilaç, korse ve fizik tedavi yöntemleri ile tedavi edilir. Fakat eğer hastalarda ayaklarda güç kaybı veya idrar tutamama gibi bulgular varsa bu olgular da ameliyat edilirler. Bu bölge halk arasında sadece kemiklerden oluşmuş gibi düşünülse de, aslında omurların oluşturduğu kanaldan omurilik ve sinir kökleri geçmektedir ve bu sinir dokusunun kaymanın oluşturduğu baskı ve harabiyetten kurtarılması asıl tedavidir.

Bel kayması tedavisinde ameliyat ne zaman şart olur?
İkinci derecenin üzerinde bel kayması olan veya bacaklarda güç kaybı, dayanılmaz bel veya bacak ağrısı olan, idrar ve büyük abdest tutamama veya yapamama gibi bulguları olan hastalarda ameliyat gereklidir.

Bel kayması ameliyatında hangi yöntemler kullanılır?
Çoğunlukla omurganın arkasından yaklaşarak sinir dokusunun baskıdan kurtarılması ve omurlar arasına titanyum alaşımlı vidalar konarak omurganın normal diziliminin yeniden oluşturulması ameliyatları uygulanır. Bazı hastalarda ise yine belden girilerek vidaların konmasına ek olarak diskin boşaltılması ve bu aralığa da özel metaller konması da gerekebilir.

Bel kayması tedavi edildikten sonra tekrar edebilir mi?
Aynı mesafeden tekrar etmesi pek mümkün değildir. Ama vida konmamış daha üst veya alt mesafelerde yeni kaymalar oluşabilir. Buradaki en önemli nokta hastanın kilo vermesi ve bel omurlarını doğru kullanmasıdır.

Bel kayması tedavi edilmezse başka hangi sorunlara yol açabilir?
Dayanılmaz bel ve bacak ağrıları gelişebilir. Hasta bu nedenle sürekli yatmak zorunda kalabilir. Ayrıca bacaklarda güç kaybı, idrar ve büyük abdest problemleri de sıkça karşılaşılan sorunlardır.

Bel kayması hastalarının yaptığı yanlışlar nelerdir?
En önemli yanlış, fazla kilo alımıdır. Kabaca, bir insanın kilosunun boyunun son iki rakamı kadar olması gerekir. Fazla kilo, özellikle bel omurları üzerinde, aşırı yük demektir ve bu omurların dayanma sınırını aşabilir. İkinci yanlışlık da omurgamızı doğru kullanmamaktır. Ortopedik yatak ve alafranga tuvalet kullanmak, öne doğru eğilmek yerine dizlerimizi bükerek hareket etmek, otururken belimizi dik tutmak daha doğrudur. Ayrıca orta yaşın üzerindeki hanımların rutin sağlık kontrolleri sırasında kemik ölçümlerinin yapılması ve eğer gerekli ise kemik erimesi tedavisinin başlanması gerekir.

Bel kayması fizik tedavi ile iyileştirilebilir mi?
Bel kaymasının erken dönemlerinde fizik tedavi yöntemleri etkilidir. Ama ilerlemiş kaymalarda cerrahi tedavi gereklidir. Burada önemli nokta bacaklarda veya ayaklarda güçsüzlük oluşmasıdır. Bu durumda hızla cerrahi tedavi gereklidir.

29 Kasım 2010 Pazartesi

10 Kasım 2010 tarihli Sağlıkta Gündem: GRİP & SOĞUK ALGINLIĞI

Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Haftaya Kurban Bayramı tatili nedeniyle sizlerle birlikte olamayacağız. Bu nedenle hepinizin bayramını kutluyorum.
Yaklaşık 1 yıldır, izin demeden, tatil demeden her hafta sizlere sağlık konusunda doğru ve güncel bilgi vermeye çalıştım. Bu süre içinde yardımcı olan tüm meslektaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Gazete yazısı yazmak, gündemi takip edip sizlerin ilgisini çekecek konular bulmak, hekimlerle söyleşmek, notlar alıp onları sizler için bu sayfaya hazırlamak… Dünyanın en zor ve yoğun mesleklerinden birini icra eden kişilerle bunları yapmak… Gerçekten çok zor bir meslek bu gazetecilik!
Ama bir o kadar da keyifli. İnsan ne yaparsa yapsın, başkasına anlatmadı mı anlamı yok. Bence medyanın gücü de buradan geliyor. Hani hikaye bu ya; Temel ve Cindy Crawford bir uçak kazası sonrası bir adaya düşmüşler. Başka kimse yok. Gel zaman git zaman artık karı-koca hayatı yaşamaya başlamışlar. Fakat kısa bir süre sonra Temel yine mutsuz! Cindy sormuş “neyin var Temel’ciğim?”. Teme,l akşama sofrayı hazırla anlatayım demiş. Akşam olunca Cindy’nin saçlarını kısacık kesmiş, uçlarından ona bıyık yapmış. Birde şapkasını taktırmış. Ardından Cindy’ye bakarak “Ula Dursun! Biliyor musun, üç aydır kiminle yaşıyorum?” demiş. Sizin anlayacağınız insan yaptıklarını anlatmadı mı bir anlamı kalmıyor.
Gelelim Kurban Bayramı ve Sağlık konusuna: İlk dikkat edeceğiniz konu, kurban kesme sırasındaki kazalar. İkincisi ise sağlıklı beslenme. Bizim ailede Kurban Bayramının birinci günü kesilen kurbandan hemen bir mangal hazırlanır ve o pişinceye kadar bir şey yenmez ve öğleye doğru kurban etiyle kahvaltı yapardık. Rahmetli babacığım, Kurban Bayramı adetlerini çok severdi. Ben de onu hiçbir konuda kıramadığım gibi bu konuda da kırmaz ne istiyorsa yapmaya çalışırdım. Ancak son yıllarda bu adetten vazgeçirmiştim. Bayram namazından gelir gelmez her zaman yaptığımız klasik kahvaltımızı yapmaya başladık.
Bayramın diğer günlerinde de devamlı et yenilmesini önermiyorum. Normal kahvaltınıza devam etmeyi ve öğlen yemeklerinde sebze yemenizi öneriyorum. Ayrıca et yenildiğinde vücutta sindirim sırasında açığa çıkan zararlı maddeler, yanında yiyeceğiniz taze sebzelerdeki maddelerle birleşir ve vücuda zarar vermeden atılır. İşte bu yüzden et yemeğinin yanında her zaman bol bol salata, taze sebze yemenizi öneriyorum. Ayrıca et yemeğine her zaman bol miktarda baharat ekleyin. Özellikle zerdeçalı mutfağınızdan eksik etmeyin. Ben Karaköy pazarının girişindeki arkadaşlardan kök olarak alıyorum. Eşim yemek yaparken içine bir parça atıyor, sonra onu alıyoruz.
Bayramda üçüncü dikkat edeceğiniz konu, kurban keserken bir içeri, bir dışarı aman üşütüp nezle, grip olmayın. Bu hafta konuğum üniversitemizin genç akademisyenlerinden Kulak Burun Boğaz Hastalıkları uzmanı Yrd.Doç.Dr.Kıvanç Günhan. Şu tarihlerde yurt dışında kongrede olmasına rağmen, gitmeden önce beni kırmayıp sizler için bu söyleşiyi yaptığı için kendisine çok teşekkür ederim.
Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

CBÜ Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Yrd.Doç.Dr.Kıvanç Günhan: GRİP - SOĞUK ALGINLIĞI

Grip nedir?
Grip burun, boğaz ve akciğerleri tutan, influenza virüslerinin neden olduğu, dönem dönem büyük çapta salgınlarla seyreden, çocukluk çağındaki olguların hastaneye yatışlarını gerektiren, komplikasyonlara zemin hazırlayan, yaşlılar ve kronik (süregen) hastalığı olanlarda ölümlere neden olabilen solunum yollarının bulaşıcı, önemli bir enfeksiyon hastalığıdır. Ani başlayan ve 380C yi geçen, yüksek ateşle seyreden bir enfeksiyon hastalığıdır. Grip geçiren olguların büyük bölümü hastalığı ayakta geçiremezler, yatağa düşerler. Grip belirtileri insanların çoğunda bir hafta sürer ve bir hafta sonra kendilerini iyi hissetmeye başlarlar. Özellikle çocuklar, gebe kadınlar, yaşlılar ve kronik sağlık problemleri olan insanlarda grip çok ağır seyredebilir, hatta ölümle sonuçlanabilir.

Hangi yolla bulaşıyor?
Grip, öksürük veya hapşırma yolu ile yayılan virüs yüklü su damlacıkları ile taşınan çok bulaşıcı bir viral hastalıktır. Dolayısıyla grip virusü taşıyan birisiyle yakın temasta solunum sistemi yoluyla bulaşır. Virüsü kapmış bir yetişkin henüz grip belirtileri başlamadan 1 gün öncesinden belirtiler geçtikten 5 gün sonrasına kadar virüsü etrafa bulaştırabilir. Bu süreler çocuklarda iki katı kadar daha uzundur. Yani çocuklar grip virüsünü bulaştırmada önemli rol oynarlar. Özellikle kreşlerde oyuncakların ağza sokulmasıyla grip olan bir çocuktan diğerine virüs kolaylıkla bulaşabilmekte ve böylelikle virüsü alan çocuk da evdeki diğer bireylere virüsü bulaştırabilmektedir.

Kimler risk altındadır?
Kısaca herkes. Ama yine de gribin olumsuzluklarını en şiddetli biçimce yaşayan bazı kişileri risk grupları içinde toplayabiliriz. Bunlar arasında; yaşlılar; kalp, akciğer, şeker ve böbrek hastalığı olanlar; bakımevinde yaşayanlar, grip sezonunda gebe olan kadınlar ve tüm sağlık personeli sayılabilir. Bu kişilerin grip nedeniyle hastaneye yatış olasılıkları sağlıklı bireylere göre 2-5 kat daha yüksektir. Grip yaşlılarda ve kronik hastalığı olanlarda daha ağır seyreder ve ölümlere yol açabilir.

Gripli kişi ile temastan kaç gün sonra hasta oluruz?
Grip virüsü bulaşan bir kişide belirtiler 1-2 gün içinde ortaya çıkmaya başlar.

Soğuk algınlığı ile grip aynı hastalık mı?
Nezle de denilen soğuk algınlığı ile grip, hastalanan kişilerde yaptıkları bakımından birbirlerine çok benzemekle beraber aslında iki farklı mikrop ile ortaya çıkan farklı hastalıklardır. Grip bulguları arasında hızla başlayan ateş veya titreme, öksürük, yaygın eklem ve kas ağrıları, baş ağrısı, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı ve akıntısı, yorgunluk, halsizlik ve kırgınlık hissi bulunmaktadır. Soğuk algınlığında ise burun tıkanıklığı ve akıntısı ön planda olmakla birlikte, boğazda dolgunluk hissi ve ağrı, kuru öksürük ve halsizlik bulunur.

Grip niye bahar aylarında daha çok görülüyor?
Isı ve nem değişimi, sıcaklıkların bir artıp bir azalması insanları etkiliyor. Havaların ısınmasıyla ya ince giyinip çıkıyor insanlar ya da gene kalın giyiniyorlar. Bu sefer terliyorlar, terlerini üşütüyorlar. Yani bir uyumsuzluk olduğu için de viral hastalıklara eğilim artıyor. Bir bu nedenle, yani dış etkenler nedeniyle bahar hastalıklarını görüyoruz, bir de allerjenler sebebiyle. Bahar mevsiminin en önemli nezle nedenlerinden birisi polenlerdir. Polenler alerjen etki yapıyor. Alerjik rinit, alerjik astım, üst solunum yolu enfeksiyonları, yine bu vücuttaki uyumsuzluk nedeniyle üst solunum yolu enfeksiyonlarına eğilim, ısı ve nem değişikliklerine bağlı da oluşmaktadır.

Yaz aylarında da grip görülüyor mu?
Bağışıklık sisteminde bir problem ve özellikli bir hastalığı olmayan kişilerde yaz aylarında grip sık görülen bir hastalık değildir.

Grip olacağımızı anlayabilir miyiz?
Grip genellikle kısa bir başlangıç yani hazırlık dönemi içerdiği için grip olacağımızı eklem ve kas ağrıları, gözlerde yanma ve hafif ateş ile anlasak da bu dönemde hastalığı engellemek genellikle mümkün değildir.

Grip bulguları başladıktan sonra hastalığı engellemek mümkün mü?
Grip başladıktan sonra bulguları çeşitli ilaçlar ile engelleyebiliyoruz. Ancak hastalığın süresini kısaltmak genellikle mümkün değildir. Hastalarımızın bu süreyi daha rahat geçirmeleri ve ek hastalıklardan korunmaları sağlanabilmektedir. Gripten korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirmek önem taşır. Düzenli uyku, dengeli beslenme ve sigaradan uzak durmak bağışıklık sisteminin güçlü kalmasında önemlidir. Bol sıvı alımı, C vitamini ve çinko gibi antioksidanlardan ve minerallerden zengin olan meyve sularını tüketmek korunmada önemlidir. Ayrıca, öksüren ve hapşıran kişilerden uzak durmak ve sık sık elleri yıkamak da etkili yöntemlerdir. Grip günümüzde aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. Gelişmiş ülkeler grip aşısını genellikle programlarına almış ve vatandaşlarına ücretsiz olarak sunmaktadır. Ülkemizde grip aşısı rutin olarak yapılmamaktadır, ancak aşı özellikle risk altındaki gruplara önerilmektedir.

Genel olarak gripten nasıl korunmalıyız?
Gripten korunmanın en iyi yolu, grip olmuş kişilerle yakın temas kurmaktan kaçınmaktır. Grip olanlar da, sağlıklı kişilerden uzak durmalıdır. Aşı ile bağışıklanma da gribin bulaşma riski azaltmaktadır. Hastalığı daha kolay atlatmak ve sağlıklı kişilere yaymamak için hastaların mümkün ise işe, okula ve alışverişe gitmemeleri, evde kalıp dinlenmeleri önerilir. Öksürürken veya hapşırırken ağzı bir kağıt mendille kapatıp, mendili hemen çöpe atmak bulaş riskini azaltır. Ağzımızı elimizle kapatırsak, virüs bulaşmış elimizi etraftaki eşyalara değdirdiğimizde virüsün etrafa dağılmasına ve diğer insanlara da bulaşmasına neden oluruz. Kağıt mendil yok ise dirseğimizin iç kısmıyla da ağzımızı kapatarak virüsün etrafa saçılmasını önleyebiliriz. Sık sık ellerimizi sabunla yıkama ile sadece gripten değil diğer bulaşıcı hastalıklardan da büyük oranda korunabiliriz. Mikroplar genellikle insanların kontamine yüzeylere dokunduktan sonra bulaşmış eller ile ağız, burun ve gözlere dokunulması ile bulaşır. Unutmayalım ki yeterince ve düzenli uyku, dengeli beslenme, yeterince sıvı tüketme, düzenli spor ve iyi bir stres kontrolü ve uyumu ile bağışıklık sistemimizin iyi çalışmasını ve hastalıklarla daha iyi mücadele etmesini sağlayabiliriz.

Gripte antibiyotik kullanılır mı?
Eğer hekim tarafından gribin yol açtığı ek bir bakteriyolojik hastalık saptanmamışsa gripte antibiyotik kullanımı kesinlikle gereksizdir.

Nasıl tedavi ediyorsunuz?
Öncelikle hastalarımıza çevrelerindeki kişilere hastalığı bulaştırmamaları için neler yapmaları gerektiğini anlatıyoruz. Gribin hangi ek hastalıklara neden olabileceğini ve bu ek hastalıkların bulgularını anlatıyoruz. Daha sonra şikayetlerini giderecek ve hastalığın ek sorunlara ilerlemesini engelleyecek uygun ilaç, diyet ve yaşam koşullarını öneriyoruz. Gripte, aynen diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi tedavi tek tip değildir. Bu bakımdan tedavi hazır giyimden ziyade, kişiye özel terzi dikimi bir elbiseye benzetilebilir.

Grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklara yönelik ilaçlar sıklıkla eczanelerden temin ediliyor ve yaygın olarak kullanılıyor. Bu konuda önerileriniz var mı?
Bu ve diğer birçok hastalık benzer bulgularla başlamaktadır. Bu bakımdan grip olduğunu düşünen hastalarımızın öncelikle aile hekimlerine başvurmalarını; muayene olduktan sonra, hekimin önerilerini takip etmelerini öneririm. Unutulmamalıdır ki çok basit olarak göreceğimiz bir grip, özellikle eşlik eden hastalıklar varlığında ölümcül dahi seyredebilmektedir.

Grip tedavisi veya korunmasında beslenme önemli mi?
Yaşamın bedensel ve ruhsal bakımlardan sağlıklı devamı için beslenme düzen ve içeriğinin en önemli faktörlerden olduğunu düşünmekteyiz. Sağlıklı beslenme için pakete girmiş olan yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durulması önerilmektedir.

Portakal veya limon suyu grip olanlara hemen önerilen gıdalardır. Bunların gerçekten faydası var mı?
Kesinlikle evet. Tüm taze sebze ve meyve tüketiminde olduğu gibi, aşırıya kaçmadan, her öğün bir tane portakal veya limon tüketmek, bu meyvelerin içerdikleri özellikle aktif C vitamini gibi faktörler nedeniyle yararlıdır.

Marketlerde yaygın olarak “kış çayı”, “grip çayı” gibi bitki çayları satılıyor. Bunların tüketimi konusunda düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bitkilerle tedavi yani fitoterapi, günümüz bilim anlayışında tıbbın doğrudan içinde olmamakla birlikte hemen yanı başında yer almaktadır. Ancak bunların kullanımları sırasında kulaktan dolma bilgilerden ve halkımız tarafından doğrudan alıp kullanma şeklinde değil, konunun uzmanlarına danışarak, onların önerdiği şekil ve miktarlarda kullanılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Grip hastalığı başka hastalıklara yol açabilir mi? Tehlikeli bir hastalık mı?
Grip aslında kendi kendini sınırlayan bir hastalık olmakla beraber, ne yazık ki potansiyel olarak ölümcül komplikasyonlara neden olabilir. Tipik komplikasyonlar arasında tüm solunum yollarının yani burun, sinüsler, boğaz, orta kulak ve akciğerlerin ikincil enfeksiyonları sayılabilir. Özellikle rinosinüzit ve zatürre (pnömoni), sıklıkla gribal enfeksiyonla ilişkilendirilir. Grip ve nezle ile bağlantılı ölümlerin en sık görülen nedenidir. Diğer ciddi komplikasyonlar arasında bronşit, orta kulak iltihabı, astım alevlenmeleri ve kronik tıkayıcı akciğer hastalıkları bulunur. Ayrıca, kasları, kalbi ve beyini etkileyen ciddi sorunlar da ortaya çıkabilir.

22 Kasım 2010 Pazartesi

BOYUN AĞRILARI- 3 Kasım 2010 tarihli Sağlıkta Gündem

Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Bugün söyleşimizin konusu neredeyse hepimizin sık sık yaşadığı bir sorun olan boyun ağrıları hakkında. Aslında boyun ağrıları ile birlikte sizlere Ağrı polikliniğini de tanıtmak istiyorum. Ağrı polikliniği son yıllarda popularitesi artan bir branş. Özellikle kanser hastalarımda meydana gelen ağrılarda sık yardım aldığım bir uzmanlık alanı. Ağrı polikliniğinden Ağrı üst ihtisası yapan Anestezi Uzmanları sorumludur. Üniversite hastanemizde de Doç.Dr.İdil Tekin Mirzai bu branşta hizmet veren hocalarımızdan.
Ağrı polikliniği sadece kanser değil her türlü ağrının tedavisinde hem daha güçlü hem de farklı yöntemler uygulayabilmektedir. Ben kendimi bildim bileli sırt ve boyun ağrısı çekerim. Özellikle omuz kaslarımda çok fazla tutulma, kramp oluyor. Beni tanıyanlarınız bilir, özellikle şehir trafiğini hiç sevmediğim ve eskilerin tabiriyle çık-çık canlı olduğumdan motora binmeyi severim. Tüm arkadaşlarım ağrılarımın hep bu yüzden olduğunu söyler dururdu. Motoru sattım, uzun süre binmedim, denedim. Yine tutulma ağrısı yaşıyorum. Hele hiç unutmam bir keresinde az daha motordan düşecektim. Motorla giderken bir çukura girdim ve tam o sırada omzumda bir kasılma meydana geldi ve nefes alamadım birkaç dakika. Hemen sağa çektim ve motoru orada bırakıp taksi ile hastaneye gittim. Ameliyathane bölümünde İdil Hocayı aradım. Sağ olsun hemen geldi. Kısa süre önce arkadaşlarımdan duymuştum, sırtıma iğne yapabilir mi, bu durumuma iyi gelir mi diye danıştım. İşte bana o sırada kuru iğne yapmanın iyi geleceğini söyledi ve sırtımın değişik yerlerine saç teli kalınlığında çok sayıda iğne batırdı. Sonradan öğrendim ki bunlar gümüşten yapılan iğnelerdi ve sadece bu iğne batırılıyordu. Ayrıca bir ilaç verilmiyordu. Bir çeşit akupunktur gibi ama daha bilimsel.
Zor nefes alarak, iki büklüm gittiğim yerde yaklaşık onbeş dakika sonra yürüyerek ve rahatlamış olarak çıktım. Tutulma olan yerde hala bir gerginlik vardı ama çok rahatlamıştım. Bu olaydan sonra birkaç defa daha tekrarladı ve aynı kuru iğne tedavisini yaptırdım. Bir dönemden sonra artık yaptırmama gerek kalmadı. Artık çok nadir tutulma, kas krampı yaşıyorum ama iğne yaptıracak kadar şiddetli olmuyor ve hissettiğimde aldığım bir iki ilaçla geçiyor.
Boyun ağrıları yukarıda anlattığım nedenlerin dışında daha pek çok hastalıktan kaynaklanabilir. Örneğin yüksek tansiyon sabahları ensede olan boyun ağrıları yapar. Biz cerrahlar bir ameliyata giriyoruz, aynı pozisyonda saatlerce durunca çıktığımızda boyun ağrısı yaşıyoruz. Yani pozisyon bozukluğu nedeniylede boyun ağrısı olabilir. Akşamları uygun olmayan pozisyonda televizyon seyretmek veya bilgisayar karşısında uzun süre oturmak da boyun ağrısı yapabilir.
Bu gibi ağrılarınız olduğunda öncelikle neden olduğunun bulunması gerekir. Bunun için ortopedi, fizik tedavi veya beyin cerrahisi uzmanlarına başvurabilirsiniz. Ama nedeni benim gibi biliyorsanız hemen bir ağrı polikliniğine gidin.
Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

CBÜ Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Doç.Dr. İdil Tekin Mirzai: BOYUN AĞRILARI ve AĞRI POLİKLİNİĞİ

Boyun Ağrısı nedir?
Boynumuz; servikal omurlar, bunların aralarındaki diskler, omurlar arasındaki eklem ve bağların dışında boyun adaleleri ile bir bütün olarak çalışır. Bu sayede servikal omurga, çok yönlü hareket imkanına sahiptir ve değişik seviyelerde, değişik hareketleri daha kolay ve daha fazla yapma özelliği taşır.
Boyun ağrıları her yaş grubunda karşılaşılabilen, yaşam kalitesini düşüren önemli bir sağlık problemidir. Her üç insandan birinin yaşamında en az bir kere boyun ağrısı geçirdiği kabul edilmektedir. Yapısal, fonksiyonel ve duygusal nedenler boyun ağrısına yol açmaktadır. Boyun ağrıları, boyun omurgasını oluşturan kemiklerin, eklemlerin, omurların arasında yer alan disklerin ve omurga etrafındaki kas ve bağların bozukluğu sonucu oluşur.

Boyun Ağrısı neden olur?
Çalışan insanlarda görülme sıklığı daha fazladır. Boyun ağrıları, servikal omurganın kötü veya yanlış kullanımından ya da bir travma sonucu zedelenmeden dolayı olabileceği için ağrıyı başlatan bölge ve oluşum iyi teşhis edilmelidir.
Yanlış duruş, psikolojik stres, soğuğa maruz kalmak, yorgunluk gibi etkenler boyun bölgesinde ağrı nedenidir. Uzun süreli bilgisayar - daktilo kullananlar, sürekli tek noktaya odaklaştıkları için boyun kaslarının yeterince hareket etmemesi sonucu ağrı çekerler.
Boyun ağrısı nedenleri kas iskelet sistemi kaynaklı mekanik nedenler, boyun dışı bölgelerin hastalıklarının neden olduğu ağrının boyun bölgesinde hissedilmesi ve boyun bölgesini tutan yangısal, enfeksiyöz ve tümöral hastalıklar olabilir.

Aşırı sinirlenme, stres boyun ağrısı yapar mı?
Özellikle stres boyun kaslarında kasılmaya neden olur ve boyun ağrısı ve gerilim baş ağrısı ortaya çıkar. Bu şekilde ortaya çıkan ağrılarda kas gevşeticilerin yanı sıra bölgeye yapılan enjeksiyonlar, gevşeme egzersizleri, fizik tedavi yapılması ve antidepresan ilaç verilmesi yoluna gidilir.

Boyun ağrısı yayılabilir mi?
Boyun ağrısına yol açan hastalıklarda ağrı bazı olgularda sadece ensededir. Bazı olgularda ise enseden başa, sırta, kollara ve hatta göğüse doğru yayılabilir. Sıklıkla hastanın boyun hareketlerinde kısıtlılık oluşur. Kola ve ele yayılan uyuşmalar, ellerde güçsüzlük hissi, baş dönmesi, sersemlik hissi sık dile getirilen yakınmalardır.

Nasıl tanı koyuyorsunuz?
Direk boyun filmleri, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans, EMG gibi yöntemler, kemik sintigrafisi gibi yöntemlerden hekimin uygun gördüğü biri veya birkaçı ile tanı konulur.
Ancak bazen tanısal yöntemler mevcut ağrıyı açıklayamaz. Saptanan patoloji ağrı ile ilişkili olmayabilir ya da hiçbir patoloji saptanmadığı halde ağrı mevcut olabilir. Bu durumda daha özel testler gerekir. Örneğin ağrının kaynağı olduğu düşünülen bölgeye lokal uyuşturucu yapılır. Ağrı %50’den fazla azalıyorsa bu girişim tanı koydurucu olur.

Pozisyon bozukluğu ve stres nasıl ağrıya yol açıyor?
Tekrarlayan aktivitelerde bulunma, kötü pozisyon ve psikolojik stres ile birleşince “aşırı kullanmaya bağlı zedelenme” tablosunu ortaya çıkarır. Uzun süre başın öne eğilerek veya aşırı yukarı kaldırılarak çalışılması kas yorgunluğu ve kas kısalmasına yol açarak boyun ve sırt ağrısına neden olur. Çalışma koşulları ve bilgisayar kullanımının artması nedeniyle sık karşılaşılmaktadır. Biz buna “tekrarlayan strese bağlı ağrı” diyoruz.

Bildiğiniz gibi bende Fibromiyalji var ve sık sık boyun ağrısı çekiyorum. Bu konuda okurlarımıza bilgi verebilir misiniz?
Fibromiyalji; süregen ağrı, tutukluk, yorgunluk ve vücudun bazı noktalarında derin hassasiyet ile tanımlanan bir hastalık grubudur. Ağrı, yaygın olmakla birlikte sıklıkla boyun ve bel bölgesinin derin dokularında hissedilir. Omuz, dirsek, diz ve ellerde de ağrı olabilir. Baş ağrısı sıklıkla eşlik edebilir. Hasta, el ve ayaklarının şiş olduğundan yakınabilir. Ancak şişlik sıklıkla saptanamaz. Sabahları dinlenmeden uyandığını ifade eden hasta sayısı oldukça fazladır.
Yakınmalar soğuk ve/ veya nemli hava, yorgunluk, psikolojik gerginlik ve hareketsizlikle artarken sıcak ve kuru havada, masaj ve aktivite ile azalır.

Fibromiyalji daha çok kimlerde görülür?
Genellikle kendisinden ve çevresinden beklentileri fazla olan kişilerde görülür. Sıklıkla 30- 60 yaşları arasında ve kadınlarda görülür.

Nasıl tedavi ediyorsunuz?
Fibromiyalji hastalığında tedavi oldukça güç ve yavaştır. Hastalık genellikle yıllar boyu devam eder. Çeşitli tedavi programları ile geçici bir rahatlama sağlanabilir. Ancak yakınmaların tamamen kaybolması nadirdir. Tedavide 1. basamak hastaya hastalık hakkında bilgi vermektir. 2. basamağı ise ağrıyı geçirme ve fonksiyonu artırmaya yönelik tedavi girişimleri oluşturur.

Boyun tutukluğu ve kireçlenmesi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve lokal ağrı ile karakterize bir tablodur. Masa başında çalışanlarda olduğu gibi boynu uzun süre aynı pozisyonda tutmak, yatarak televizyon seyretmek, uygun olmayan yastık ve yatakta yatmak gibi nedenler boyunda zorlanmaya yol açabilirler. Kaslarda kasılma gelişeceğinden boyundaki normal olan eğrilik azalır, boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olur. Boyna yönelik radyolojik tetkiklerin sonucu genellikle normaldir.

Servikal omurgayı meydana getiren kemik, bağ, kas gibi yapıların yozlaşması sonucu ortaya çıkan ve buna bağlı sinir ve damarsal bozuklukları da içeren klinik tabloya ise kireçlenme diyoruz. Nedenlerinin yaşlanma, mikrotravmalar, makrotravmalar, duruş bozuklukları ve genetik faktörler olduğu düşünülmektedir. Boyun ağrısı, kola yayılan ağrı, baş ağrısı, boyunda tutukluk, kolda güçsüzlük - hissizlik- yanma- batma, ellerde zayıflık- beceri azalması- uyuşma- karıncalanma, kulak çınlaması, baş dönmesi ve bulanık görme gibi yakınmalara neden olabilir.

Boyun fıtığı da ağrıya yol açıyor değil mi? Kısaca bu konuda da bilgi verebilir misiniz?
Boyun omurgasını oluşturan kemiklerin arasında yer alan diskler şok emilimi görevini görür. 40 yaşından sonra diskin normal-jelatin yapısı bozulur. Disk dejenerasyonu daha çok ilerleyen yaşla oluşmakla beraber, yaşam tarzı, genetik, sigara içme, beslenme ve fiziksel aktivite özellikleri tarafından da etkilenir.
Yaşın ilerlemesi ve travmaya maruz kalma durumlarında diskler yıpranmaya başlar. Dıştaki tabaka giderek incelir, ani yapılan ters bir hareket sonrasında yırtılır. Disk dışarı doğru taşarak aynı seviyedeki sinir köküne baskı yapar. Böylece boyun-kol ağrısı ve o kolda uyuşma, karıncalanma, bazen de güçsüzlük hissedilir. Hasta düzenli olarak boyun egzersizlerini yaparak ve boyun koruma prensiplerine uyarak ağrının sık tekrarlamasını önleyebilir.

Ne tür yaralanmalar boyun bölgesine zarar verir?
Boyun başı taşıdığı ve çok hareketli olduğu için zedelenmelere çok açıktır. Motorlu araç kazası, dalma, spor kazası ve düşmeler sonucu boyunda zedelenmeler kolaylıkla oluşabilir. En çok kas ve bağlar gibi yumuşak doku zedelenmeleri oluşsa da, bazı ağır yaralanmalar boyun kemiklerinde kırık ya da kaymaya yol açarak omurilik zedelenmelerine neden olabilirler.

Boyun ağrılarını önlemek için yapılması gerekenler nelerdir?
Boyun duruşunun (postür) düzgün olması
Boyun-sırt bölgesinin güçlendirilmesi
Boyunda travmadan ve tekrarlayıcı stresten kaçınma
Düzgün beslenme
Düzenli fiziksel aktivite
Sigarayı bırakmak
İş yerinde ergonomik düzenlemeler yapmak

Boyun ağrılı hastalara önerileriniz nedir?
Çalışmanıza sık ara verin. Masada veya arabada otururken kısa aralar verip ayağa kalkın, kısa yürüme ve gerinme egzersizleri yapın.
Çalışma sandalyenizi ve bilgisayarınızı ayarlayın. Otururken kalçalarınızın hizası dizlerinizden hafifçe daha yukarıda olmalı, baş ve boyun doğru pozisyonda olmalıdır.
Çok sayıda veya kalın yastıkla yatmayın, televizyon izlerken kanepenin koluna başınızı dayayıp uyuyakalmayın!
Telefonun ahizesini omuz ile boynunuzun arasına sıkıştırarak konuşmayın.
Germe ve güçlendirme egzersizleri yapın.
Omurga sağlığı için yürüyün ve yüzün.

Boyun ağrılarını nasıl tedavi ediyorsunuz?
Öncelikle kas kökenli ağrılar değerlendirilir. Analjezik ve kas gevşetici ilaçlar, fizik tedavi, gevşeme terapisi, kuru iğne veya tetik nokta enjeksiyonları tedavinin başlıca yaklaşımlarıdır. Güçlü ve kalıcı spazm söz konusu ise botilinum toksini enjeksiyonu da gündeme gelebilir.

Hasta için uygulaması daha konforlu olduğundan ilaç tedavisi ilk olarak denenmelidir. Özellikle akut dönemdeki boyun zedelenmelerinde boyunluk verilebilir. Uzun süreli veya devamlı kullanımda boyun kaslarında zayıflama ve boyun hareketlerinde kısıtlılık gelişebileceği için kısa süreli kullanım önerilmektedir.

Fizik tedavi ve rehabilitasyon öneriyormusunuz?Olguların çoğunda fizik tedavi ile düzelme sağlanabilmektedir. Bazı olgularda elle yapılan tedaviler olan spinal mobilizasyon ve manipulasyon tedavileri de oldukça yüz güldürücüdür. Ancak mutlaka bu konuda eğitimli ve deneyimli hekimler tarafından uygulanmalıdır.
Hangi tedavi uygulanırsa uygulansın, kalıcı bir iyileşme için doktor tarafından düzenlenen boyun egzersiz programı yani “rehabilitasyon” tedavinin esasını oluşturur. Egzersiz programı her hasta için ayrı düzenlenir. Boyun kaslarını germe egzersizleri ve boyun kaslarını güçlendirici egzersizler uygulanır.
Ağrı kaynağı eklemler ise eklemin içine lokal anestezik ve kortizon enjeksiyonu veya eklemin sinirine blok tedavisi uygulanmalıdır.

Ağrı kliniğinizde uyguladığınız tedavilerden de bahsedebilirmisiniz?Ağrı disk kökenli veya sinir kökü basısına bağlı ise Anestezi-Ağrı kliniklerinde röntgen altında diskin ve sinirin üzerine iğne ile yaklaşılarak lokal anestezik ve steroid enjeksiyonları yararlı olur. Ağrılı bölgeye yerleştirilen bir kateter aracılığı ile bu ilaçlar sürekli uygulanabilir. Bu işlemlerin yeterli olmadığı daha şiddetli ağrılarda ağrıyı ileten sinirler radyofrekans dediğimiz radyo dalgaları ile bloke edilebilir. Ağrılı diskin içine de radyo dalgaları ile tedavi yapılabilir. Omurilik stimülasyonu bir sonraki tedavi seçeneğidir.

Ne zaman ameliyat öneriyorsunuz?
Buraya kadar anlattığım yöntemler yeterli olmadığında omurga cerrahisi gündeme gelir. Boyun fıtığı nedeniyle mesane ve barsak fonksiyonlarında bozulma, tedaviye rağmen kas gücü ve duyu kusurunun ilerlemesi, sinir kökü baskısına bağlı ağrının tedavi ile giderilememesi durumunda cerrahi tedavi uygulanır.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Meme Kanserinde Tedavi

Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Bu hafta da sizlere meme kanseri hakkında bilgi vermek istiyorum. Geçen hafta yazdığım gibi hepimizin etrafında bir meme kanserli tanıdığı var. Oldukça yaygın olarak görülüyor. Benim öğrenciliğimde kanser erkeklerde sık görülür diye öğretirdi hocalarımız. Günümüzde artık kadınlarda da kanserin sık görüldüğünü biliyoruz. Bu artış kadınların da daha çok çalışma hayatına girmesi, sigara içiminin yaygınlaşması gibi faktörlere bağlanıyor.
Ayrıca genel olarak kanser vakalarının artmasından modern yaşam şekli de sorumlu tutulmaktadır. Modern yaşamda hem beslenme hem de gece uyumanın azalması, vücudumuzda koruyucu ve onarıcı bir hormon olan “melatonin”in de daha az salgılanmasına bu da daha sık kanser görülmesine yol açtığı düşünülmektedir. Son yıllarda kadınların daha çok çalışma hayatına katılması, genel olarak kimyasal, hormon içeren sağlıksız beslenme, hemşirelik gibi gece çalışmasının yoğun olduğu branşlarda kadınların daha çok çalışması ve bence çok önemli bir başka faktörde güzelleşmek uğruna pek çok kanserojen maddenin alınması, kadınlarda kanserin görülmesini arttırmaktadır. Bunların içinde en sık görüleni de meme kanseridir.
Geçen hafta Bodrum’da Uluslararası Beslenme ve Kanser Kongresi (Nutrition and Cancer) olduğunu söylemiştim. Bu kongrede “Prostat Kanserinde Borun Etkileri” başlıklı sunumu gerçekleştirdim. Ayrıca kanser ve beslenme konusunda da dünyaca ünlü, çok sayıda araştırma yapan meslektaşlarımla tanışma ve onlarla sohbet ortamı buldum. İnanın tüm konuşmalar bizim Pazar yerleri gibiydi. Yani sağlıklı beslenmede, beslenme ile kanserden korunmada başı çeken besinlerin başında hemen hemen tüm taze sebzeler, soğan, sarımsak, yine taze meyveler ve özellikle böğürtlen, yaban mersini, elma; ve başta zencefil ve zerdeçal olmak üzere tüm baharatların çok önemli yeri var. Uzmanlar çok sayıda araştırma yapıyor. Yakın gelecekte bunlarla ilgili çok önemli gelişmelerin yaşanacağını ümit ediyorum.
Sağlıklı beslenme konusunda hemen her yazımda sizlere önemli mesajlar vermeye çalışıyorum. Yazılarımı takip edenler bunları hatırlayacaktır. Emin olun o kadar ayrıcalıklı, o kadar güzel fırsatlara sahibiz ki bu şehirde; anlatamam… Başta tüm pazarlarımızda doğal sebze ve meyve bulma fırsatımız var. Yine çoğunda köylü pazarları mevcut. Bunlara çok önem vermeliyiz ve desteklemeliyiz. Şahsen ben her hafta Karaköy pazarına ve Laleli pazarına çıkıyorum. Bol bol sebze, salata malzemesi alıyorum. Köyden yumurtamı getirtiyorum. Sütümü, etimi Emin abiden (Kasap Emin) alıyorum. Yani doğal beslenmek için imkanlarımız çok fazla. Bu değerlerin kıymetini bilmeliyiz. Toplantılarda Ankara, İstanbul’da yaşayan meslektaşlarımla konuşuyorum da onlar ancak büyük alışveriş merkezlerinden alışveriş yapabiliyorlar.
Bu haftaki konuğum yine genel cerrahi uzmanı Prof.Dr.Teoman Coşkun. İki haftadır çok değerli vaktini bize ayırdığı için kendisine çok teşekkür ediyorum.
Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

CBÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof.Dr.Teoman COŞKUN: MEME KANSERİNDE AMELİYAT!

Memede bir kitle ele geldiğinde edildiğinde ne yapılmalı?Meme dinamik bir organdır. Yani menapoza kadar meme her ay kendini doğacak bebeğe süt verebilmek için meye hazırlar. Gebelik gerçekleşmez ise meme dokusunda ortaya çıkan tüm bu hazırlık geri döner. Meme dokusunda oluşan aylık değişiklikler sertliklere de yol açar. Genelde kitle olarak adlandırdığımız bu sertliklerin %80’i iyi huyludur. Bu nedenle kesinlikle telaş etmeden meme hastalıkları konusunda deneyimli bir genel cerraha başvurmak gerekir. Uzman tarafından yapılan muayene sonrası bulgulara ve hastanın yaşına göre ultrasonografi ve/veya mamografi ile lezyon değerlendirilir. Bu değerlendirme sonrasında kesin tanı konamamış veya kitlenin kötü huylu olabileceğinden şüphelenilen kadınlarda biyopsi yapılır. Biyopsi memeye en az zarar veren yöntem seçilerek yapılmalıdır. Özel iğnelerle yapılan biyopsiler her zaman bıçakla kesilerek alınan biyopsilere tercih edilmelidir. Burada bilinmesi gereken önemli nokta, kitlenin kanser olduğu ve biyopsinin bıçakla alındığı hastaların önemli bir kısmında memeyi koruyarak cerrahi tedavi yapma fırsatının kaçırıldığıdır.

Meme kanseri nasıl tedavi edilir? Memenin tam veya bir kısmının alınması mümkün mü?Meme kanserinin tedavisinde temel prensip tümör dokusunun vücuttan uzaklaştırılmasıdır. Uzaklaştırma işlemi memenin tamamını alarak veya meme koruyucu cerrahi denilen meme içindeki tümörü çevresinden yaklaşık 1 cm.lik temiz meme dokusuyla birlikte çıkararak yapılabilir. Yani cerrahi tedavi için her zaman memenin tamamının alınması gerekmemektedir. Bugün cerrahlar mümkün olduğunca memeyi korumak için uğraş vermektedirler.

Nasıl karar veriyorsunuz?Meme koruyucu cerrahi yapılabilmesi için meme/tümör oranının uygun olması gerekir. Yani meme büyük, tümör küçük olmalıdır. Böylece tümör çıkarıldıktan sonra memede şekil bozukluğu olma olasılığı azalır. Ayrıca, tümör çıkarıldıktan sonra geride tümör hücresi bırakılmamış olur. Tedavinin tamamlanabilmesi için koruyucu cerrahi yapılan memeye mutlaka radyoterapi verilir. Radyoterapi verilmeyen hastalarda tümör nüksünün yüksek olduğu bulunmuştur. Sonuç olarak: 1) tümör tüm memeyi kaplamış ise, 2) memenin genel yapısını bozmadan tümör tam olarak çıkarılamıyor ise ve 3) cerrahi sonrası radyoterapi verilemeyecek ise bu hastalara meme koruyucu cerrahi yapılamaz. Bu hastalarda tüm memenin alınması gerekir.

Koltuk altı neden temizlenir? Her hastada koltuk altının temizlenmesi gerekir mi?Meme kanserinin ilk yayıldığı yer koltuk altı bezeleridir. Eğer koltuk altı bezelerine tümör hücreleri yayılmış ise bu bezeler çıkarılmalıdır. Koltuk altına yayılım olmayan hastalarda bezelerin çıkarılmasına gerek yoktur. Koltuk altı bezelerine yayılıp yayılmadığı “bekçi lenf nodu biyopsisi” adı verilen özel bir yöntemle anlaşılır. “Bekçi lenf nodu biyopsisi” bu konuda eğitim almış ve belirli bir deneyime sahip cerrahlar tarafından yapılmalıdır.

Meme alındıktan sonra rekonstrüksiyon yani plastik operasyon yapılabilir mi?Meme dokusunun tamamının çıkarıldığı hastalarda tekrar meme oluşturmaya “rekonstrüksiyon” denir. Memenin tekrar oluşturulması için yapay protezler kullanılabileceği gibi kişinin kendi dokusu da kullanılabilir (Resim). Bazen bu iki yöntem birlikte de uygulanabilir. Meme rekonstrüksiyonu meme kanseri tedavisinin ayrılmaz bir parçasıdır. Buradaki en önemli nokta hastanın yeni bir meme yapılması konusundaki isteğidir.

Memenin oluşturulması hangi aşamada yapılır?Zamanlama açısından 2 tür rekonstrüksiyon vardır:
1. Meme kanseri ameliyatı ile aynı seansta yapılan rekonstrüksiyon: Genellikle erken evre hastalık için uygundur. Kanser tedavisi açısından güvenli ve günümüzde tercih edilen yöntem budur. Hastaya psikolojik avantajı yanında estetik yapının daha güzel olması, ikinci bir cerrahiye gerek duyulmaması gibi avantajları da vardır.
2. Geç dönem rekonstrüksiyon: Tüm kanser evrelerinde yapılabilir. Tekrar memenin oluşturulabilmesi için son kemoterapi ve radyoterapiden en az 6 ay geçmesi gerekir.
Meme kanseri tedavisi bir bütündür. Tekrar meme oluşturulması istenen hastalarda genel cerrah ve plastik cerrah birlikte çalışmalıdır.

Meme protezleri konusunda bilgi verebilir misiniz?Protez denince silikon kılıftan yapılmış, içinde silikon jel veya serum bulunan, meme şekli verilmiş yapılar gelir. Genellikle memesi alınmış kadınlarda göğüs duvarı üzerindeki göğüs kaslarının altına yerleştirilir. Erken ya da geç dönem rekonstrüksiyonlarda protez kullanılabilir. Özellikle geç dönemde yerleştirilecek ise öncesinde göğüs kasları altına doku genişleticiler konarak protez için yer oluşturmak gerekir. Protez yerleştirmek, hastanın kendi dokusuyla meme oluşturma işlemi ile karşılaştırıldığında daha kolay ve daha kısa bir işlemdir. Sarkmamış ve ışınlanmamış, küçük ve orta boyutta memelerde daha iyi sonuç alınır. Kullanım süresinin kısıtlı olması nedeniyle genç bayanlarda en iyi seçenek değildir. Ayrıca radyoterapi uygulanacak hastalarda sonuçları yüz güldürücü olmayabilir. Radyoterapi ve protez genellikle birbiriyle bağdaşmaz olarak kabul edilir.

Erken evre meme kanserinde tedavi şansı nedir?Meme kanseri erken evrede özellikle kanser koltuk altı bezelerine yayılmadan yakalandığında, bu hastalıktan tamamen kurtulmak mümkündür. Meme kanseri erken evrede yakalandığında tedaviye en iyi yanıt veren kanserlerin başında gelir. Bu hastaların 10 yıllık yaşam süreleri %80 ve üzerindedir.

Hangi durumda ayrıca kemoterapi de vermek gerekir?Kemoterapi, kanser hücrelerinin vücuda yayılma olasılığı bulunan hastalara verilir. En kaba tanımıyla koltuk altı bezelerine tümör yayılımı varsa ve tümör boyutu 1 cm.den büyük ise bu hastalara kemoterapi önerilir.

Hormon tedavisi nedir?Meme kanseri aynı zamanda kadınlık hormonları ile ilişkili bir hastalıktır. Temelde meme kanseri gelişiminde kadınlık hormonları dediğimiz östrojen ve progesteron hormonu başrolü oynar. Tüm meme kanseri hastalarının %85’i hormona bağımlıdır. Hormona bağımlı tümörlerin tedavisinde bu hormonların etkisini azaltacak ilaçların kullanılmasına “endokrin tedavi” denir. Temelde bu ilaçlar ya östrojen hormonunun yapımını engellerler ya da bu hormonun kanser hücrelerine bağlanıp bu hücreleri beslemesini engellerler. Yan etkileri son derece az olan bu ilaçlar meme kanseri tedavisinde yeni bir çağ açmışlardır.

Işın tedavisi (radyoterapi) nedir?Radyoaktif ışınlar ile tümör hücrelerinin öldürülmesidir. Meme koruyucu cerrahi yapılmış tüm hastalara ışın tedavisi verilmelidir. Memesinin tümü alınmış kadınlarda ise, tümör ileri evrede ise radyoterapi düşünülür.

Mamografi nedir?Mamografi her iki memenin X-ışını ile incelenmesidir.

Mamografi ne zaman çektirilir?Yapılan çalışmalar 50 yaşında herhangi bir şikayeti olmayan kadınlarda mamografi ve düzenli fizik muayenenin meme kanserinden ölüm oranını %20-30 oranında azalttığını göstermiştir. Bu nedenle uluslar arası kuruluşların önerileri 40 yaşından sonra her yıl fizik muayene eşliğinde mamografi çekilmesi yönündedir. Bugün için üst yaş sınırı yoktur. Yüksek riskli grupta ise durum biraz daha farklıdır. Bu kişilerde izlem şöyle olmalıdır:
a.İzlem meme kanseri olmuş en genç akrabadan 10 yaş erken başlamalıdır.
b.20 yaşına kadar kendi kendine muayene
c.20 yaşından itibaren 6 ayda bir kez klinik inceleme
d.25 yaşından itibaren mamografi çekilmesi
e.Altı ayda bir rahim ve yumurtalıkların muayene ve incelemesi yapılmalıdır.

Mamografi çektirmeye giderken nelere dikkat etmeli?1.Mamografide düşük de olsa radyasyon verilmektedir. Mamografide her memeye 2 olmak üzere toplam 4 film çekilir. Her mamografi filmi için alınan radyasyon dozu 1 akciğer filminkine eşittir. Az da olsa radyasyon alındığı için kişinin gebe olmaması gerekir.
2.Çekilen filmlerin iyi çıkabilmesi için memenin ödemli olmaması gerekir. Bunun için en uygun zaman adet dönemi bitimidir. Böylece sıkıştıran memede ağrı da minimun düzeyde kalır. Mecbur kalınmadıkça mamografi zamanı adet dönemlerine göre ayarlanmalıdır.

Erkeklerde de meme kanseri görülür mü?Evet. Erkeklerde de meme dokusu vardır. Ancak östrojen hormonu yoktur. Bu nedenle meme kanseri oldukça nadirdir. Her 135 kadına karşılık 1 erkekte meme kanseri görülür.

Türkiye’de meme kanseri görülme sıklığı nedir?Ülkemizde yaklaşık her 7 kadından 1’inde meme kanseri görülmektedir.
Meme kanseri tedavisini kim yapar?
Meme kanseri tedavisinde radyoloji, patoloji, genel cerrah, onkoloji, radyasyon onkolojisi ve plastik cerrahi bilimleri birlikte çalışır. Ancak bu geminin kaptanı genel cerrahtır.

BEL FITIĞINDA TEDAVİ

Sevgili Manisalı Hemşerilerim,
Hafta sonu gazeteye uğradım ve editörümüz Levent beye nasılsınız dediğimde “pek keyfimiz yok” dedi. Hayırdır ne oldu dediğimde ise “ne yapalım maçlar yok” deyince gülüştük. Sanırım futbolu önemli yapan bir başka özelliği ise sosyal bir aktivite işlevi de görmesi. Evet; bu hafta futbola ara verdik. Bu nedenle hafta sonumuz biraz sönük geçti. Almanya’dan da 3 gol yedikten sonra keyfimiz kaçtı. Bu nedenle pek futboldan bahsetmek istemiyorum. Ama spordan ve özellikle yüzmeden bahsedeceğim. Ama önce konumuz bel fıtığına biraz değinelim.
Benim yaptığım görüşmelerden sonra anladığım şu: gerçekten bel fıtığınız varsa sakın ola, belimi çektircem, kupa tutturcam, hamamda masaj gibi tehlikeli yollara sapmayın. Bu sırada ufak problem daha ciddi hale gelebilir. Fakat hocam; falanca yaptırdı, gözümün önünde iyileşti; sürünerek götürdük yürüyerek geldik diyeceksiniz ve haklısınız. Benim en yakın arkadaşımda bana yemin ederek anlatıyor, Akhisar sanayisinde biri var, belim tuttu mu iki büklüm ona gidiyorum, belimi çekiyor ve çok iyi geliyor diye kaç kez anlattı bana. Tabii ki bu da doğru; yalan söyleyecek hali yok herhalde. Bunları aynen hocalarımıza da sordum ve anlattılar.
Şuan isimlerini vermeyeceğim ama bel ağrısına yol açan birçok hastalık var. Bunlardan sadece birinin adı bel fıtığı. Diğerleri ile ilgili olarak yine uzmanlarla görüşüp size bilgi vereceğim. Bel ağrısına yol açan ve beldeki kaslarla ilgili ağrılar olabiliyor. Bu gibi fıtık dışındaki ağrılarda masaj, sıcak, ovma, gerdirme gibi etkiler ağrının azalmasına yol açabiliyor. Ben kendi yaşadıklarımdan örnek verecek olursam, evimi taşırken sırt ve omuz kaslarımda bir kramp oldu ki nefes alamayıp yere yığıldım. Annem hemen araba ile hastaneye götürdü ve Anestezi Bölümünde bulunan Ağrı Birimin’de uygulanan akupunktur benzeri iğne tedavisi var hemen onu uygulattım ve dönüşte arabayı kullandığım gibi evi taşımaya da devam ettim. Sanırım sizlerin yaşadığı da buna benzer bir durum. Sevgili meslektaşım ve bu gibi durumlarda hayatımı kurtaran Doç.Dr.İdil Tekin hocaya buradan çok teşekkür ederim. Kendisini yakın gelecekte bu sayfada konuk edeceğim.
Sonuçta bel ağrısından yakınanlar öncelikle bir beyin cerrahisi uzmanına muayene olacak ve gerçek problemin ne olduğu ortaya konulacak. Ardından bel fıtığı ise ve ameliyat gerekmiyorsa doktorunuzu dinlemenizi öneririm. Ama yok sorununuz kas krampı gibi ağrılardan kaynaklanıyorsa benim önerim, ne olduğunu, ne tür problemlere yol açabileceğini yani komplikasyonlarını bildiğimiz ve çözebileceğimiz tıbbi yöntemleri tercih etmeniz. Yok biz bildiğimizi okuruz diyorsanız da diyecek lafım yok; yolunuz açık olsun. Ama bel siniriniz zarar görürse de bana tanıdığım beyin cerrahı var mı diye sormayın, söylemem.
Aslında tüm bu hastalıkların altında modern, hareketsiz, fazla kilolu yaşam şekli geliyor. İşte bu yüzden günümüzde sağlıklı olmak için yapılacak en önemli şey sağlıklı beslenmek ve spor yapmak. Hocam iyi de imkan var mı demeyin. Her mahallede spor aletleri içeren parklar görüyorum. Hangi spor derseniz yüzme derim. Şehrimizde bildiğim kadarıyla 2 otel, 1 üniversite birde spor müdürlüğü olmak üzere 4 iyi havuz var. Oteller ücretli, üniversite herkesi almıyor, peki olimpik havuz ne güne duruyor orada. 4-5 ay açık havuza girilebilecek hava koşulları var şehrimizde. Kapalı havuz mu? O başka bahara kaldı galiba.
İl Spor Müdürlüğünün olimpik havuzu halkın daha geniş ve etkin kullanımına sunması için biraz daha çaba göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü spor sağlıktır.
Sağlıkta Gündem’i okuyun, sağlıklı yaşayın.

BELİNİZE NASIL ÖZEN GÖSTEREBİLİRSİNİZ ?

OTURURKEN:Sert sandalyede omurganız dik olarak, bir veya iki diziniz kalçanızdan daha yukarıda olacak şekilde oturun. Kısa dinlenme süreleri için koltuklu sandalye çok iyi destek sağlar.

AYAKTA DURURKEN:Beliniz düz olarak ayakta durmaya çalışın. Ayakta çalışırken beldeki çöküklüğü hafifletmek için ayak iskemlesi kullanın. Dizlerinizi bükmeden öne doğru eğilmeyin. Bayanlar için orta yükseklikteki topuklar beli daha az zorlar. Topuksuz ayakkabılardan sakının.

YATARKEN:Sert yatakta yatın. Yumuşak yatakların altına 2 cm kalınlıkta kontrplak koyun. Yüzüstü yatmayın. Sırtüstü yatarken dizlerinizin altına bir yastık koyun. Yan yatarken bacaklarınızı kalça ve dizden bükük olarak tutun.

ARABA KULLANIRKEN:Koltuğunuz sert olmalı. Pedalları kullanırken bacağınızın tam gerilmemesi için direksiyona mümkünse yakın oturun.

KALDIRIRKEN:Kaldırmayı uygun şekilde güvenli yapın. Dizlerinizi bükün, yükü vücudunuza yakııı tutun ve kalkmak için bacak adalelerinizi kullanın. Ani hareketlerden sakının. Ağır herhangi bir şeyi belinizden yukarı seviyeye kaldırmayı denemeyin.

ÇALIŞIRKEN:
Ağır iş yapmayınız. İmkânınız varsa yorgunluğu hissetmeden önce bir işten diğerine geçin. Eğer bütün gün büroda çalışıyorsanız fırsat buldukça kalkıp etrafta dolaşın.

EGZERSİZ:
Bel ağrınız geçince düzenli egzersiz yapın, (yürüme, yüzme v.s.) Fakat güçlü bir harekete teşebbüs etmeden önce, adalelerinize ısınma ve gevşeme fırsatı vermek için yavaş başlayın.

ABDOMINAL EGZERSİZLER: •Serbest olarak sırtüstü yere uzanın ve başınızı yerden 4-5 parmak kadar yukarı kaldırın, bu pozisyonda 3 sn. tutun ve indirin.Aynı hareketi(1) eller göğüste birleşmiş, (2) eller omuzlara değerken, (3) eller nvuçiçi önde olacak şekilde alın üstündeyken ve (4) eller ensede birleşmiş olarak tekrarlayın.(5) Aynı hareketi dizler bükük ellerle dizlere uzanarak tekrarlayın.

•Sırtüstü yatar pozisyonda bir bacak diz bükülmeden kaldırılabildiği kadar kaldırılır ve beş aşamada yavaşça indirilir, Her aşamada bacak 5 sn. Tutulur.

MOBILIZASYON EGZERSİZLERİ:
1.Kedi - Deve : Emekleme pozisyonunda sırt çukurlaştırıp kamburlaştırılır.Aynı pozisyonda iken bir kol öne doğru kaydırılarak uzatılırken diğeri dirsekten bükülür. Aynı hareket öbür kolla da tekrarlanır.
2.Rotasyon: Bir taburede dik olarak otururken vücut belden itibaren kollarla beraber yanlara doğru çevrilir.
3.Yüzüstü yatar pozisyonda iken, kalça yerden kaldırılmadan 5 aşamada eller üstünde kalkılır.

CBÜ Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi Uzmanı Prof.Dr.Mehmet Selçuki: BEL FITIĞINDA AMELİYAT!

Bel fıtığı tedavi edildikten sonra tekrar edebilir mi?
Bel fıtığı, hasta, ameliyat sonrası yasaklara uymaz ise tekrar edebilir. Tüm yasaklara uyması halinde dahi, % 5 ihtimalle tekrar söz konusudur. Zira bazen şiddetli bir aksırık ya da öksürük bile omurlar arasından kıkırdak parçasının dışarı çıkıp tekrar can yakmasına neden olabilmektedir.
Bu nedenle, hastanın, cerrahi sonrasında, ağır kaldırmamak, öne eğilmemek ve beli zorlamamak gibi yasakları çok dikkat etmesi gerekmektedir. Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, yapıla girişim bozuk parçayı tamir etmediğine, yenisi ile değiştirmediğine göre bozuk parça artık can yakmıyor olabilir ama hala bozuktur. Bu nedenle yasaklar ömür boyu sürecek yasaklardır.

Bel fıtığı tedavi edilmezse başka hangi sorunlara yol açabilir?
Bel fıtığı cerrahisi, kıkırdak dokusunun sinir dokusunu sıkıştırması sonucu, sıkışıklığa neden olan kıkırdağın oradan alınması işlemidir. Sıkışıklığa neden olan kıkırdak alınmaz ise sıkışık kalmaya devam eden olan sinir dokusu bir süre sonra çalışmayı durduracaktır. Yani bir felç oluşacaktır. İşşin kötü yanı, sinir dokusu küserse, barışması güç bir dokudur. Bu nedenle küstürmeden, tabiri caiz ise naz yaparken gönlünü almak en doğru davranıştır.

Bel fıtığı hastalarının yaptığı yanlışlar nelerdir?
Bel fıtığı hastalarının yaptığı en büyük yanlışlardan bir tanesi, her beli ağrıyanın aynı hastalığa sahip olduğunu sanıp, komşusuna iyi gelmiş olan tedavi yönteminin ( ister tıbbi isterse tıp dışı olsun) kendinse de iyi gelebileceğini düşünmesidir. Yukarıda değinmeye çalıştım gibi, aynı şikayetlere neden olan farklı farklı durumlar vardır.
Bir başka büyük yanlış ise, kendilerine defalarca anlatılıyor olmasına rağmen, tedavi sonrası (ilaçla – cerrahi) yasaklara uyma konusunda titizlik göstermemeleridir.
Sıkça sorulan sorular arasında, “bel fıtığı ameliyatının tehlikesi olup olmadığı” vardır. Bel fıtığı ameliyatları büyük bir başarı ile yapılmaktadır ve uzun zamandır bir sorun ile karşılaşmamaktayız. Bence en büyük tehlike, hastanın ameliyattan sonra rahatlaması ve ağrılı olduğu dönemleri unutarak yasak olan hareketleri yapmaya başlamasıdır. Devamı halinde fıtığın tekrarlaması kaçınılmaz olmaktadır. Bu durumda ise, ikinci bir ameliyat söz konusu olabilmekte, ikinci ameliyat da hem olana hem de yapana daha çok sıkıntı yaşatmaktadır.

Bel fıtığı fizik tedavi ile iyileştirilebilir mi?
Eğer, daha önce de değindiğim gibi, omurlar arası kıkırdak zedelenmesi mevcut ve gerçek bel fıtığı oluşmamış ise fizik tedavinin tabii ki, hastanı rahatlamasında rolü vardır. Bu tip hastalar zaten, cerrahi girişim gerekmeyen hastalardır. Fizik tedavi ile rahatladığında, bel fıtığının fizik tedavi ile iyileştiği kanısına varması ise yanlış bir sonuçtur. Biz de, gelen hastalarda, cerrahi girişim gerekmiyor ise zaten ilaçla tedavi yolunu seçmekteyiz. Bazı hastaların ağrı ve yakınmalarının inatçı olması durumunda tabii ki fizik tedavi yardımcı olmakta ve hastaları rahatlatmaktadır. Ancak, “bel fıtığı fizik tedavi ile iyi olur bu nedenle cerrahi girişim gerekli değildir” gibi bir düşünce hem yanlıştır hem de geç kalmak nedeni ile geriye dönüşü olmayan kötü sonuçlara yol açabilir.

Merkez Efendi Devlet Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr.Muzaffer Kilci: Bel fıtığında fizik tedavisi

Bel Fıtığını nasıl tedavi ediyorsunuz?Kısa süreli yatak istirahati hastanın en rahat ettiği pozisyonda ve iyi bir yatakta olmalıdır. Yatak sert ve düzgün olmalı, vücut ağırlığı ile göçmemelidir. Sırt üstü uzanıp bacakların altına yastık koymak en iyi dinlenme şeklidir. Ağrı kesici, kas gevşetici ilaçlar faydalıdır. Fonksiyonel skolyoz (omurganın yana eğriliği) varsa korseleme gerekebilir. Korse kullanımı uzun süre olmamalıdır.

Bel fıtığının fizik tedavi ile tedavisinde ne tür cihazlar kullanıyorsunuz?Yüzeyel ve derin ısıtıcılar, düşük frekanslı akımlar ve çekme-gerdirme cihazları kullanıyoruz. Bu cihazlar yardımıyla hem kasları gevşetebiliyor hem de ısıtabiliyoruz.

Bel fıtığı tedavisinde egzersizin yeri nedir?Genel sağlık açısından olduğu gibi bel sağlığı içinde sporun ve sağlıklı iken yapılacak egzersizlerin önemi büyüktür. Bel, sırt ve karın adalelerini güçlendirmek için eklem ve yumuşak dokuların esnekliğini arttırmak için gerekli spor ve hareketlere ömür boyu devam edilmelidir.
Bel fıtığı rahatsızlığına yakalananlar hastalığın akut ağrılı döneminde bu hareketlere başlamamalı, istirahati tercih etmelidir. Ani ve zorlayıcı hareketlerden uzak durmalıdırlar. Ani gelişen ağrılı dönemin tedavisinden sonra spora başlanmalı ve hayat tarzı haline getirilmelidir.

Bel Fıtığı ile ilgili doğrular ve yanlışlar nelerdir?Yanlış: 20-25 gün kesin yatak istirahati yapılmalıdır.
Doğru: 2 gün yatak istirahati yeterlidir
Yanlış: Fizik tedavi sırasında ağrı olursa bırakılmalıdır
Doğru: Fizik tedavinin özellikle ilk 3 gününde ağrıların artması normaldir. Sabırla devam edilmelidir.
Yanlış: Fizik tedavinin etkisi ancak birkaç ayda belli olur
Doğru: İlk 10 seans sonrası hastanın ağrılarında bir gerileme olmuyorsa fizik tedaviyi sürdürmenin bir anlamı yoktur. Bir sonraki tedaviye geçilmelidir.
Yanlış: Bele balık bağlama, bardak çekme, masaj gibi alternatif yöntemler fıtığı yerine sokar.
Doğru: Bu gibi alternatif yöntemler sadece kan dolaşımını arttırır, fıtık üzerine bir etkisi olmaz.
Uzmanımızın önerdiği hareketleri gazete sayfamızda görebilirsiniz.

26 Ekim 2010 Salı

BEL FITIĞI

Sayın Manisalı Hemşerilerim,
Bu hafta sizlere çok önemli olduğuna inandığım bir konu hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Konumuz: BEL FITIĞI. Bu konuda muzdarip olan, sıkıntı çeken çok sayıda birey var aramızda. Toplumun çoğunda bir şekilde bel ağrısı tecrübesi var. Hepimiz ya ağır bir cisim kaldırdığımızda ya da ters bir hareket yaptığımızda bel ağrısı çekiyoruz. Bunların hepsine topluca BEL FITIĞI oldum, belim ağrıyor diyoruz.
Bu konu aslında beni de çok ilgilendiriyor. Çünkü yıllar önce Dokuz Eylül Üniversitesinde öğrenci iken, acil nöbeti tutuyordum. Sürekli koşuşturmaktan bel ağrılarım olurdu. O zamanlar çok spor yapıyordum ve buna rağmen ağrılarımın olması beni şaşırtıyordu. Sınıf arkadaşlarımdan birisi bel fıtığı tanısıyla ameliyat olup rapor olunca ben de kendimden şüphelendim. O yıllarda her yerde şimdiki gibi klima yoktu. Sadece bilgisayarlı tomografi odasında klima vardı. O da tomografi ısınıp zarar görmesin diye alınmıştı. Bizde, ne yalan söyleyeyim, vakit buldukça tomografi odasındaki sedyelerde 1-15 dakika uyur, dinlenmeye çalışırdık. Tam o sırada acilde birlikte nöbet tuttuğum Enis abi ile birlikte dinleniyorduk. Şimdi kendisi ultrason konusunda çok deneyimli bir radyologtur. “Abi benim hep belim ağrıyor,ne dersin?” dediğimde; zaten tomografi odasındayız yat hemen bir filmini çekeyim demiş ve çekmişti. Ardından bana “L3-4’te protrüzyon ve L5-S1’de herniasyon var; yani fıtıksın” demişti. Aldı mı beni bir korku! Ertesi gün hemen Prof.Dr.Emin Alıcı’ya gittim. Kendisini medyada hatırlarsınız, iki dönem üniversite rektörü oldu. Hiç unutmam; odasında filmimi aldı, şöyle bir baktı ve dedi ki “Talha! Yarın hemen yat, seni ameliyat edeyim”. Tabii ben herkesin yapacağı üzerine kaçtım. Çünkü daha yeni bir arkadaşım beyin cerrahisine ameliyat olmuş ve ağrıları tam geçmemişti. Ben de herkes gibi kortum ve ameliyattan kaçış aradım. Ortopedi, fizik tedavi uzmanları ve psikiyatristlere bile danıştım. Vücut hareketlerime, kiloma dikkat etmem gerektiğine inandım. Önce kilo vermeye; daha doğrusu sağlıklı beslenmeye yöneldim. Ardından tüm spor faaliyetlerini çıkardım hayatımdan. Fakat bir dönem sonra psikiyatri hocamız bu davranışın da normal olmadığını, yaşamda gerçeklerden asla kaçılmaması gerektiğini söyleyince, dikkatli olarak spor yapmaya başladım. Ama bu kez önce ısınma hareketleri, ardından dikkatli hareketler yapıyor ve kendimi çok hırpalamıyordum.
Uzun lafın kısası hala o ağrılarla birlikte yaşıyorum. Ameliyatta olmadım. Neden mi? İşte yanıtlarını çok güzel bir şekilde üniversitemizden, beyin cerrahisi uzmanı hocamız, Prof.Dr.Mehmet Selçuki veriyor. Her bel ağrısı tıbbi olarak bel fıtığı değil! İşte bu yüzden bel ağrısı çeken bazı kişiler halk tabiriyle “bel çekili”, “faytoncu”, “sanayideki bel çeken adam” dan fayda görebiliyor. Çünkü onlar gerçekten bel fıtığı hastaları değil. Bunları size gelecek haftalar da anlatmaya çalışacağım. Bel fıtığı ile ilgili genel bilgiler hakkında Manisa Devlet Hastanesi, Nöroşirürji (Beyin Cerrahisi) uzmanı Dr.Ercan Çakır ile görüştüm. Kendisi bize değerli bilgiler verdi. Daha çok tedavi ile ilgili kısımlar ise Prof.Dr.Mehmet Selçuki hocam ile görüştüm. Her iki meslektaşıma da çok teşekkür ediyorum. Konu çok önemli olduğu için haftaya da tedavisine ve fizik tedavi konusunda neler yapılabileceğine devam edeceğim.
Hafta sonu sayın İl Sağlık müdürümüz Dr.Ziya Tay, Manisa Aile Hekimleri Derneği başkanımız ve değerli meslektaşım Dr.Tayfun Çiğdem ile birlikte Antalya’da “Ulusal Aile Hekimleri Kongresi”ndeydim. Manisamızı en güzel şekilde temsil ettik. Hatta Denizli’li meslektaşlarımız “Manisalılara özeniyorum, sağlık müdürü ve üniversitesiyle, aile hekimlerinin yanında durduklarını görmek çok keyifli” dedi.
Manisaspor konusunda konuşmak istemiyorum. Şımarmak her zaman tehlikelidir. İstikrar önemlidir.
Sağlıkta Gündem’i okuyun sağlıklı yaşayın.

Manisa Devlet Hastanesi Beyin Cerrahisi Uzmanı Dr.Ercan Çakır: BEL FITIĞI

Bel fıtığı nedir?
Hemen hemen her insan hayatının bir bölümünde bel ağrısından yakınır. 45 yaş altı çalışanlarda fiziksel fonksiyonlarını kısıtlayan, sakat bırakan en sık neden bel ağrısıdır. Bel fıtığı, omurların arasındaki disk dediğimiz yumuşak kıkırdak kıvamındaki yapının taşmasına bağlı omurilik veya sinir köklerine bası yapmasıdır.

Halk arasında kullanılan bel kayması, bel ağrısı gibi terimlerin hepsi aynı hastalık mı?
Halk arasında tüm bel ağrıları bel fıtığı olarak değerlendirilir. Oysaki her yüz bel ağrısının 3-5 i gerçek bel fıtığıdır. Bel ağrısının en sık nedeni belin ve vücudun yanlış kullanımına ve kötü duruşa bağlı yumuşak doku zorlanmasıdır.

Bel fıtığının belirtileri nelerdir?
Bel fıtığının; bel ağrısı, sağ veya sol kalçada bıçak batması tarzı ağrı sağ veya sol bacağa yayılan ağrı, karıncalanma, his azlığı, ayağın yukarı aşağı hareketlerinde kuvvet azlığı veya tam kuvvet kaybı gibi belirtileri vardır.

Hangi belirtiler bel fıtığı ile karışır?
Bel adale ağrıları, fasya yırtıkları, ligaman dejenerasyonları da belde künt ağrılar oluşturduğundan bel fıtıkları ile karışır. Halk arasında bel kayması diye nitelenen listezis dediğimiz rahatsızlıkta benzer bulgular verir . Kesin tanı radyolojik tetkiklerle konulur.
Duruş bozuklukları ve yumuşak dokudaki zorlanmalar, kireçlenmeler, kanserler, iltihabi ve mikrobik hastalıklar, kemik hastalıkları ve kırıklar da bel fıtığı ile karışabilirler.

Bel fıtığı kimlerde görülür?
Bel fıtığı genel olarak ağır işlerde çalışan işçi sınıflarında daha çok görülür. Risk faktörlerini 3 gruba ayırabiliriz: işle ilgili, kişisel ve psikolojik nedenler.
İşle ilgili olanlar; ağır fiziksel aktivite ile çalışmak, uzun süre aynı pozisyonda çalışmak, öne eğilerek çalışmak, kalçalar sabitken beli gövdeyi döndürmek, ağır kaldırmak veya taşımak, tekrarlamalı iş titreşime maruz kalmaktır.
Kondisyon azlığı, sırt bel kaslarının güçsüzlüğü, şişmanlık, sigara içmek ise kişisel faktörlerdir.
Psikolojik faktörler de iş memnuniyetsizliği, monoton iş, aile ve iş hayatındaki sorunlar diyebiliriz.

Bel fıtığı teşhisi nasıl konur?Bel fıtığı teşhisi yukarıdaki bulguları mevcut hastalarda; düz bel grafisi ile yine lomber dediğimiz bel bölgesine çekilen bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans tetkikleri sonrası net olarak konulur.

Hamilelikte bel fıtığı nasıl değerlendirilmeli?
Hamilelikte bel fıtığı tesbit edilen hastalar zorunlu olmadıkça gebelik süresince konservatif yani koruyucu yöntemlerle takip edilmelidir.

Bel fıtığı olanlar hamile kalmadan önce nelere dikkat etmeli?
Bel fıtığı olan kadınlar hamile kalmadan önce mutlaka bir uzmana muayene olmalıdırlar. Eğer fıtık konservatif yöntemlerle giderilemeyecek seviyede ise hamile kalmadan önce ameliyat olmalarını öneririm. Koruyucu yöntemlerle düzelebilecek olan hastalarda ise karar doktorla birlikte alınmalıdır.