Sayfalar

29 Haziran 2010 Salı

Ağız ve Diş Sağlığımız: KORKUNUN DİŞE FAYDASI YOK!

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Yoğun bir çalışma ve emek sonrası gençlerimizin üniversite sınavları bitti ve yaz tatili başladı. Bizde iki haftadır ilanını vermemize rağmen yayınlayamadığımız ağız ve diş sağlığı konusunu bu hafta yayınlıyoruz. Ağız ve sağlığı genellikle yaşamı tehdit etmiyor gibi görünür ve bu yüzden çok fazla önemsenmez. Ama genel sağlık için çok önemlidir. Ağız ve dişlerdeki bir takım problemler sindirim sisteminden, insanın konuşmasına kadar birçok işlevi olumsuz etkiler. Hatta bazen ağız kokusu çiftlerin boşanmalarına varan toplumsal sorunlara bile yol açabilmekte. İşte bu nedenle ağız ve diş sağlığına çok önem vermeliyiz. Bu nedenle Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi Başhekimi Ammar Hekimoğlu’nu ziyaret ettim ve hastane hakkında bilgi aldım. Yeni hastanenin şuan mevcut olan Merkez Efendi Devlet Hastanesi sınırlarında meteorolojinin önündeki alana yapılacağı müjdesini verdi. Hatta planını birlikte inceledik, açıkçası biraz küçük olması dışında ben çok beğendim. Değişik bir mimari ile plan yapılmış. Küçüklük konusunda ise ileriye dönük olarak yetmeyebilir izlenimi verdi, ama tabii ki şuan ki mevcut şartlara göre çok daha iyi olacak.
Hiç düşündünüz mü niye diş sorunlarımızı genellikle erteleriz?
Yanıtını ben vereyim: HEPİMİZ DİŞ HEKİMİNDEN KORKUYORUZ! Çünkü acı çekmek istemiyoruz. İkinci en büyük neden ise ulaşılabilirlik sorunlarıydı. Ben hekim olmama rağmen diş hekimlerine gitmeye çekinirdim. Eskiden diş poliklinikleri vardı, yoğunluktan temizlik sıkıntısı çekerdik, bir özensizlik vardı maalesef. Geçenlerde dolgu yaptırmak için Diş Hastanesine gittiğimde çok sevindim. Çünkü her hastaya ayrı açılan aletler, sıra sistemi tıkır tıkır işliyor ve işiniz en iyi şekilde gerçekleşiyor. Günümüzde artık bu sorunlar yavaş yavaş azalıyor. Geriye korku sorunu kalıyor. Onun için de bizlerin yapacağı bir şey yok artık ama çocuklarımıza bari bu korkuyu aktarmayalım. Bu nedenle de 3-5 yaşlarında şikayetleri olmasa da çocuklarımızı diş hekimleriyle tanıştırmalıyız. Önümüzdeki haftalarda çocuklarda ağız ve diş sağlığı ile ilgili konularda da sizlere değerli bilgiler vereceğim.
Mevcut hastanemizde çok sayıda diş hekimi var ve ayrıca periodonti, endodonti, protez ve pedodonti konularında uzman diş hekimlerimizde var. Gelecek haftalarda hem bu uzmanlık alanlarıyla ilgili hem de hastalıkları hakkında yayınlarım olacak.
Ben maalesef görsel olarak iyi bir diş yapısına sahip değilim. Önce küçük yaşta tetrasiklin içtiğim için sararmış dişlerim. Ardından da iyi bir fırça eğitimi almadığımız için lise yıllarında diş bakımını çok iyi yapmadım. Bu nedenle çok sayıda çürük, dolgum filan var. Şimdi geriye dönüp baktığımda üzülüyorum, keşke bir daha başa sarabilsem de dişlerim daha sağlıklı olsa… İşte belki de bu nedenle kendi kızıma her akşam dişlerini fırçalamasını göstermeye çalışıyorum ve diş sağlığına çok önem veriyorum. Hiç olmazsa onlar ileride pişmanlık duymasınlar. Bu hafta genel ağız ve diş sağlığı hakkında bilgileri diş hekimlerimiz Asım Tokul ve Muammer Sürer’den öğrendik. Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Ben hekimlerimizden öğrendiğimi bir iki cümleyle özetlemek istiyorum: günde en az iki kez dişler fırçalanacak, arada diş ipi kullanılacak, macun florür içeren olacak, pahalı macun illaki çok iyi demek değil-doktora danışılacak, sert cisimlerle dişler kurcalanmayacak ve sağlığın olmazsa olmaz kuralı; aslında hasta olmadan kontrole gidilecek.
Sağlıkta Gündemi okuyun sağlıklı yaşayın.

Manisa Ağız Ve Diş Sağlığı Merkezi Başhekimi, Diş Hekimi Ammar HEKİMOĞLU: YENİ HASTANE BİNASI MÜJDESİ VERDİ

Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi ve çalışma koşulları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bu merkez yaklaşık 5 sene önce kurulmuş o zaman için bu kadar çalışanı yokmuş bugünlerde ise 46 hekimimiz var, idari personel, diğer yardımcı personel ve taşeron firmaların elemanlarını eklersek toplam çalışanımız 150’yi bulur. Bakılan hasta sayısında ise baya artış oldu, günlük 750-850 hasta arasındadır. Bütün bunları göz önünde bulundurarak: bu hizmetin, bu kadar dar ve yetersiz mekanlarda verilemeyecek hale geldiği ortadadır. Yani bu mekanlar misyonunu yitirmiştir, yakında değişeceği müjdesini verebiliriz.

Hangi dallarda uzman hekimleriniz mevcut?
Uzman hekim(bir dalda doktora yapmış hekim) sayımız 4 tür, Periyodonti (diş eti hastalıkları), Pedodonti (çocuklara yönelik tedaviler), Protez (tüm protez işlemleri içerir, Endodonti (dişin iç yapısı yani kanal tedavileriyle ilgilidir).

Diş ile ilgili her türlü hastalığı tedavi edebiliyor musunuz?
Maalesef hayır, örneğin: dişlerde oluşan diş çapraşıklarını ve sürme bozuklukları ORTODONTİ uzmanımız olmadığından yapamıyoruz , aynı şekilde bazı tam gömük diş vakalarında ÇENE CERRAHİSİ uzmanımız olmadığından müdahale edemiyoruz aynı sebepten dolayı da implant (çene kemiği içinde vida yerleştirme) yapamıyoruz.

Diş sağlığı açısından hastanenizin uzman veya hekim eksiği var mı?
Yukarıda bahsettiğimiz iki uzmanı bu mekana şimdilik getiremedik, MANİSA için büyük kayıp, çünkü bu hastalar İZMİR’e sevk ediliyor.

Hastanenizde tedavi olacak hastalara randevu sisteminiz hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Hastanemize ilk defa gelen hastalar hemen muayene edilir acil yapılması gereken ne varsa yapılır, diğer işlemler için (dolgu, protez gibi) randevu verilir. İnternet sitemizde ayrıca sesli görüşme de yapılır, telefondan da randevu alınabilir.

Ağız ve diş sağlığımız için neler öneriyorsunuz?
Ağaç yaşken bükülür misali, hastalık oluşmadan hastalığı önlemek gerekir. Yani bu işe çocuk yaştan itibaren başlamak, en önemlisi mekanik temizleme yani diş fırçalama alışkanlığını çocuklara kazandırmak gerek bu da büyüklerden örnek alarak ve teşvik edilerek olur, ikinci önemli husus periyodik olarak altı aylık hekim kontrolü, bunun yanında beslenme alışkanlıkları da önemlidir. Örneğin abur cubur, asitli içecekler ve şekerli gıdalar… Fazla tüketilmemesi, sigara ve alkolden uzak durulmasını tavsiye ediyoruz.

Manisa Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Diş Hekimi Muammer SÜRER: FIRÇALAMAK İÇİN YEMEK ŞART DEĞİL!

Diş çürüğünü nasıl önleyebiliriz?
Diş çürüğünü önlemenin en etkili yolu tabi ki düzenli fırçalamaktır. Bunun yanında diş ipi kullanımı ve gargara kullanımı da çürüğü engellemek için yapılması gereken temizlik yöntemleridir.

Fırçalama günde en az kaç kez yapılmalı?
Diş fırçalama günde üç kez yapılmalıdır. Genelde bilinen yemeklerden sonra diş fırçalanması gerektiğidir ancak öğün atladığımız durumlarda da dişlerimizi fırçalamamız gereklidir. Çünkü fırçalama sonrası yaklaşık 8 saat sonra (yemek yemesek bile) ağız içerisindeki bakteri seviyesi tekrar üst seviyeye çıkar.

Bir diş fırçasını kullanma süresi ne kadar olmalı?
Diş fırçasının kullanım süresi 5-6 aydır. Yani en geç 6 ayda bir fırçanın değiştirilmesi gereklidir.

Doğru diş fırçalama nasıl olur?
Fırçanın kuru olması önemlidir. Diş fırçası fırçalama öncesi suyla ıslatılmamalıdır. Fırçalama sırasında belli bir sıraya uyulmalıdır. Fırçalama yaparken her iki çeneyi ayrı fırçalamak gerekir. Mesela üst çenenin iç tarafından ve en arka dişten (sağ veya sol)başlanarak fırça dişe ve diş etine 45 derece açıyla gelecek şekilde yerleştirilip diş etinden dişe doğru süpürür tarzda fırçalanmalıdır. Bu hareket 3-4 defa tekrarlandıktan sonra fırça yaklaşık bir diş veya bir fırça boyu kaydırılarak üst iç taraf bitirilip üst dış tarafa geçilmeli, üst çene tamamlandıktan sonra alt iç ve alt dış taraf temizlenmelidir. Daha sonra dişlerin çiğneyici yüzeyleri fırçalanmalı. Son olarak da dil fırçalanmalıdır.

Dilin fırçalanmasını da öneriyor musunuz?
Evet, dilin fırçalanmasını öneriyoruz. Ağız ortamında bulunan bakterilerin büyük çoğunluğu dil üzerinde bulunmaktadır. Dilin bakterilerin tutunmasına ve üremesine uygun yapısından dolayı bu bölgedeki bakterilerin uzaklaştırılması için dilin fırçalanması kesinlikle gereklidir. Fırçalama işlemi dilin arkasından öne doğrun yapılmalıdır.

Diş fırçası seçerken nelere dikkat etmeliyiz?
Diş fırçası seçerken kaliteli fırçalar kullanmakta yarar vardır. Tavsiye edebileceğimiz diş fırçası tipi enine 4 sıra, boyuna 6-8 sıra yuvarlatılmış kılları bulunan fırçalardır.

Sadece fırçalama yeterli mi, mutlaka macun kullanılmalı mı?
Diş fırçalamanın asıl amacı ağza yerleşmiş bulunan bakteri ve yiyecek artığını ağız ortamından uzaklaştırmaktır. Macun kullanımı elbette gereklidir. İçerisinde bulunan dişin dokusunu destekleyici ve ağzın hoş kokmasını sağlayan maddeler vardır ancak asıl olan bakterinin ve yiyecek artığının ağız ortamından uzaklaştırılmasıdır.

Hangi diş macunu?
Şu an piyasada bulunan diş macunlarının hemen hepsi bizim için gerekli olan flor ve benzeri destekleyici maddeleri yeterli seviyede içerisinde bulundurmaktadır. Bu yüzden hangi macun ile fırçalamak isterseniz onu kullanabilirsiniz. Eğer özellikli bir diş macunu kullanımı gerekli ise bunun diş hekimine sorularak kullanılmasında fayda vardır.

Manisa Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi, Diş Hekimi Asım TOKUL: DİŞ SAĞLIĞI İÇİN FIRÇA YETMEZ!

Ağız ve diş bakımı için fırça ve macundan başka neler kullanılabilir?
Ağız ve bakımı için fırçalama yoluyla yapılan mekanik temizlik yanında ağız hijyenini sağlamada yardımcı bazı enstrüman ve kimyasal maddeler vardır. Bunlar arasında diş ipleri, ortodontik tel ve apreyler ile sabit protezleri temizlemek için özel olarak hazırlanmış fırçalar, ağız gargaraları başta olmak üzere son yıllarda çeşitleri giderek artan sıvı ağız bakım ürünleri sayılabilir.

Diş ipi nasıl kullanılır?
Ortalama 30 cm diş ipini kesin ve parmağınıza dolayın. Boş tarafını diğer elinizdeki parmağınıza dolayın. Parmaklarınızla diş ipini gergin olarak tutun. Nazik bir biçimde diş ipini dişlerinizin arasından geçirin. Diş ipini her bir dişin yan tarafına tutarak yukarı aşağı sıyırın. Diş ipi kirlendiğinde parmağınıza sarın ve diğer parmağınızdan temiz kısımdan biraz daha açın. Son olarak, dişleriniz arasındaki her boşluk için tekrarlayın. Değişik özellikte diş ipleri bulunmakla birlikte flor içeren tipleri ara yüz çürüklerini önlemekte yararlıdır.

Sıvı ağız bakım ürünlerini öneriyor musunuz?
Evet. Bu ürünler fırçanın ulaşamadığı mekanik temizliğin yeterince yapılamadığı bölgelerle, dil ve çevre dokularda hijyen sağlamak için yararlıdır. Bu ürünler, hekim tavsiyesi olmadan gelişigüzel ve gereğinden fazla kullanılırsa, normalde var olması istenen faydalı ağız içi bakterileri (flora) istenmeden ortadan kalkacağı için ağız içi mantar enfeksiyonları gibi hastalıklara yol açabilir.

Bu ürünleri kullanma diş fırçalamanın yerini tutar mı?
Hayır. Bu ürünler fırçalamaya ek olarak kullanılması gereken ürünlerdir. Mekanik temizleme olmadan hiçbir zaman tek başına yeterli bakımı sağlamaz.

Kürdan kullanımı konusunda düşünceleriniz nelerdir?
Kürdanın ağız bakımında yeri yoktur. Hem üzerinde taşıması olası mikroplar ile hem de mekanik yönden diş etine verebileceği zararlar göz önüne alındığında kürdan kullanımını tavsiye etmiyoruz.

Flor ne işe yarar?
Flor yetişme çağındaki çocuklarda dişlerin gelişimine katkıda bulunup mine tabakasının yapısına katılarak çürüklere karşı direnç kazanmalarını sağlar. Yetişkinlerde de hassasiyet giderici etkiye sahiptir. Kullandığımız diş macunları ve ağız bakım suları yeterli oranda flor içerse de diş hekiminiz sizin durumunuza göre ayrıca daha yoğun flor içeren preparatlar uygulayabilir.

Misvak gerçekten diş sağlığı için yararlı mıdır?
Evet. Misvak diş fırçasını fonksiyonunu görmesinin yanında içerdiği özel bir kimyasal maddenin etkisiyle ağız ortamındaki zararlı bazı bakterileri öldürür ve ağız kokusunu giderir.Diş ve dişetlerine parlaklık ve canlılık verir. Dişleri beyazlatır. Bunun yanında hazmı kolaylaştırıcı etkisi olduğu da araştırmalarla gösterilmiştir.

23 Haziran 2010 Çarşamba

SINAV KAYGISINA ÇÖZÜM: KENDİNİ VE SINIRLARINI BİL!

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Üniversiteye giriş sınavının birincisi geçti. Önümüzdeki hafta sonu da ikincisi olacak. Bu nedenle 2 haftadır ilan verdiğimiz ağız-diş sağlığı konularını haftaya işleyeceğim. Bu hafta da konumuz sınav stresi. Konuğumuz Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr.İsmail Yavaş. Ben kendisi ile yeni tanıştım ama sizler onu daha önceden tanıyor olabilirsiniz. İnternette biraz araştırınca çok sayıda yazı ve değerlendirmesini gördüm. Kendisine daha çok çözüm yollarını ile ilgili sorularımızı yönelttim. Geçen hafta da belirttiğim gibi bu branşta şehrimizde iki uzman doktorumuz var. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Uzmanlarımızın verdiği bilgiler dışında ben de sizler için faydalı olacağını düşündüğüm bazı bilgiler vermek istiyorum. Sonuçta ben de hem tıp doktoru hem de üroloji uzmanı yetiştiriyorum ve tüm hayatım sınavlarla geçti. Kanımca en önemli konu kişinin sınırlarını bilmesi ve kendini tanımasıdır. Eğer doğru hedefler koyarsanız ve gerektiği şekilde çalışırsanız başarı öyle veya böyle gelir sizi bulur, hiç merak etmeyin. Ayrıca bırakın çocuğunuz sizin olmak istediğiniz değil, kendi olmak istediği mesleği seçsin. Avukat mı olmak istiyor, götürün avukatlarla konuşsun, adliyeye götürün. Hangi mesleği seçmek istiyorsa o meslek sahipleri ile tanıştırın. Hangi üniversiteye gitmek istiyorsa oraya götürün, oranın havasını koklasın. Siz elinizden gelen her türlü yardımı yapın, desteği verin, bilgilerinizi aktarın ama bırakın kararı kendisi versin.
Hiç bir insan nasıl birbirine benzemiyorsa, zekamız ve özelliklerimizde benzemez. Bu nedenle asla çocuğunuzu başkaları ile kıyaslamayın. Sonuç endeksli değil, süreç odaklı ve yapıcı eleştiri sistemi geliştirin. Eleştiride kişiliği zedeleyici unsurları bulundurmamaya çalışın. Ayrıca çocuğunuzu sıkmadan, ama hep kontrol altında tutarak, yanında olduğunuzu hissettirin. Ona evinizde iyi bir çalışma ortamı sağlayın. O içeride ders çalışırken siz onunda seveceği dizileri, filmleri yüksek sesle izlerseniz konsantre olamaz. Veya her akşam bir misafir geliyorsa yine verimli çalışamaz. Çocuğunuz için siz de bazı şeylere katlanmak zorunda olduğunuzu unutmayın.
Sürekli doğruyu göstermeye çalışan ve bu yönde müdahale eden ebeveyn olmak yerine, rehber ve model olmayı tercih etmeliyiz. Uzmanların hep söylediği şeylerden biri de çocuğunuzun hata yapmasına şans tanımak, hatalarının sonucunda bedel ödemesine imkan bırakmak, güven ve cesaret vermek. Hadi son iki kısım tamam ama maalesef ben de ilk cümlede söylediklerimi yapamıyor, çok zorlanıyorum. Bence yaşamdaki en zor şeylerden biri, bir şeyin nasıl en iyi yapıldığını bilmenize rağmen, onu düşe kalka, hata ile başkasının yapmasını seyretmek. Neyse sonuçta “hocanın yaptığını değil, dediğini yapmalısınız!”.
Kazanamamak dünyanın sonu değildir. Yaşamda her zaman başka bir çıkış yolu vardır. Düşünceler endişeleri ve geriliminizi artırıyorsa; öğrenme yeteneğinizi azaltacaktır. Bu nedenle zihninizdeki endişe ve korkuları rafa koyun, sınav sonrası düşünmeye çalışın. Şimdi çalışma zamanı. Geçmişteki başarılarınızı ve öğrendiklerinizi düşünün, öğrenemediklerinizi değil. Her zaman “başaracak gücüm var” demeye çalışın.
Sınav sırasında son önerimde derin nefes alma taktiği. Bunu ben de zor ameliyatlarda uygularım. Aynı bebekler gibi karnınızı iyice şişirerek, ciğerlerinizi çatlarcasına gerdirerek, yavaş yavaş ama derin, 3 kez nefes alın. Göreceksiniz daha parlak düşünmeye başlayacaksınız. Umarım başarılı olacağız sonuçlar alırsınız, bu ülkenin geleceği sizlersiniz.
Sağlıkta Gündemi okuyun sağlıklı yaşayın.

SINAV STRESİNE PRATİK ÖNERİLER...

SINAV ÖNCESİNDEKİ TAKTİKLER
Yeni konu çalışmayı bırakın
Geçmiş yıllara ait soruları, cevapları ve çözüm yollarını dikkatle inceleyin
Uyku düzeninizi oluşturun, erken yatmaya alışın
Bir gün önce sınav yerinizi mutlaka görün
Son gece uyumak için ilaç almayın
Mutlaka sıkı kahvaltı yapın ancak midenizin bir sürpriz yapmasını istemiyorsanız yediklerinize dikkat edin
Evden çok erken çıkmak ya da geç kalmak stres yaratır
Sınavla ilgili evraklarınızı tam olarak aldığınızdan emin olun
Sınavın başlamasına 10 dakika kala tüm ihtiyaçlarınızı gidermiş olarak yerinize oturun
İhtiyacınız kadar su tüketin aşırısı zaman kaybına yol açacaktır.

SINAVA BAŞLARKEN
Sınav kitapçığını dikkatlice inceleyin. Tüm uyarıları dikkate alın. Önem verin.
Sınavınızın geçerli olması için kurallara uymak zorundasınız.
Yönergeleri doğru anlamak için çaba harcayın.
Yanıt anahtarının adınıza düzenlenmiş olup olmadığını kontrol edin.
Kitapçık ve cevap anahtarının ilgili bölümlerini dikkatlice doldurun.
Soru kitapçığının eksiksiz ve baskısının tam olduğundan emin olun.

SINAV ANINDA
Ana kelimelerin altını çizin, altı çizili sözcüklere ve olamaz, söylenmez, değildir gibi olumsuzluk eklerine dikkat edin.
Bütün seçenekleri okumadan cevap vermeyin.
Çeldiricilerin ilk şıklara konulma ihtimalini göz ardı etmeyin.
Soruları defalarca okuyup kafanızı karıştırmayın.
Yanlış seçenekleri bulup elemeye çalışın.
Anlamadığınız bir şıkkı otomatik olarak elemeyin.
Yanlışlığından emin olmadıkça verdiğiniz ilk cevabı değiştirmeyin.
Sınav şansınızı test etme yöntemi değildir, ya tutarsa? Demeyin. Çünkü tutmadığı gibi doğru yaptığınızı da kaybedersiniz.

Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr.İsmail Yavaş: Sınav Stresinde Ailelere Önemli Görevler Düşüyor!

Sınav stresini nasıl tedavi ediyorsunuz?
Sınav stresi bir kaygı bozukluğudur. Bir nevi performans kaygısıdır. Yani başarılı olmayacağı kaygısı performansını ortaya koymasını engeller. Çocuk ya da genç kaygısından dolayı gerçek kapasitesini ortaya koyamaz. Çünkü beyni dağılıyor gibi olur. Zihnini toparlayamaz. Kalbi çarpar. Kafası uyuşuyor gibi olur. Burada üzücü olan yıllar boyu yapılan çalışmalarda kişinin kendi gerçek kapasitesini ortaya koyamamasıdır.

Hipnozun tedavide yeri var mı?
Faydalı olmaktadır. Ancak tek tedavi seçeneği değildir.

Öğrencide hiç sınav stresi olmaması normal mi?
Belli bir dereceye kadar stresin olması doğaldır. Bu zaten başarılı olmak için gerekli olan stres ve kaygı düzeyidir. Sonuçta girilen bir sınavda lakaytlık olamaz. Korku ve stres başarının sigortasıdır. Ancak bu kaygı ve stres bumerang gibi kişinin kendisine dönerse o zaman bu faydalı olmaktan çıkmış, zarar yönü artmış bir kaygıdır.

Sınav stresinin faydalı yönü var mı? Dozu nasıl ayarlayabiliriz?
Her şeyin fazlası zarardır. İyiliğin bile aşırısı kötüdür. İnsan iki üç bardak su bir seferde gerekli olabilir. Ama bir kova içerse su zehirlenmesi olur. Ya da anne babaların dozunu aşan aşırı sevgi ve bağımlılıkları, ya da aşırı disiplin zararlıdır. Her şeyin azı karar çoğu zarardır.

Sınav öncesi rahat uyumak için önerileriniz var mı?
Son 3-4 günden itibaren hep aynı saatte yatmaya ve bu saatin geç olmamasına özen göstermelidirler. Yatmadan önce bir duş iyi gelebilir. Yatmadan önce fazla yemek yenmemelidir. Uyumak için son dakikada ilaç alınmamalıdır. Daha önceden alınan bir ilaç alınabilirse de son dakikada ilaç almak zararlı olabilir. Ihlamur çayı rahatlatıcıdır.

Sınav öncesi genel önerileriniz neler?
1.Anne babalar çocuklarını aşırı beklentiyle yüklememelidirler.
2.Son üç gün alel acele çalışılmamalıdır. Hiç bakılmamış bazı konulara isteniyorsa bakılabilir.
3.Aileler çocuklarına son günlerde özen göstermeli ve yanlarında olduklarını hissettirmelidirler.
4.Sınav sonucu iyi gelmesini istedikleri söylenebilir. Sonuca bir ödül konabilir ama her sonuçta değişen bir şey olmayacağı çalışmaya devam edileceği mesajı verilmelidir.
5.Çocuklar korkutulmamalı, eleştirilmemelidir.
6.Sınav yaşadığımız dünyanın bir parçasıdır. Zaman zaman kazanacak ya da kaybedeceğiz. Mühim olan yıkılmamak değil tekrar ayağa kalkabilmektir.
7.Birinci sene kazanamayıp ikinci sene kazanan çok çocuk gördüm. Acele etmek bazen gecikmeye neden olabilir.
8.Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan önce kendinden başlamalıdır.
9.Anne babalar ve çocuklar bunca zaman çalıştılar. Genelde görülen ne kadar çalıştılarsa o kadar derece elde edildiğidir.

Sınav sırasında uygulanabilecek taktikler nelerdir?
Heyecan anında yarım dakika mola verip şöyle bir çevrelerine bakabilirler. Sakinleşmek için karından nefes alıp verme önemlidir. Bazen üst üste 3 soru cevaplanamaz ve gençler paniğe kapılır. Biraz sabır ve istikrar sonrasında durumu düzeltir. Sonuçta bu bir yarıştır ve bu yarışta herkeste aynı koşullar söz konusudur. Olumsuzluklar herkes için geçerlidir. Sınav salonunda konuşan bir gözetmen varsa öğrenciler çekinmeden uyarmalıdırlar.

Rehber öğretmenlere sınav stresi konusunda önerileriniz var mı?
Öğrencilerle son bir toplantı yapabilirler ve duygu düşünce paylaşımı olabilir.

Sınav stresi sadece öğrencinin suçu değil; bu konuda aile ve öğretmenlere önerileriniz var mı?
Sonuçta başarılı da olmak var, başarısız da. Mühim olan elden gelenin yapılmasıdır. Bu yapıldıktan sonra gerisi önemli değildir. Atılan gol önemlidir. Ama daha önemlisi iyi bir maç çıkarmaktır. Bu maçta sadece futbolcular yani öğrenciler yoktur. Teknik direktör, antrenör ve diğer unsurlar da vardır. Fatura sadece çocuğun değildir. Herkes kendisinin ne yapabileceğine bakmalıdır. Lüzumsuz ve yıkıcı eleştiriler sonuç getirmez. Öz güveni zedeler.

Aile veya öğretmenlere yönelik Milli Eğitim müdürlüğü ile ortak eğitim seminerleri yapıyor musunuz?
Çeşitli seminer programlarına katılıyorum. Aileler kendilerine çekidüzen verdiklerinde toplum da kendine çekidüzen vermiş olacaktır.

17 Haziran 2010 Perşembe

SINAV STRESİNE ÇÖZÜM

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Bu hafta ve önümüzdeki hafta sonu gençlerimiz yaşamlarının en önemli sınavlarına girecekler. Yakınlarımda sınava giren olmadığı için son gelinen noktada isimleri ne oldu bilemiyorum. Hatta neden 2 ayrı hafta sonu onu da bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa öğrenciler ve daha çok anne babalar için çok stresli ve zor bir hafta sonu olacağı kesin. 25 yıl önce yaşadığım bu önemli günde bir miktar faydam olur düşüncesiyle sizlere “sınav stresi ve kaygısı” nedir, neden olur ve nasıl başa çıkabiliriz konularında bilgi vermeye çalışacağım. Bu konu ile “çocuk psikiyatrisi” bölümü ve uzmanları ilgileniyor. Gençler “biz çocuk muyuz?” demesinler çünkü yasal olarak sağlık alanında 18 yaşına kadar çocuk bölümü ilgilenir.
Manisamızda elimizdeki önemli değerlerden biri de Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi olması. Öncelikle çok iyi hizmet veriyorlar ve başhekim Dr.Ahmet Ayer’den tutun kapıda karşılayan görevlilere kadar tüm personel çok iyi ve deneyimli. 1989 yılında 5. sınıf tıp öğrencisi olarak geldiğim yıllardan bu yana hastanenin yüzü, imkanları kısaca her şeyi çok değişmiş. Dr.Ahmet Ayer önemli hizmetler veriyor; kendisine Manisamız adına çok teşekkür ederim. Daha düne kadar kanser hastalarım bile “siz bir psikiyatri desteği alın” dediğimde, yüzüme “ben deli miyim yahu” dercesine bakıyordu. Halbuki psikiyatri desteği almak için mutlaka deli olmak gerekmiyor. Benzer şekilde ruh sağlığımızı ilgilendiren her türlü sorunda psikiyatri desteği almaktan çekinmemeliyiz, ayıp değil! İleride uzmanlarımızla konuştukça sizlere bu tür konular hakkında da bilgi vermeye çalışacağım.
Şehrimizde 2 çocuk psikiyatri uzmanımız var. Bu hafta sınav stresi, kaygısı konusunda sorularımı Dr.Alper Bayrak yanıtladı. Söyleşimizin sizlere faydalı olacağını umuyorum. 5 yıl önce 38 yaşında doçentlik sınavını da başarıyla verdikten sonra yakınlarıma dedim ki “yaşasın! Bundan sonra tek bir sınav kaldı o da Allah’a vereceğim sınav, bu ömrümde başka sınavım kalmadı”. Takdir edersiniz ki sınav stresinin uzmanı değilim ancak hayatım hep sınavlarla geçtiği için sınav stresi nedir ne değildir oldukça fazla tecrübeye sahibim. Nasrettin hoca eşeğinden düşmüş herkes “doktor çağırın” diye bağırırken hoca “bırakın doktoru eşekten düşen var mı onu çağırın” demiş. İşte hocanın örneğindeki gibi bende hem sınava girecek gençlere hem de ailelere kendi deneyimleri de aktarmak istiyorum.
Sınav stresinin en büyük nedeni her şey normal ise yeterince hazırlanmamak ve belirsizliğin yarattığı korkudur. Dahası üniversite sınavı gibi uzun maraton gerektiren sınavlarda çocuğun çevresi ve ailesi bu sınava çok fazla anlam yükledikleri (haklı olarak) için de stres artmaktadır. Aslında sorun bir çocuğun tüm geleceğinin 3 saatle belirlenmek istenmesidir ve kanımca ilk yapılması gereken bu sistemin değiştirilmesidir. Aileler paralarını ve eforlarını, siyasi partilere tepkilerini dile getirerek harcasalar sistem daha uygar daha az stresli bir şekle getirilir düşüncesindeyim.
Üniversite sınavı sadece 3-5 ay veya son yıl sınavı değildir, yıllar içindeki birikimlerin sonucudur. Yani ilkokuldan bu yana iyi bir çizginiz varsa zaten başarı gelir sizi bulur. Fakat bu konuda herkesin kendine ait en iyi sistemi bulması gerektiğine inananlardanım. Yıllar içinde insan kendince bir sitem geliştirir ve artık en iyi o kalıpta algılar ve anlar. Bulduğu sistem yanlışta olsa o kişi için en iyisi odur. Artık sınava yaklaşınca bunu değiştirmenin bir anlamı yok. Bırakın en iyi anladığı şekilde çalışsın çocuğunuz. Aslında tüm sorun gençleri rahat bırakmakta, onlara güvenmekte ve tercihlerine saygı duymakta gizli. Kendi yapamadığınız veya uhdelerinizi çocuklarınıza şart koşmayın, siz ona yardım edin, doğrularınızı gösterin seçimi o yapsın, sevabıyla günahıyla sonucuna da katlanmayı bilsin. Bu arada yanıtlayamadığınız sorular veya zor durumlarda da önce rehber öğretmenlerden gerekirse de psikiyatri uzmanlarımızdan faydalanın.
Sağlıkta Gündemi okuyun sağlıklı yaşayın.

SINAV STRESİNE PRATİK ÖNERİLER:

•Birinci kural çocuğunuzun stresli olduğunu kabul edin

•spor ve egzersizden asla vazgeçirmeyin

•arkadaşlık ilişkilerinizi kesmeyin

•kendisini geliştiren ve zevk aldığı faaliyetlerle zaman ayırın

•bilgisayar, bilgisayar oyunları, internet ve TV gibi uğraşlar hem gerekli rahatlamayı sağlamaz hem de fazla vakit alır ve genci daha da büyük bir sıkıntı içine sokar.

DİKKAT! ÇOCUĞUNUZDA AŞAĞIDAKİ BULGULAR VARSA DOKTOR YARDIMI ALINIZ!

•aşırı uyuma

•uykusuzluk

•uykuya dalma güçlüğü

•sık uyanma

•kabus görme

•sabaha karşı alışık olmadığı bir saatte sıkıntı ile uyanma

•derse odaklanamama

•dikkat eksikliği

•iştahta aşırı artış ya da azalma

Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr.Alper Bayrak: Stresi Yenmek İçin Önce Kabul Edin!

Sınav kaygısı neden olur?
Bütün insanlarda, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe zarar verecek, bizleri amaçlarımızdan uzaklaştıracak durumlara karşı savunma amacını taşıyan bir sistem vardır. Bu sistemi çalıştıran durumlar genel olarak bizlerde kaygı, korku, gerginlik gibi hoş olmayan duygulara yol açar ve bu durumların değiştirilmesini ya da gelecek tehlikelerden korunmamızı sağlayan mekanizmaları harekete geçirir. Örneğin araçların çok hızlı seyrettiği, trafik ışığı, polis gibi düzenleyici unsurların bulunmadığı bir yolda karşıdan karşıya geçerken bir kaygı duyarız. Bu kaygıyı yaşadığımız için daha dikkatli olur ve bir kaza yaşamadan karşıdan karşıya geçeriz ya da vazgeçer başka bir yol ararız. Sonuçta bu durumda kaygı ve sıkıntı yaşamanın işimize yaradığı bir gerçektir. Eğer böyle bir sisteme sahip olmasaydık kaza geçirerek ölmemiz, sakatlanmamız ya da yaralanmamız kaçınılmaz olurdu. Aynı hastalığa sahip iki kişiden biri hastalığın sonuçlarından kaygı duyuyor ve ilaçlarını düzenli kullanıp verilen önerilere riayet ediyorsa elbette kaygı duymayan kişiye göre bu hastalıktan çok daha çabuk kurtulacak ya da hastalığın yarattığı olumsuz sonuçlardan daha az etkilenecektir. Bir öğrencinin önündeki sınav da onun eğitimini istediği şekilde devam ettirmesi, özsaygısı ve kişiye ait olası başka nedenlerle içinde bir tehlike içerir. Sonuçta kararında yaşanacak bir kaygının genci ders çalışmak konusunda motive edeceği bir gerçektir. Ancak bazen kişiye ait hassasiyetler, genel olarak kaygı düzeyindeki yükseklik ve sınavın getirebileceği olumsuzlukların aşırı olarak algılanması tedaviyi gerektirecek bozulmalara da yol açabilir.

Sınava girecek bir öğrencide sınav kaygısının normal mi yoksa müdahale etmeyi gerektirecek bir durum olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
Kaygının belli ölçülerde sorun çözümünde fayda sağladığını belirtmiştik. Bu durumda tedaviye gerek yok. Ancak genç, dersine çalışırken odaklanma ve dikkatini sürdürmekte zorlanıyorsa, uyku, iştah gibi alanlarda sorun yaşanıyorsa (aşırı uyuma ya da uykusuzluk, belirgin uykuya dalma güçlüğü, sık uyanma, kabus görme veya sabaha karşı alışık olmadığı bir saatte sıkıntı ile uyanma), iştahta aşırı artış ya da azalma, sınavda yaşanan aşırı kaygı nedeniyle beklenen başarının azalması durumlarında doktora başvurmak gerekmektedir. Bazen sınavda yaşanması beklenen kaygı ara dönemde de kişinin uyumunu bozabilmektedir. Bu nedenler mutlaka tedavi edilmelidir. Ancak şunu eklemeliyim ki sınava çok yakın bir zamanda yapılan başvurularda tedavi adına zorluk yaşamaktayız, ama erken gelinirse gencin yapısı ile ilgili çalışmak mümkün olabilir.

Kaygı ve stresin fiziksel belirtilerini anlatır mısınız?
Çoğu insan tamamını yaşamasa da ellerde titreme, çarpıntı, midede yanma, terleme, sıcak basması, nefes darlığı gibi belirtileri vardır.

Kaygının psikolojik belirtileri nelerdir?
Odaklanma güçlüğü, yoğun bunaltı, düşüncelerini belli bir noktaya odaklayamama en sık gördüğümüz belirtilerdir.

Sınav kaygısı ve başa çıkma yolları nedir?
Öncelikle ergenlik dönemi gibi kişinin yoğun bedensel değişiklikler yaşadığı, toplumsal rollerin değiştiği, kişiler arası ilişkilerde hassaslaştığı bir dönemde yaklaşan ve sıkıntı yaratan bir sınav-ders çalışma sürecine girmesinin yarattığı yükü anlayabilmemiz gerekir. Birçok istek ve ihtiyacın ertelenerek vaktin ve enerjinin önemli bir bölümünün ders çalışmaya harcanması başlı başına bir stres yüküdür. Aslında gençlerimizin bu dönemde böyle bir yükün altına sokulmaması daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Ancak bunu değiştirmek de pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle kişinin stres yükünün altında olduğunu kabul ederek spor ve egzersizden vazgeçmeden, arkadaşlık ilişkilerini kesmeden, kendisini geliştiren ve yaparken zevk aldığı faaliyetlerle ders çalışma arasında bir denge kurmasının önemi kaçınılmaz. Böyle zamanlarda bilgisayar, bilgisayar oyunları, internet ve TV gibi uğraşların gereken rahatlamayı sağlamadan, öngörülenden fazla vakit aldığı ve genci daha da büyük bir sıkıntı içine soktuğu benim kişisel bir gözlemim.

Derin nefes alma, gevşeme egzersizleri gibi bedensel uygulamalar faydalı mı?
Gevşeme egzersizleri kaygı ve gerginliğin yoğun yaşandığı durumlarda olumlu etkisini gördüğümüz yöntemlerdir. Ancak bütüncül bir yaklaşımın ve kişinin tüm yönleriyle ele alınıp anlaşılabildiği bir ortamın varlığında etki etmektedirler.

Sınav kaygısı yaşayan öğrencilere önerileriniz nelerdir?
Sınav anında yaşanan kaygı ve sınava hazırlık döneminde yaşanan beklenti kaygısını genelde birbirinden ayırmak gerekir. Sınav kaygısı genç için sınavın kişisel “anlam”ından büyük ölçüde etkilenir. Birçok genç için sınav bir meslek edinmenin, diğerlerinin arkasında kalmamanın önündeki kaçınılmaz bir engeldir. Bu durumda yaşanan kaygı doğal olarak çok daha fazla olmaktadır.

Psikolojik savunma mekanizmalarının olması çözümü güçleştirici faktör mü?
Buradan kastedilen sorunu yok sayma ise elbette sorun çözülmediği gibi artarak devam edeceğinden ve çözüm arayışına gidilmesini engelleyeceğinden güçleştirici olduğu söylenebilir. Ancak yaşadığımız tüm sorunlar için savunma mekanizmaları kullanılır ve bir ölçüde çözüm için gereklidir.

Sınav kaygısıyla baş etmede kimlerden yardım almalıyız?
Psikiyatrist ve psikologlar bu konuda sorun yaşayan gençlerimize yardımcı olabilirler. Doğal olarak ileri yaşlarda sınav olmadığı için genelde biz çocuk psikiyatri uzmanları daha çok bu konuyla ilgileniyoruz.

Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerin ailelerine öneriler var mı?
Sınava hazırlık döneminin aileler için de büyük bir sıkıntı kaynağı olduğunu kabul etmek gerekir. Sadece seyirci, yardımcı konumunda oldukları bu süreç annebabaların da uyumunu güçleştirmektedir. Ancak empatik bir tutumun faydalı olabileceğini düşünmekteyim.

Sınav öncesi çalışmayı bırakma için belirli bir süre var mı?
Bu daha çok eğitimcilerle ilgili bir konu gibi duruyor.

Sınav öncesi rahat bir uyku için ilaç veya beslenme gibi öneriniz var mı?
Sınava çalışırken içilen çay ya da kahvenin dikkat artırdığı bir gerçektir. Ancak fazlaya kaçıldığında ya da geç vakitte içildiğinde uyku üzerine olumsuz etkileri var. Dengeli beslenme önemli. Uyku için tavsiyem sınava çalışma sürecinde en azından uykuya dalmadan önce mümkünse de günün diğer zamanlarında da gençlerin kitap okumaları. Ayrıca radyo tiyatrosu dinlemenin de çok faydalı olduğunu görüyorum.

10 Haziran 2010 Perşembe

9 Haziran 2010: İDRAR KAÇIRMA

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Geçen hafta sonu Ulupark’taki oyun parkında kızımın başına gelen, hafif atlattığımız ancak çok ciddi yaralanmalara yol açabilecek kazayla ilgili hemen o gece yapılan müdahale için sevgili kardeşim Ertan Korkmaz’a teşekkür etmiştim. Bu hafta sonu yeniden olay mahalline gidip incelemelerde bulundum. Kırık parçanın değiştirilmiş olduğunu görmek beni çok mutlu etti. Bu nedenle Ertan’ın nezdinde görevlilere ayrıca teşekkür ediyorum.
Bizim toplumumuzda acayip bir umursamazlık, umarsız bir ruh hali var. Belki de benim gibi hekimler hep kazalar ve sağlık problemleri ile karşılaştığımız için bizde bir pimpiriklik var, bilemiyorum. Ama gördüğüm şu ki kimse yaşama çok değer vermiyor. Sonra da başına kötü bir şey gelince “yol kapalıydı, acilde kimse yoktu, çekil be önümden” şeklinde sorunu başka yerlere havale etmeyi tercih ediyorlar. Örnek vereyim; özellikle anneler bebek arabasını veya küçük çocuklarını genelde arabalara yakın tarafta tutmuyorlar mı? Çocuk bu, tam araç geçerken bir adım atıverir! Genelde gençler karşıdan karşıya geçerken araçların üstüne doğru yürümüyorlar mı? Herkes bir “don kişot”; yel değirmeniyle savaşıyor. Yoldan geçen arabaya kafa tutma ruh halini ben anlayamıyorum doğrusu. Bu tür kazalar insanın başına elli kere gelmez, bir gelir o da telafisi mümkün olmayan durumlara yol açabilir. Bu nedenle çocuklarınızı koruyunuz, onları uyarınız. Gördüğünüz aksaklıkları yetkililere hemen bildiriniz.
Bu vesile ile bir konuyu daha aktarmak istiyorum. Ulupark’ın batı kapısından Aynı Ali parkına doğru yürürken, köşedeki asker pazarına bir şey sordum. Genç arkadaşım “abi bizde o aradığınız yok ama karşıdaki Yasemin parfümeri yazan yerde olabilir” dedi. Gerçekten de orada aradığımı buldum ve satın aldım, çok önemli bir şey de değildi. Ancak bu durum bana çocukluğumdaki arastayı hatırlattı. Komşusuna hiç müşteri gelmezse arada bazı müşterileri oraya yönlendirirdi büyüklerimiz. Komşusu da nafakasını çıkarsın, evine ekmek götürsün derlerdi. Bu zihniyetle okumak için İzmir’e göçtüğüm 1982 yılından bu yana bir daha karşılaşamamıştım. O kadar hoşuma gitti ki anlatamam. Kendilerine de bunu anlattım ve tebrik ettim. Dolmuş şöförü arkadaşlarım bana kızmasınlar ama içlerinden bazıları 1 lira için aynı işi yaptığı arkadaşıyla yarışıyorlar, bu arada kırmızı ışıkta bile geçip yayaların hayatını tehlikeye atabiliyorlar. Halbuki sonuçta insanı aç bırakan hırstır, başka bir şey değil. Ayrıca başkalarına iyilik yapmak kalbimizi güçlendirir, mutlu oluruz. Böylece daha sağlıklı yaşarız.
Bu haftaki konuklarıma gelince her ikisi de meslektaşım. 1994 yılından beri beraber çalıştığım ve kliniğimizde kadın ve nörolojik üroloji sorumlusu Doç.Dr.Gökhan Temeltaş kendi konusu olan idrar kaçırma tedavisi hakkında bilgi verdi. Yine aynı konuda değerli meslektaşım Merkez Efendi Devlet Hastanesi Üroloji uzmanı Dr.Metin Ok’ta idrar kaçırma ile ilgili sorularımı yanıtladı. Bizler üniversitede hem bir düzen hem de daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak için hepimiz özel olarak ayrı konulara yoğunlaşıyoruz. Örneğin ben yıllardır ürolojik kanserlerle ilgileniyorum. Bu konuda araştırma yapıp, kongre, kurs ve toplantılara katılıyorum ve son bilgileri öğreniyorum. Bu diğer konuları bilmediğimiz veya ilgilenmediğimiz anlamına gelmiyor. Sevgili arkadaşım Gökhan’da daha çok kadınlarda gördüğümüz ama erkek ve çocuklarda da olan ve önemli toplumsal sorunlara yol açabilen idrar kaçırma ile ilgilenmektedir. Her iki meslektaşıma da çok teşekkür ediyorum.
Sağlıkta gündemi okuyun sağlıklı kalın.

Merkez Efendi Devlet Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr.Metin Ok: İdrar Kaçırma Kadınlarda Daha Çok!

İdrar kaçırma (İnkontinans) nedir?
İdrar kaçırma, mesane yani idrar torbası kontrolünün kaybolarak, kişinin isteği dışında, damlalar halinde veya daha yoğun olarak idrarın kaçması demektir. Mesane, kişi kendisi idrar yapmak isteyene kadar idrarı tutmakla sorumlu bir organdır. Bu işlevinde bir hata olduğunda kişi idrar kaçırır.

Ne sıklıkta görülmektedir?
Kadınlarda idrar kaçırma sanıldığından daha fazladır ve farklı araştırmalarda %14-49 arasında değişmektedir. Ancak, birçok kadın bu durumu, doğumun ya da ilerleyen yaşın normal bir sonucu olarak görüp doktora başvurmadığından, idrar kaçıran kadınların toplumumuzdaki gerçek oranını hesaplamak güçtür. Genellikle yaşlılar utandıkları için bu sorunu yakınlarından gizlerler ve sorunu kendi kendilerine çözmeye çalışırlar. Gençlerde ise, hafif idrar kaçırma çok sık olmadığı takdirde üzerinde durulması gerekmeyen ve doktora gitmeye lüzum görülmeyen bir sorun olarak algılanır. Halbuki, baştan itibaren alınacak önlemlerle yaşlılıkta sorunun daha da büyümesi önlenebilir.

Kadında idrar kaçırma tek tip mi yoksa farklı türleri nelerdir?
Öksürme, hapşırma, gülme, yürüme ve egzersiz gibi karın içi basıncını arttıran çeşitli hareketler sırasında idrar kaçmasına stres tipi idrar kaçırma diyoruz. Kadınlardaki idrar kaçırmanın yarısından fazlası bu tip idrar kaçırmadan oluşur. Bunun dışında mesane dolumu ya da diğer uyarılmalarla kendiliğinden mesanede kasılmalar olup, güçlü bir tuvalete gitme ihtiyacı hissedildiği anda, tuvalete yetişemeden idrar kaçırmaya da sıkışma tipi idrar kaçırma diyoruz. Hastaların üçte birinde idrar kaçırma bu tiptir.
Stres tip idrar kaçırma ile sıkışma tipi idrar kaçırmanın bir arada olduğu durumlarda karışık tip idrar kaçırmadan söz edilir. Örneğin hasta hem öksürdüğünde ya da hapşırdığında, hem de bazen ani bir sıkışma hissi sonrasında idrarını kaçırabilir. Hastaların beşte birinde karışık tipte idrar kaçırmaya rastlanmaktadır. Mesane kapasitesinin üzerinde idrar biriktiğinde, mesanenin aşırı gerilmesine bağlı olarak, idrar yapma zorunluluğu hissetmeden az miktarda idrar kaçırma da görülebilmektedir. İdrar kaçıran kadınların %5-10’unda görülür.

İdrar kaçırmanın sebepleri nelerdir?
Stres tipi idrar kaçırmanın görülme sıklığını arttıran faktörler; yaşın ilerlemesi, çok sayıda doğum yapma, iri bebek doğurma, ırksal yatkınlığın olması, ailesel yatkınlık (bağ dokusu elastikiyetinin az oluşu), menopoza girmek, sigara kullanmak, uzun süreli kabızlık şikayeti olması, şişmanlık, geçirilmiş kadın organ ameliyatları sayılabilir.
Sıkışma tipi idrar kaçırmanın görülebileceği durumlar; mesane enfeksiyonları, vajen enfeksiyonları, mesane taşları ve tümörleri, mesane çıkışı tıkanıklıkları, ani sıkışma hissi ile birlikte olan idrar kaçırmaya neden olabilir. Bazen de herhangi bir neden tespit edilemeyebilir.
Şeker hastalığı, omurilik yaralanmaları, multiple skleroz gibi bazı kas hastalıkları ve alkolizm sinir hasarına yol açarak ayrıca prostat büyümesi taşma tipi denilen idrar kaçırmaya neden olabilir.
Bazı ilaçlar da inkontinansa sebep olabilir veya kolaylaştırabilir. Bunlar arasında adale gevşeten ilaçlar, tansiyon düşürücü ilaçlar, idrar söktürücüler, sakinleştiriciler, depresyona karşı ilaçlar, alerji ilaçları, sayılabilir.
Devamlı idrar kaçırmaya sebep olabilecek nedenler arasında ise mesane ve vajen arasında ya da idrar kanalı-vajen arasında oluşacak fistül denen, normalde olmaması gereken kanalsı yapılar sayılabilir.

İdrar kaçırmanın günlük hayata önemli bir etkisi var mı?
İdrar kaçırma önemli bir sosyal problemdir. Hastaların hayat kalitesi ciddi oranda bozabilen bu durum, şahsın kendisine olan güvenini ve davranış kalıplarını bozabilmektedir. Aynı zamanda sürekli ped kullanmak, beklenmedik anda meydana gelen ıslaklıktan utanmak ve idrar kokusu kadınları sosyal ve psikolojik açıdan da zor duruma sokar. Sürekli kullanılan pedler, tahrişe neden olup pişikler oluşmasına yol açar. Ped kullanma zorunluluğu kıyafet seçmekte sorun yaratabilir. Kısacası bireylerin yaşam kalitesini çok kötü etkileyen bir durumdur.

İdrar kaçırma çiftlerin cinsel yaşamını nasıl etkiliyor?
İdrar kaçırmanın kadın cinsel fonksiyonları üzerine olumsuz etkisi olduğu ve bu hasta grubunda seksüel fonksiyon bozukluğu sıklığının %26 ile %43 arasında değiştiği bilinmektedir. Ülkemizde de yapılan araştırmalarda benzer bulgular saptanmıştır.
İsveç’te 2009 yılında yapılan bir çalışmada idrar kaçıran kadınların sadece günlük yaşamının değil cinsel yaşamlarının da bozulduğu gösterildi. İdrar kaçıran 206 kadınla yapılan görüşmelerde kadınların %38’i ve eşlerin %32’si idrar kaçırmanın ilişkilerini ciddi şekilde bozduğunu belirtmişler. Bu oran genç çiftlerde daha yüksek bulunmaktadır.

CBÜ Tıp Fakültesi Üroloji Uzmanı Doç..Dr.Gökhan Temeltaş: Günümüzde idrar kaçırması kolay ve başarılı ameliyatlarla tedavi edilebiliyor!

İdrar kaçırmada nasıl tanı koyuyorsunuz?
İdrar kaçırma tedavisinde, kaçırmanın tipinin belirlenmesi tedavi açısından büyük önem taşımaktadır. Muayeneye ek olarak, inkontinansın tanısını doğrulamak amacıyla bazı ek testler yapılabilir. Testler doğru tedavinin uygulanması için, büyük önem taşımaktadır. Bu testler şunlardır; idrar tahlili, idrar akım hızı, işeme sonrası atık idrar tayini, gerekli hallerde ürodinami ve sistoskopi.
Ürodinami, nöroürolojik ve ürolojik hastaların idrar kaçırma sorunları teşhisinde kullanılan çok geniş kapsamlı bir tetkik yöntemidir. Ürodinamik tetkikler mesane ve kaslardan oluşan sfinkterlerin uygun çalışıp çalışmadığını değerlendiren ayrıntılı çalışmalardır. Alt üriner sistem hastalıklarından kaynaklanan idrar kaçırma sorunlarının değerlendirilmesinde kullanılan bu yöntem hastaya medikal ve cerrahi tedavi seçeneklerinden hangisinin uygulanması gerektiği konusunda hekime ayrıntılı bilgi verir.

İdrar kaçırma nasıl tedavi edilir?
En doğru tedavi, idrar kaçırma tipine göre belirlenecektir. Çünkü her tip idrar kaçırmada her tedavi yaklaşımı etkili olmayabilir. Bu nedenle farklı tedavi seçenekleri vardır.

Evde uygulayabileceğin tedavi yöntemi var mı?
Evet, bazı özel egzersiz hareketlerini hasta evinde kendi uygular. Kegel egzersizleri pelvik taban kaslarını güçlendirmeye yönelik egzersizlerdir bazı durumlarda tek başına, ancak genelde yardımcı yöntem olarak etkili olur. Bu tedaviyle idrar torbası ve idrar yapmayla ilgili kasların kontrol altına alınması sağlanarak pelvik taban kasları güçlendirilir. Bu ezersizlerin nasıl, ne sıklıkta ve ne süre ile yapılacağı hekim tarafından hastaya açıklanır. Bu egzersizlere ek olarak bir idrar günlüğü oluşturularak bu program çerçevesinde mesane eğitimi sağlanmaya çalışılır.

İlaç ile tedavisi olabilir mi?
Bazı idrar kaçırma tipleri ilaçlar ya da hormonlarla tedavi edilir. Özellikle sıkışma tipi idrar kaçırma da ilaç tedavisi ilk seçenektir. İlaç tedavisinin süresi ise hastadan hastaya değişir.
Menopozdan sonra başlangıçta hafif olan idrar kaçırma şikayetleri kadınlık hormıonu olan östrojenin azalmasıyla birlikte gittikçe artar. Bu tür hastalarda tedaviye östrojen hormonunu da ilave etmek gerekebilir.

Sıkışma tipi idrar kaçırmada ilaç tedavisi başarısız olursa başka ne gibi tedaviler uygulanabilir?
Yeni bir tedavi olan botulinum toksin enjeksiyonu uygulanmaktadır. Bu yöntemde mesane adelesine botulinum toksini enjekte edilerek mesanenin kasıcı kaslarında geçici gevşeme sağlanır, böylece acil idrar hissi veya yetişememe tarzındaki idrar kaçırma tedavi edilmeye çalışılır. Ancak çok iyi seçilmiş hastalarda ve hasta çok iyi şekilde aydınlatılarak uygulanması gereken bir yöntemdir. Her hasta için uygun değildir. Ayrıca pahallı olması ve sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanmaması da uygulanmasını zorlaştırmaktadır.

Stres tip idrar kaçırmada ne zaman cerrahi tedavi uyguluyorsunuz ve zor bir ameliyat mı?
Diğer tedavi yaklaşımları başarısız olduğunda cerrahi müdahale yapılır. Stres tip idrar kaçırmada günümüzde basit, az invazif (daha az kesi ile yapılan) ve çok kısa sürede uygulanabilen oldukça etkili, taburcu olma ve iyileşme dönemi çok daha kısa yeni metotlar uygulanmaktadır. TVT (Trans vajinal tape) veya TOT (Trans obturator tape) yönteminde idrar borusunun ortasına stres altında kapalı kalacak bir bant yerleştirilir, hasta aynı gün veya ertesi gün sondasız olarak evine gönderilir.

Ne zaman doktora başvurmalıyım?
Aşağıdaki sorulardan birine yanıtınız “evet” ise bir üroloji uzmanına danışılmalıdır:
Güldüğünüzde, öksürdüğünüzde veya hapşırdığınızda; yürürken veya egzersiz yaparken; ağır bir eşya kaldırırken; oturur ya da yatar durumda ayağa kalktığınızda idrar kaçırıyorsanız;
Gün boyunca sık sık tuvalete gitmek zorunda iseniz;
Bu sorunlar nedeniyle ped kullanmak zorunda kalıyorsanız;
İdrar yapma hissi geldiğinde tuvalete yetişemiyorsanız;
Tuvalette hiçbir zaman idrarınızı tamamen boşaltamadığınız hissine kapılıyorsanız

7 Haziran 2010 Pazartesi

Radyoterapi ve Kanser

Sevgili Manisalı hemşerilerim,
Sizlere bu hafta radyasyon onkolojisini tanıtmaya ve bu konuda bilgi vermeye çalışacağım. Konuğum üniversitemizin radyasyon onkoloğu Doç.Dr.Ömür Karakoyun Çelik. Öncelikle bu türde birkaç branş olduğunu hatırlatmak isterim. Kanserle ilgilenen hekimlere genel olarak “onkolog” denilmektedir. Genel anlamda tüm kanserlerin ilaçla yani kemoterapi ile tedavisini sağlayan, ilgilenen uzmanlara “medikal onkolog” diyoruz. Örneğin hasta memede kitle saptar ve genel cerrahi uzmanına gider. O da kitleden biyopsi alır ve kanser teşhisi koyduktan sonra eğer uygunsa ameliyat yapar. Eğer hasta tamamen hastalıktan kurtulmadıysa kemoterapi alması için medikal onkoloğa yönlendirir. Medikal onkologda kemoterapiyi uygular ve artık hastayı takip eder. İşte bu durumda kemoterapi yerine veya yanında ışın tedavisi verilmesi gerekiyorsa “radyasyon onkoloğu” devreye girer. Kanserli alan ışınla tedaviye tabi tutulur. Bunun dışında birde nükleer tıp vardır. Bu uzmanlık dalında da kandan radyoaktif özellikli maddeler verilerek bu maddelerin vücutta farklı oranlarda tutulmasını saptayan uzmanlık alanıdır. Geçen hafta tiroid kanserinde bahsettiğimiz gibi “atom tedavisi”ni işte nükleer tıp uzmanları yapmaktadır.
Bunlar dışında benim gibi kendi ilgi alanına giren kanserlerin kemoterapi gibi tedavilerini de bazı branş hekimleri üstlenmektedir. Örneği göğüs hastalıkları uzmanları akciğer kanserinde kemoterapi vermektedirler. Yine üroloji alanındaki kanserlerle özel olarak ilgilenen hekimlere de “üro-onkolog” denilmektedir. Sanırım bu konuda en yetkin branşlardan biri de ürolojidir. Ülke çapında çok değerli üyelere sahip “Üroonkoloji Derneği”miz vardır. Derneğimiz üyeleri her yıl en az 2 kez toplanıp araştırmalar planlamakta, 2 yılda bir uluslararası kongresini düzenlemektedir. Bu kongreye dünya çağında meşhur uzmanlar katılmakta ve bilgi paylaşımı sağlanmaktadır. Son 5 yıldır bu derneğin bir alt grubu olan “Yaşam Kalitesi Çalışma Grubunun” başkanlığını yürütmekteyim. Özellikle kanserli hastalarımızın yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik araştırmalar ve çalışmalar yapmaktayız.
Kanser çok faktörlü bir hastalıktır ve kesin olarak nedeni bilinmemektedir. Tanı ve tedavisi de pek çok branşı ilgilendirmektedir. Bu nedenle bu tür hastalarımızda bizlerde ortak aklı kullanmayı tercih etmekteyiz ve bu tür toplantılara “konsey” adını vermekteyiz. Günümüzde “ben bilirim” dönemi kapanmıştır. Ben de hastalarıma kararım bu yönde ancak kesin sonuç konsey sonrası verilecektir diye söylerim. Hatta istedikleri takdirde konunun uzmanlarının adını ve adresini vermekten de hiç çekinmem. Çoğu zaman hastalarıma başka uzmanlara da danışmalarını, fikir almalarını ben öneririm. Burada yalnız uyardığım konu, danıştıkları kişinin gerçekten konusunda uzman olma şartını aramalarıdır. Piyasada adı duyulmuş her hekim kanser alanında iyi olacak diye bir kural yok ve maalesef artık sağlıkta da ticari kaygılar var. Bunları da göz önüne almalısınız.
Son olarak gazeteci arkadaşım ve şuan belediyenin basın danışmanlığını yürüten Ertan Korkmaz kardeşime çok teşekkür ederim. Hafta sonu kızımı oynaması için Ulupark içindeki oyun alanına götürdüm. Yüksek kaydıraktan giren kızımın çığlığıyla deliye döndüm. Bir de baktım ki çıkıştan önceki yerde bir kırık alan var ve kayarken bir bacağı oradan çıkmış ve bacak arası takılmış şekilde buldum. Allahtan önemli bir şey olmadı. Hemen Ertan’ı aradım ve çok ciddi yaralanmalara yol açabilecek bu duruma hemen müdahale edilmesini sağladı. Ancak bu vesile ile önemli bir soruna değinmek istiyorum. Çoğu oyun parkları kırılıyor, yakılıyor ve zarar görüyormuş. Özellikle oradaki görevlilerden bu durumun ekonomik bedellerinin yüksek olması nedeniyle uzun süreli düzeltilemediğini öğrendim. Sorunları düzeltmek için bir çocuğun ölmesi mi gerekiyor? Biz aileler de elimizdekinin kıymetini bilmesi gerekir. Yoksa hepimiz mahrum kalırız.
Sağlıkta gündemi okuyun sağlıklı kalın.

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi Radyoterapi Uzmanı Doç.Dr.Ömür Karakoyun Çelik: Kanserde Radyoterapi Tedavinin Önemli Bir Parçasıdır!

Radyoterapi nedir?
Radyoterapi genel anlamda yüksek enerjili x ışınları veya benzeri radyasyon türleri kullanılarak hastalıkların tedavisi anlamına gelmektedir. Radyoterapi halk arasında ışın tedavisi olarak da bilinir.

Radyoterapi ve kanser ilişkisi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kanser hastalarının büyük bir kısmında ışın tedavisine gerek vardır. Bu uygulamalar hem hastayı kanserden kurtarmak için gereklidir hem de hastada kansere bağlı gelişen ağrı, kanama, solunum yetmezliği gibi hastayı düşkün hale getiren rahatsızlıkları iyileştirerek hastanın yaşam kalitesini arttırmak için gereklidir.

Radyoterapi nasıl uygulanır?
Radyoterapi cihazları kullanılarak uygulanır. Biz radyoterapiyi genel olarak iki yoldan uyguluyoruz. Birincisi, external radyoterapi dediğimiz, hastanın vücudunun dışındaki bir radyasyon kaynağından kanserli veya istenilen bölgeye ışın demetlerinin yönlendirildiği dışarıdan uygulanan radyoterapi şeklidir. İkinci yol ise brakiterapi adını verdiğimiz ve radyoaktif kaynakların doğrudan tümörlü dokuya yerleştirilmesiyle ışın tedavisinin uygulandığı radyoterapi şeklidir. Genel olarak her iki tedavi şekli birbirini tamamlamakla birlikte yalnız başına external radyoterapi ya da yalnız başına brakiterapi de uygulanabilmektedir.

Radyasyon tümörü öldürürken normal dokuya da zarar vermiyor mu?
Radyoterapi normal dokulara en az zarar verecek şekilde uygulanmalıdır ki hastayı kanserden kurtardık diye sevinirken onu ömür boyu ışının yan etkileri ile yaşamaya mahkûm etmeyelim. Bu yüzden, radyoterapide modern cihazların kullanımı çok önemlidir. Radyoterapi uygulanmadan önce, tedavi pozisyonunda, hastanın hastalıklı bölgesini geniş olarak içeren bilgisayarlı tomografi görüntülerini alıyoruz. Her bir 3–5 mm’lik kesitte hastanın ışınlanmasını istediğimiz tümörlü bölgesi ve ışınlanmasını istemediğimiz normal dokularımızı belirliyoruz. Dikkatinizi çekiyorum. Burada yapılan hastaya özel bir tedavidir. Her hastanın kendi anatomik yapısı ve tümörlü alanı göz önünde bulundurularak yapılan bir tedaviden bahsediyorum. Ancak bu şekilde oluşabilecek yan etkiler öngörebilir ve önlenebilir. Eski tip radyoterapi cihazlarını kullanan kliniklerde bu yapılamıyor. Şunu da ifade etmeden de geçemeyeceğim. Ülkemize yeni teknolojiler son birkaç yıldır yoğun olarak kullanıma girdi. Bunların eğitimini veren merkez sayısının da henüz yeterli olmadığını düşünüyorum.

Daha çok hangi hastalıklarda radyoterapi uyguluyorsunuz?
Tüm kanser hastalarını değerlendirdiğimizde hastaların yaklaşık %70-80’inin bir şekilde radyoterapi aldığını görüyoruz. Akciğer kanserlerinde, baş-boyun bölgesinde yerleşen kanserlerde, rahim ağzı kanserlerinde, prostat kanserlerinde, bazı cilt kanserlerinde ve daha bir çok kanser türünde yalnız başına, kemoterapi ile birlikte veya hormon tedavisi ile birlikte radyoterapi oldukça etkili bir tedavidir. Bunun dışında kanser tanısıyla ameliyat uygulanan hastaların bazılarında kanserin aynı bölgede tekrarlamasını önlemek amacıyla ameliyattan kısa bir süre sonra ışın tedavisi gerekmektedir. Bu kanserler için, yukarıda sayılan kanserler dışında, meme kanseri, rahim kanseri, mide, rektum ve yemek borusu kanserleri, pankreas kanseri, yumuşak doku kanserlerini örnek verebiliriz. Bir de kanser tedavisi ile ömrünü uzatamadığımız hastalarımız var. Bu hastalarda biz kanser nedeniyle oluşan ağrılara radyoterapi vererek her türlü ağrı kesiciden hem çok daha etkili hem de uzun süreli bir rahatlama sağlıyoruz.

Radyoterapi detaylarına girersek, radyoterapi ne kadar sürüyor?
Radyoterapinin süresi her hastada farklı olabiliyor. Genel olarak, radyoterapinin hayat kurtarıcı tedavi olduğu durumlarda bu süre 1.5-2 ay kadar iken, radyoterapinin hastanın ağrılarını ya da kanama gibi diğer bulgularını hafifletici tedavi olarak kullanıldığı durumlarda 1-10 gün arasında olabiliyor. Tedavinin kendisi hastanın her gün yaklaşık 15 dakikasını almaktadır. Yine genel bir bilgi, hafta sonlarında tedavi uygulanmıyor.

Radyoterapinin en sık görülen yan etkileri nelerdir?
Radyoterapinin yan etkileri uygulanan bölgeye, kişisel duyarlılığa, yaşa, genel duruma göre değişebiliyor. Erken yan etkiler radyoterapi sırasında genellikle 3. haftada başlayan ve tedavi bittikten 1-2 ay sonra tamamen kaybolan yan etkilerdir. Bu yan etkiler, ışınlanan alana göre, verilen radyoterapi dozuna göre değişebilir. Halsizlik, kan değerlerinde azalma gibi genel yan etkilere ek olarak, meme kanserli hastalarda ciltte kızarıklıklar şeklinde olabilir. Baş-boyun kanserli hastada yine ciltte kızarıklık, ağız içinde kızarıklık, yara, yemek borusunda radyasyon hasarına bağlı yutamama, beyin ışınlamalarında saç dökülmesi, karın bölgesi ışınlamalarında barsakların hasarlanmasına bağlı ishal, bulantı gibi yan etkiler gözlenebilir. Geç yan etkiler akut yan etkilerden daha ciddi olabilmektedir. Tedavi bitiminden yaklaşık altı ay sonra ortaya çıkabilir. Hastanın yaşı ve radyasyona duyarlılığı ve normal dokulara verilen radyoterapi dozlarıyla yakın ilişkilidir. Örneğin çocuklar radyoterapi yan etkilerine karşı büyüklere göre çok daha duyarlıdır. Hem çocuktaki büyüme ve gelişmeyi etkiler, hem de radyasyona bağlı oluşan kanserler de dahil olmak üzere bir çok fonksiyonel ve kozmetik sorunlara yol açabilir.

Gamma knife ve cyberknife (uzay bıçağı) gibi cihazlardan bahsediliyor. Bunlar hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Evet. Bu cihazlar bizim rutinde kullandığımız cihazlardan biraz daha farklı üstün teknik özellikleri olan, daha pahalı cihazlardır. Bu cihazların bıçakla ilgisi yoktur. Bu cihazlar, yukarıda bahsettiğim radyoterapinin yan etkilerini azaltırken aynı zamanda yüksek radyoterapi dozlarını bir seferde veya birkaç seferde verme imkanını sağlamaktadırlar. Bu nedenle cerrahiye alternatif tedaviler olan stereotaktik radyocerrahi ve stereotaktik radyoterapi uygulamalarını sağlarlar. Ancak her kanserli hasta için uygun değildir. Bir radyasyon onkoloğunun hastayı değerlendirmesi gerekir. Gamma knife, yalnızca beyindeki 3-4 cm’den küçük iyi ve kötü huylu tümörlerin tedavilerinde kullanılır. Cyberknife ise daha yeni bir teknoloji ve kullanım alanları daha geniştir. Nokta atışı yapabilen cihaz olarak tanımlanmaktadır. Bence Cyberknife cihazını en popüler yapan özelliği erken evre akciğer kanserlerinde ameliyata alternatif bir tedavi olanağı sağlamasıdır.

Bu imkanlar yakın illerimizde var mı?
Gamma knife cihazı GATA ’da, Marmara Üniversitesinde, Gazi Üniversitesinde ve İstanbul Acıbadem Üniversitesi Maslak Hastanesinde uygulanabiliyor. Cyberknife ise Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde, Acıbadem Üniversitesi Maslak Hastanesinde, Gebze’deki Anadolu Sağlık Merkezinde, İstanbul’daki Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Ankara’daki Dr.Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılmaktadır.

Üniversitemizde veya şehrimizde radyoterapi uygulayan cihazlar ve imkanlar var mı?
Şehrimizde maalesef şu anda radyoterapi uygulayan özel yada kamuya ait bir radyoterapi merkezi yok. Üniversitemizde Radyasyon Onkolojisi Kliniği’nin inşaatı hızla devam etmektedir. Oldukça iyi tasarlanmış olan binası ve alınması planlanan modern donanımı ile üniversitemizin Radyasyon Onkolojisi kliniği Manisa halkının onkolojik açıdan tüm ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Bildiğim kadarıyla Manisa Devlet Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Kliniği de kurulma aşamasında. Çok üzülerek belirtiyorum, bize başvuran radyoterapi alacak hastalarımızı İzmir’deki merkezlere göndermek zorundayız.

Bu imkanların sağlanması için sizce ne yapmalıyız?
Bu şehirde yaşayan kanser hastaları için radyoterapi hizmetinin verilememesinin büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Radyoterapide kullanılan cihazların pahalı olması bu şehirde bir radyoterapi merkezi kurulmaması için bir bahane olamaz. Manisa’da yaşayan hastalar bunun için bir buçuk - iki ay her gün bir başka şehre gidip gelmek zorundadır. Hem kanser nedeniyle sarsılan, hem de kanser tedavileri nedeniyle vücudu yorgun düşen bir hastanın her gün İzmir’e gidip gelmesindeki zorlukları bizzat yaşıyorum. Maddi imkânları olan hastalar bir derece bu zorlukları aşabiliyorlar ancak birçok hastamın yol parasını dahi zar zor ödeyebildiğine tanık oldum. Hastanemize radyoterapi merkezinin açılması için sadece benim çabalarım, çok istememe rağmen yeterli değil. Sanırım, bu şehre hizmet vermek için çalışan büyüklerimizin de bu hastaların durumuna benim kadar üzülmesi gerekir. Dünya Sağlık Örgütü her 250 bin nüfus için asgari 1 radyoterapi cihazının olması gerektiğini söylüyor. Ben bu şehirde yaşayan insanlara da bu konuda görevler düştüğü inancındayım. Neden bu hizmeti alamadıklarını sorgulamaları gerektiğini düşünüyorum.

Celal Bayar Üniversitesinde Radyasyon Onkolojisi Kliniği Kurulması bölge halkı için nasıl bir etki oluşturur?
Manisa’da Radyoterapi kliniği olmadığı için tam anlamıyla kanser tedavisi yapılamıyor. Bundan kanser tedavisi ile ilgilenen diğer branşlar da etkileniyor doğal olarak. Kanser multidisipliner bir tedavi yaklaşımını gerektiren bir hastalıktır. Radyoterapi uygulayacak olan radyasyon onkoloğunun cerrah ve medikal onkolog ile doğrudan iletişim halinde olması gerekir. O yüzden, hastanemizde bir radyoterapi kliniği açıldığında, hastalarımızın daha doğru, dikkatli, bilinçli ve işbirliği içinde tedavi edilebilme şansı olacak.

Kanser hastalarına önerileriniz var mı?
Evet. Benim kanser hastalarına verebileceğim en önemli tavsiye kanser tanısı konduktan sonra tedavileri için acele karar vermemeleridir. Bir hafta - on gün gibi kısa süreli tedavi gecikmeleri kanserin seyrini çok fazla etkilemiyor. Önemli olan hastaya doğru tedavinin uygulanmasıdır. Baştan yanlış yapılmış bir tedavinin telafisi olamıyor maalesef. Kanser cerrahisi, radyoterapisi ve kemoterapisi oldukça ağır ve zaman zaman ölümcül olabilen tedavilerdir. Bu yüzden kanser tanısı konan hasta ve yakınlarına eğer imkânları varsa kanser konusunda uzmanlaşmış birkaç doktordan tedavileri konusunda görüş almalarını öneririm. Görüştüğünüz tüm doktorlar size aynı bilgileri veriyor ve tedavi konusunda hemfikir iseler doğru adreslere gitmişsiniz demektir. Amerika’da yaklaşık üç yıl kendi alanımda doktorluk yaptım. Oradaki hastalar ile Türkiye’deki hastalar arasındaki en önemli fark şuydu: Hastalar doktorunu sorgulayabiliyorlar, doktorun yapabileceklerini ve yapamayacaklarını net olarak doktorun ağzından öğrenmek istiyorlar. Sadece doktorun onlara söyledikleriyle yetinmiyorlar. Ben şahsen hastalarıma farklı doktorlardan da görüş almalarını öneriyorum. Bu doktorun kendine olan güvenini de gösterir.

En yakındaki komşu ilimiz İzmir’e radyoterapi için sevk edilen hastalarımız hangi merkezlere nasıl gidebilirler, nasıl randevu alsınlar, bu konularda bilgi verebilir misiniz?
Radyoterapi çoğu zaman uzun süren bir tedavidir. Böyle olunca, gidilecek radyoterapi kliniğinin hastanın evine ne kadar uzaklıkta olduğu önem kazanıyor. Hastanın sağlıklı bir bünyesi olmadığı için yolda geçirdiği zaman ona eziyetli olabiliyor. Bu bakımdan Manisa’ya en yakın bölge olan Bornova’daki radyoterapi merkezleri daha pratik oluyor. Bunun dışında bazı merkezlerin teknolojik olarak cihazları daha yeni ve daha özellikli. Bu sayede yukarıda saydığım radyoterapinin yan etkileri de daha az görülecektir. Hastalar bu konuda mutlaka bir radyasyon onkoloğunun tavsiyesini almalılar.
Bildiğim kadarıyla Yeşil Kart’lı hastalar dışında sevk konusunda problem olmuyor. Hasta sağlık karnesi ile istediği radyoterapi merkezinde tedavi olabiliyor. Ancak, özel merkezlerde (Onkomer, Şifa ve İzmir Onkoloji gibi) ayrıcalıklı tedaviler için ek ücretler alınabiliyor.
Ege ve Dokuz Eylül Üniversiteleri, Yeşilyurt’taki Atatürk Araştırma ve Uygulama Hastanesi, Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesi-Radyoterapi kliniklerinde yeşil kartlı hastalar da tedavi olabiliyorlar.

Radyoterapi gören hastalar için önerileriniz nelerdir?
Radyoterapi kemoterapi ile birlikte yapıldığında yan etkiler daha ağır olabiliyor. Bu yüzden tedavi sırasında hastaların işe gitmemelerini, istirahat etmelerini öneriyorum. Tedavi sırasında haftada en az 1 kere doktorunuzu mutlaka görmeniz gerekiyor. Ya da sağlık durumunuzda herhangi bir değişiklik olduysa mutlaka doktorunuza bilgi vermeniz gerekiyor. Çünkü size çok ızdırap veren bir durumun çok basit bir tedavisi olabilir.
Önerim hastanın kendisini yormayacak kadar fiziksel olarak aktif olmasıdır. Yemek konusunda her kanser bölgesinde farklı önerilerimiz oluyor. Bu konuda da doktorlarınızın önerilerini dikkate almanız gerekiyor. Kanser tedavi sırasında alternatif tıp ile ilgili tedavilerin kullanılmasını ben önermiyorum. Çünkü kullanılan bu ot ya da ilaçların karaciğeri ve böbreği etkilemesi söz konusu olabiliyor. Bu da hastanın gerçek kanser tedavi almasını etkileyebilir. Bunun dışında sigara ile ilişkili kanseri olan hastaların mutlaka sigarayı bırakmalarını öneriyorum. Aksi halde yapılan tedaviler etkili olmayacaktır.

Tiroit Kanserinde Tanı ve Tedavi